24 Eyl 2013

Ben yine neyi çözmeye çalışırken kayboldum?

Aslında bir şeyi çözmeye çalışmadım,kendiliğinden çözülüverdi düğüm.
Olay buradaki sakinliğimle ilgiliydi.
Her şeye büyük bir kayıtsızlıkla bakar görünüp,içten içe "Neden acaba?" diye düşünmemle.
İnsan hayatın yavaş aktığı bir yerde yaşayınca,kendine dışarıdan bakma şansı buluyormuş.
Sizi çok yakından tanıyan ve hep gördüğü insanı görmek isteyen birileri olmayınca,kendini tamamen yabancı bir kültür ve insanların arasında bulunca aslında kendi kişiliğini de çözme imkanı oluyormuş.
Aslında herkesin bildiği ve benim daha da bi iyi anladığım şeyler bunlar:Mesela soğuk duruşum-gerçi burdakiler aksini iddia ediyor-,her şeye lakayıt kalışım hatta ve hatta insanları aşırı kızdıran,aşırı sevindiren olaylara sıradan tepkiler vermem,kafamın dikine gitmekten asla vazgeçmeyişim ve çok konuşuyor olmam.
İşte bu son noktaya özellikle değinmek istiyorum sevgili okurseverler çünkü Türkiye'deyken yaptığım bu "çok konuşmalar paneli"ne burda biraz dur deme kararı aldım.
Konuşmak şahane bişi,severek yaptığım bir olay fakat gelgelelim abartılması durumunda insanı çileden çıkarabilecek kadar da güçlü.
Telefonda konuştuğum annem ve babam sanki peşlerinde harami varmış gibi o kadar çok konuşuyolar ki,"Bi bana da laf bırakın" demek zorunda kalıyorum ve anlıyorum ki arada bir es vermeli.
Allahtan,hayatım boyunca "Monolog" halinde bir konuşmacı olmadım,hep bi durdum ve karşımdaki de konuştu,çok da keyif aldık almasına.Fakat yine de buraya geldiğimden beri "İki kulağın,bir ağzın var" olayını daha bir dikkate alır oldum,neden bilmiyorum.Konuşup konuşup kelimeleri tüketmek yerine sakin kalıp düşünerek cevap vermek gibi hiç kimsenin aklına gelmeyecek efsane bir teknik geliştirdim yoldaşlar hahahahah:) Sakinlik.Olayın özü bu.Bak yazarken buldum,benim olayım "Çok konuşmak değil","Fazla tezcanlılık,fazla hararet" ve bunu "Sakinlik"le ikame ettiğim için bi lakayıtlık geldi üstüme.
Haaaaaa!Anladııııımmmm!Hahahah.

Bi de nedense ilişkiler konusunda yeni bakış açıları geliştirdim ama bunu yazmak istemiyorum,sadece arