27 Kas 2012

İyi ki doğdun Pepri!:)

Az önce Ece'nin facebookuna bir doğum günü yazısı yazdım.Yazarken de gözlerim doldu,nedenini bilmiyorum.Tam o anda aklıma,artık her arkadaşımın doğum gününde onları az da olsa anlatan birer yazı yazma fikri düştü.
Bugün de malum,Ece'nin doğum günü.
Onunla başlayalım.

Ece'yi ben lisede,serviste giderken tanıdım.
(Bu hikayeyi daha önce anlatmıştım,bilenler atlasın lütfen hahah)
İlkokuldaki en samimi arkadaşımla gece gündüz demeden baktığımız,gülleri olan o güzel balkonun Ecelerin evine ait olduğunu liseye gelene kadar bilmiyordum.Serviste sakız çiğneyip şarkı söyleyen ve bu durumuna son derece sinir olduğum mavi gözlü kızın,bir gün o evin önünde indiğini görüp,"Yoksa yoksa...Aman Allahım!" deyivermiştim."Gel bir gün,beklerim" demişti.O günden sonra konuşmaya başlamış,bazı günler servise beraber yürür;sevmediğimiz aptal insanlara başımızı aynı anda çevirir olmuştuk.
Birkaç ay sonra servisten ayrıldık ama Ece 9 yıldır yanımdan hiç ayrılmadı.Ben de kalkıp gitmedim ama.

Ece şu dünyadaki,Sezen Aksu'nun da kendisi için söylediği gibi "Gönlü Allah tarafından fazla fazla insan sevmeye müsait yaratılmış" ender gönüllü insanlardan biridir.Onu bir kere tanısanız,ne demek istediğimi anlardınız.
Hakikaten-bunu da geçenlerde duydum da doğru- "komşunun tavuğuna kışt deseler" Ece'ye dert olur.Ondaki merhamet,vicdan,iyi yürek ve ümit kaç insanda aynı anda vardır bilmiyorum.

Ece ailesinde yaşanan bir mutsuzluk ve çaresizlik anında dünyaya gelmiş,belki de bilmeden onlara ışık,ses ve nefes olmuştur.Sadece bunun için bile,onun çok güzel ve değerli bir insan olduğuna inanabiliriz.
Onun dört kolu olsa,dördünü de farklı yerlerdeki insanlara yardım etmek için kullanırdı.Çünkü kişisel olarak da kimseyi kırmamaya çalıştığını hepimiz biliyoruz.

Ece,hayır deme konusunda zayıftır.Hatta biz altı kız biraraya geldiğimizde,"Ama yeter artık,bana saat 6 da buluşalım dedi,gitmiş başkasına da 6da buluşalım demiş" der,hem azıcık kızar,hem de onun bunu açıklarkenki haline güleriz."Ya canım valla kıramıyorum ki,nasıl hayır derim?" dediğinde,biz onu affederiz.
Buluşmalara geç kalmasını da buna bağlarız."Olsun,alıştık" deriz.Biz onu severiz.

Belki de aramızda mutlu olmayı,sevmeyi sevilmeyi,değer görmeyi,baştacı edilmeyi en çok hak eden insandır.Bence bizim kızlara sorsak,onlar da aynı şeyi söylerler.Dünyada onun kadar fedakar,onun kadar candan,onun kadar yürekli olan kızların sayısı her geçen gün azalıyor.Biz de bunun farkında olduğumuz için kalplerimizin en güzel odasındaki altı yeri birbirimizle dolduruyoruz,Ece için olanını da hep ayrı tutuyoruz.

Kısaca(!)böyle bir dosttur Ece.Evimize neşe,annemin yüzüne gülümseme,ailesine güven,arkadaşlarına mutluluk verir.
Ece bence her şeyin ilacıdır.Devadır.
İyi ki doğdu,iyi ki var.
Onu sevmeyip de ne yapayım?

24 Kas 2012

Geri dönüş olsa,kalp sana geri dönmez mi arkadaşım?

Öncelikle söyleyeyim,anlatacağım olayın benimle hiçbir alakası yok.
Bugün karşımda sinirinden hüngür hüngür ağlayan bir arkadaşım olmasa,inanın bişiler yazmaya niyetim yoktu.
Erkeklerde bi enteresanlık var ve de bu,benim yakın çevremde sıkça denk geldiğim bir vaka olarak başgöstermeye başladı.
Olay şu ki:Mesela biri sizi çok beğeniyor tamam mı?Yazıyor da yazıyor.Bu adam hiç istemediği bir ilişki sürdürmekte olan biri.Bu cepte dursun şimdi.
Siz bununla bir şeyler olmayacağını biliyorsunuz,arkadaşça konuşuyorsunuz fakat adam işi yokuşa sürmekte kararlı.Bir yandan da,"Ben o eski kız arkadaşıma asla dönmem"-"Zaten o şöyle böyle bir insandı" ve ya "Ayrılıcam,o asla birlikte olabileceğim biri değilmiş" diyor.
Sonra ayrılıyor.Bir yandan da size yazmaya devam ediyor,fakat siz hala onu arkadaşınız olarak görüyorsunuz.Zaman ilerledikçe siz de hoşlanmaya başlıyorsunuz ama olmaması için nedenler var.Bunu bir gün karşı karşıya gelip konuştuğunuzda,"Zaten senle olmaz,ben yapamam" diyor adam!Dumur oluyorsunuz,e zaten sen yazmıştın be adam,benim öyle bi niyetim yoktu,neden üstüme geldin bu kadar diyorsunuz.
Vee ve ve,o anda adam altın vuruşu yaparak,yerden yere vurduğu eski kız arkadaşına geri dönüyor.
Haydaaa deyivermek size kalmış.


Bu yazıyı okuyan kızların arasından da böyle bir olaya denk gelmiş olan vardır.Bunun,"Benimle çıktıktan 2 ay sonra eski kız arkadaşına döndü" versiyonları da var.Onlar hepten bi enteresan.
Ben burdaki mantığı anlayamıyorum yalnız.Kardeşim o zaman ya,"biten bitti" dersin,adam gibi önüne bakarsın ya da ayrılmazsın.Net!Basit!
Kızın zaten gönlü yok yani.Ne diye kanına girersin.Hadi kanına girdin,eski kız arkadaşını karala karala sonra geri dön.
Bişi diyeyim mi,artık çevremdeki biten ilişkilerde hem erkeği hem de kızı dinler oldum ben.Kimse kusura bakmasın ama erkekler daha farklı anlatıyor.Ben genellikle hemcinslerimden yana oy kullanıyorum çünkü daha objektifler.Erkekler egoları gereği olayı istedikleri yöne çevirmeye daha yatkınlar.

He bir de bu tipler genelde,"Ben sözümün eriyim"-"Ben çok akıllıyım"-"Gittim mi dönmem" tipler ya,en çok ona gülüyorum.
Artık kendi adını çok bağıran tiplere kesinlikle güvenmiyorum.
Ne desem bilemiyorum,Allah akıl versin.

P.S:Olaylar benimle ilgili değil,bir kez daha söylüyorum.Aman yanlış anlaşılmasın.

20 Kas 2012

Zaman sorunsalı.

Bugün bir kez daha anladım.Bende zamanla alakalı bir sorun var.
Hep vardı,fakat hep atladım.En sonunda kendimle yüzleştim ama.
Sorun şu ki:Ertelemeye yatkınlık denilen-latincesi hefktlaşıtilomus olan hagshas:)- bir durum hasıl oluyor bünyemde.Ve de bu,sevmediğim on beş huyumun arasında ikinci sırada.
Herkesin olduğu gibi benim de aramam gereken insanlar,bitirmem gereken işler,gitmem gereken yerler var.Tek fark,ben bunları hep öteliyorum.Sonra haliyle yumurta kapıya dayanıveriyor.
Mesela geçen gün hesap ettim,aramam gereken birini tam 5 hafta ertelemişim.İnanamıyorum kendime.Tam 5 HAFTA!Oha yani,oha!
Bugün İpek'e dedim ki,"Kızım İpek,bugün erteleme günü değil.Ne kadar işim varsa bitireyim".
Muazzamdı.Yapılması gerekenler yapıldıktan sonra,geriye kalan vakitte ertelediğim ne kadar işim varsa hallettim.
Saatime "ŞİMDİ!" yazdırıcam.Bu konuda karar aldım,bunu da ertelemeden yapıcam.O bana,kimse görmese de hızlanmam gerektiğini söyleyecek.Yoksa geç olabilir.Neler kaybederim neler!
Bugün bu işe o kadar kafayı taktım ki,sabah bir türlü halledemediğim bir iş yüzünden,annemi keyif yapmasına falan aldırmadan kaldırdım."Hadi hadi gidelim" dedim,götürdü beni,hallettim."Ne yani,acelesi mi vardı?" dedi,"Valla bana bırakırsan sürünür sürünür dururdu" dedim.
Zaman çok önemli.Onu verimli kullanmak daha da önemli.
Bundan sonra daha iyi anlarım kıymetini diye umuyorum.

16 Kas 2012

Tanımadığım adam.Sözüm sana.

Şimdi o olsaydı-daha tanışmadığım adam-,sevgilim olsaydı derdim ki,"Biliyo musun,bu havalar yağmurdan önceki son çıkış.Gezelim görelim,ha ne dersin?"
Ne derdi bilmiyorum ama ilk olarak İstanbul'a giderdik.Ben kesin sınırlarımı zorlar,ikna ederdim.Önce ilk iş İstiklal Caddesi'ne götürürdüm onu.Ayaküstü Kızılkayalar'da ıslak hamburger yerken,alttan alttan gülerdim ona.Oradan caddeye salınırdık.İkinci el dükkanına girer,gözlükleri,şapkaları dener,kazaklara bakardık."Her şey tamam ama ayakkabıyı ikinci elden almam imkansız" yapardım ona.Kitapçılara bakardık.Ben yine her zamanki gibi ingilizce kitap arardım."Geliştirmem lazım" derdim.
Yolda yürürken karşımıza çıkan ne bileyim kestaneci olur,mısırcı olur,her neyse işte ondan alır yerdik.Dükkanlara bakardık.Havanın da etkisiyle yürürken espriler yapar,heyecanlı heyecanlı "AAAA BAK NE VAR BURDA,GEL Bİ BAKALIM" diye diye koştururdum.
Sonra otobüse atlar,Ortaköy'e gider kumpir yerdik.Çünkü o saate kadar acıkmış olurduk.Tezgahlara tek tek bakar,kendime ve arkadaşlarıma takılar alırdım param yettiği kadar.Dümdüz yürür,boğaz köprüsünün altından geçerdik.Ben yine kesin bir şeyler anlatırdım ona.Belki de sıkılırdı,bilmiyorum.Ya da orda bir Abbas Waffle vardı,hala duruyo mu bilmem,orda waffle ısmarlardım ona."Hadi bendensin,iyisin iyi" diye sırtına vurur,kahkahalarla gülerdim.
Eğer akşamsa,yolda da bi sokak müzisyeni varsa dans ederdik.Ben ederdim.Bu konudan asla utanmam,kim bakıyo diye de aldırmam.Lan belki adam bana çiçek falan alırdı,buna acayip mutlu olurdum.
Belki de almazdı.
Onun centilmenliğine kalmış.

Sonra Bursa'ya dönerdik.Ertesi gün Mudanya'ya giderdik.İlk iş gider bi güzel balık yerdik(işim gücüm yemek),sonra ordan mütareke binasının yanındaki fenerin orda,o güzel cafede denize karşı çay içerdik.Benimki duble olurdu ve de şekersiz.Karşılıklı otururken,kazaklarımın kollarını parmaklarıma kadar çekerdim.Yine anlatırdım.Denize gelen martılara Çizi fırlatırdım,yemelerini seyrederdim."Hahahaha salak" diye de gülerdim,bilmiyorum.

O tanımadığım adamın sadece, yanımdayken mutlu olmasını dilerdim.
Bunun için uğraşırdım sanırım.
Şimdi nerde napar bilmiyorum ama olur da bir gün karşılaşırsak bunları yapabilirsek güzel olur.
Olmaz mı?

15 Kas 2012

Hayatımın neşesi.

Deniz ne zaman bize gelse,havam değişir.
Doğduğu gün,eve getirir getirmez kucağıma verdikleri ve ne yapacağımı şaşırdığım o an,hala dün gibi aklımda.
Şimdilerde 2 yaşına basmaya hazırlanıyor.
Tam bir can!

Büyüdükçe daha da sarışın oluyor.(Nasıl bi cümle lan bu?:) ) Utangaç utangaç gülerken,başını eğip,dudaklarını büzüp aşağıdan aşağıdan bakıyor.Bu asla değişmeyecek.İnsanların gülüşü,değişmeyen şeylerden biri bence...

Dün sabahtan akşama kadar bizdeydi.Kapıya geldiğinde annem,"Bak Hazal kim geldi?Senin papyon kafa geldi" diye seslendi bana.Tabiki evde ses desibeli baya bi yükseldi:"OOOOO KİM GELMİİİİŞŞŞ?BEN SENİ ISIRMAZ MIYIM,ALLAHIN PAPYON KAFASI!GEL BAKAYIM GEL!" diye diye şaşkına çevirdim çocuğu.
Bu kadar tatlı,bu kadar sakin,bu kadar güzel bi çocuk olur mu lan,maşallah diyelim hemen.Bütün gün evimizdeki eşek "objesinin"(ne desem bilemedim) üstünde oturdu nerdeyse,benden "ponçik" kelimesini öğrendi,yerlerde yuvarlandık,yemek yedirdik,çikolata aldım,çayla beraber içtik,kahkahalar attık,küçük bir çiçeği birbirimize atıp tuttuk-heyecandan çıldırdı sabi-,gıdıkladım,öpücüklere boğdum.
O benim hayatımın neşesi olmasın da kim olsun?
Bir de laf dinliyo bok."Denizcim şu şapkayı tak,fotoğrafını çekince çıkart tamam mı?" dedim,baktım da yaptı valla.İlk başta yapmaz,ne anlasın diye düşünmüştüm ama valla anlıyo da dinliyo da.
Bütün gün uyumadı.En sonunda akşam 7 gibi annemle İpek gittiler,bir işleri vardı ve evde tek kaldım.Yemek yedirmeye çalıştım,bin dereden su getirdim,Peppe yi açtım ama cık,yemedi.Bilgisayarda oyun oynadım ki izlesin,zaman geçsin.Kucağımda oturuyordu.Tam o anda şak diye elektrikler kesildi!"Hasssss" demişim,Allahtan anlamıyo ha:)
"KORKMA DENİZ KORKMAAA" diyecektim,babam ve oğlumdaki gibi hahaha:) "Korkma kuş,geçcek şimdi" dedim,o ise sürekli "Hii!Gitti!" deyip,gözlerini kocaman açıyordu.Bir yandan ona gülüp,bir yandan mum buldum.Evde çakmak yok,kibrit yok iyi mi?"Nasıl insanız biz lan,eksik olan şeye bak" dedim,sigara içen yok ki evde.Olmasa bile,bi çakmak bişi olmaz mı yaa?Çok savsaklamışız çok hahaha:)
Aldım mumu,açtım kapıyı."Deniz bekle burda,gitme bi yere e mi?" dedim,baktım bekliyor.Bi yandan da hala "Hii!Gitti" diyor.Nasıl güldüm,karşı komşumuz olan öğrencilerden mumu yakmalarını rica ettim,eve döndüm.O mumu başka bi mumla tutuşturmak için kenara koyup,yenisini aramaya başladım,bir baktımmmm...Çok geç kalmıştım,"Yapma" diyene kadar,elini ateşe değdirdi!Karanlıkta görmesi de zor...Ağlamaya başladı!
Nasıl canım acıdı,ağlıyor,eli yanıyor!Ciğerimden parça aldılar sanki.Hemen kucakladım,elini suya tuttum,üfledim,öptüm.Yanık kremi sürdüm ama hala ağlıyor.Hımm dedim,o halde uykuya dayanamıyor artık.Hemen bi yastık aldım,sallamaya başladım,ağlarken kalktı.Kapının başına kadar geldi,karanlık olduğu için daha ileri gidemedi.Kucağıma aldım,saçlarını okşayıp ninni söylemeye başladım,odanın içinde dolaşıyordum bir yandan da ;"Uyusun da büyüsün Deeeeniz,büyük adam olsun Deeeeniz" dedim en son nakaratta,ninni sektörüne yeni bir tarz,yeni bir soluk getirerek.
Baktım,uyumuş.5 dakikada halloldu.Yatağa yatırınca yeniden ağlamaya başladı.Bu sefer yana çevirip,sırtını sıvazlayıp piiişş pişşş sesleriyle 2 dakikada uyuttum.Tüm bunları yaparken nasıl sakindim lan,hayret bişi.
Üstümden yük kalktı."Allahım,anaların hakkı ödenmez" dedim bi yandan da.Valla oynaması,zaman geçirmesi falan çok eğlenceliydi ama uyutması,ağlaması sorun.

Bir de şey komik,annem,"Çocuğa yemek yedir" diyor,"Yaa aç değildir o,beraber yedik ya" diyorum."Salak mısın kızım,o çocuk daha.Belli aralıklarla yemesi lazım" deyince "Cidden mi yaa?" deyiverdim hahahaha ne salağım:)

Canların canı ooo!
Yine gelsin,neşesiyle gelsin.

13 Kas 2012

Sen bize ne yaptın?

Daha önceki yazılarımdan birinde anlatmıştım:Ben Sezen Aksu'yla tanıştığımda henüz 14tüm.
Liseye başlayacaktım ve ne olup biteceği hakkında bir fikrim yoktu.
İnsan bilmediği şeylerden korkarmış.Düşünüp duruyordum.
Tam o anda,"Masum Değiliz" çaldı ve hayatım değişti.
Sezen'in sesi,kalbime değdi...

Kütahya'ya Zeynep'in yanına giderken,İzmir'e Tuğçe'nin yanına giderken,metroya binerken,canım sıkkınken,aşıkken,değilken,kızlarla derin muhabbetler yaparken,neşeli ortamlarda fasıl yaparken,canım felsefi ve beni pat diye yakalayabilecek şeyler duymak isterken,duygularıma tam bir tercüman ararken...
Hep elim onun şarkılarına gitti.
Aradığım her şeyin karşılığını onda buldum.

Geçen gün,Saba Tümer'in programındaydı,pür dikkat izledim.
Kadın ruhani boyutta yaşıyor,kalbimizden yakalıyor.
Twitter'a da yazdım:Yüzyılın ünlü düşünürleri bence Sabahattin Ali ve Sezen Aksu.İç sesime,zekama,ruhuma işleyen yalnızca ikisinin söyledikleri.
O olmasa garantiyetle boku yemiştik!Bu kadar da açık söylüyorum.Çünkü benim için,"Bir büyüğe danışmalı" olayı ona bağlanıyor.
"Git" şarkısıyla öldürüyor,"Seni Kimler Aldı"yla iç çektiriyor,"Kutlama"yla adımlarımı hızlandırıyor,"El Gibi"yle gözleri daldırıyor,"Gitmem Daha"yla ümit vaad ediyor.

Keşke müridi falan olsaydım diyorum.Ömür boyu çalışmazdım.Çamaşırını,bulaşığını yıkamaya razıyım.
O yeter ki söylesin,oynasın,çalsın.
Onun sesi kıyamet kopasıncaya kadar çınlasın dursun.
Hiç susmasın.

11 Kas 2012

Paçalarımdan akan mutsuzluk.

Blog açalı 2 yılı devirmek üzereyim,bir kere bile "mutsuzum" diye yazdığımı hatırlamıyorum.
Bu bir ilk olsun:Mutsuzum!
Süreci etkileyen şeyler oldu tabiki,buraya sonradan yazmam gereken.
2012 berbat bir seneydi,itiraf etmem gerekirse.Sevdiğim insanları ve zamanımın çoğunu kaybettim.Karşılığında elimde kalan birkaç boş anı ya da sıfır.
Bugün biraz yürüsem de yağmur falan yağsa da ıslansam dedim.Ki ben,yağmur yemekten nefret eden bir insanım,var halimi sen düşün!Fakat ne yağmur yağdı,ne de bişi.
Havadan desem,değil.Kışı severim ben.
Bilmiyorum yaa.Nasıl bi iç sıkıntısı,nasıl bi "mutsuzluk".
Buram buram geliyor,paçalarımdan akıyor.
Çok fazla oyalanmam bu ruh halinde ama,bakalım.
Yük olmaktan nefret ederim.

9 Kas 2012

Kışın.

Bu kış,Hülyacım'ı toprağa verdik.
Erken başladı yani bizim için biraz...

Her sene bi "kış" yazısı yazarım.
Bakalım bu sefer neler çıkıcak?

Bu sene kış gelmeden bir süre önce Fransa'dan,Rhiannon'da görüp çok beğendiğim ama Türkiye'de olmayan çizmelerden aldım.Kahverengi ve üzerinde kilim deseni gibi desenler var.Hatta bugün giydim,Zeynep çok beğendi.Artı olarak UGG da aldım.Ne derseniz deyin,dünyanın en güzel ve rahat ayakkabısı.
Bu kış onlarla geçicek gibi.

Her kış olduğu gibi bu kış da yürümek bana eziyet değil,meziyet olucak.Çünkü yazın üzerime yapışan hava,bu sefer beni üşütücek.Bir yerlere acelem olmayacak.
Üzerimde beni sarıp sarmalayan,kusurlarımı örten,çok yesem dahi göbeğimi gizleyecek kat kat kıyafetler olucak.

Çay yine vazgeçilmezim olacak.Planladığım gibi olmazsa,elimde çay,üzerimde battaniyeyle film izleyeceğim daha.
Sıcak sularda daha çok kalınacak üşündüğünde.
Ponponlu şapka alınacak,Eylülle atlı karıncaya binilecek.
Üşündüğü zaman daha çok gülünecek.
Bir el,diğer eli ısıtacak.Eller ceplerde olacak.

Allah ömür versin de,güzel geçsin bu kış.
Hadi bakalım,Demet Akalın.

4 Kas 2012

Hülyacım'a veda.

Haberi gelmeden bir gün önce,yani pazartesi günü,uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla buluşmuş,altıma yapma noktasına gelene kadar gülmüştüm.
Uzun zamandır bedenimden ve peşimden bir türlü gitmeyen "kronik halsizlik"ten az da olsa kurtulmuştum.
Ertesi sabah Hülyacım'ın haberine uyandım.Beyin kanaması geçirdiği söylendi.
Ne yapacağımı şaşırdım...

                                      ***
Hülya teyze,20 yıllık arkadaşım Sedef'in annesidir ve "Bir arkadaşımın annesi"nden çok çok daha fazlasıdır.
"Nasıl 20 yıllık yaa?Sen 22 değil misin?" demeyin.Sedef benim kundak arkadaşımdır.2 yaşında, kundağına tutunup sallarken resmimiz var.
Ben bildim bileli varlar.Anneannemle anneannesi 35 senelik komşular.O yüzden her zaman gördüğüm,küçükken ortak bahçede gecelerce muhabbet ettiğim;tüm hayalkırıklıklarını,sevinçleri,mutlulukları paylaştığım insanlar onlar.
Hülyacım da bu güzel insanların temel taşı,annesiydi.
Ona hep "Hülyacıım" dedim.Hiçbir zaman da "Neden teyze demiyosun?" demedi.
Sigarasını ağzının kenarına tutuştururken gözlerini kısar,yıllardır değiştirmediği saçlarını elleriyle geriye atardı.O çok sevdiği altın bileziklerini kollarından asla çıkarmazdı.
En güzel kahvelerin birini onda içerdim."Hülyacım yaa fal bakarsın dimi?" dediğim hiçbir anı kırdığını hatırlamıyorum.Hep "temiz kağıt" görürdü falımda.Eskiden,"E hani sevgili görmedin?" diye sorduğumda,"Amaaaaan Hazal!Sanki istiyosun da!" derdi.
"Amaaaaaaaann",onun lafıydı."Ay valla öldürcek bu çocuklar beni Dilek" diye ağlamaklı ağlamaklı konuştuğunda çok gülerdik.Sonra kendi de gülerdi.
Çok neşeliydi.Annesi,ailesi ve arkadaşlarıyla çevirdiği,ama her insana değen,her insana enerji ve mutluluk veren bir hayatı vardı.
Cüzdanını hep koltuğunun altında taşır,"Annene selam söyle" derdi,beni yolda gördüğünde.
Kimseyi kırmadı.Kimseyi incitmedi.Kendisinden çok,insanları düşündü.
Her zaman cennetlik olduğunu söylerdim.Hala da öyle söylerim.
İnsanlara onun kadar faydası dokunan biri daha olmuş mudur,bilmiyorum.

                                     ***
Haberi aldığımda,günlerden salıydı.
Ve ben günlerdir hastane-ev arasında mekik dokuyordum.
Durmadan dualar ettik,Allah'a yalvardık ama malesef dün gece beyin ölümü gerçekleşti.
Ve bu stres,sigara ve yüksek tansiyondan oldu.
O kadar güçlü ki,kalbi hala dayanıyor.Pes etmiyor.Bize de sadece beklemek düşüyor,ve tabiki arkadaşıma destek olmak...

Canım Hülyacım benim...
Senin gidişinle çocukluğumun ve genç kızlığımın bir perdesi kapandı.
O kadar üzgünüm ki,nasıl anlatsam.
Seni çok seviyorum.
Allah mekanını cennet etsin,sana hiç azap vermesin.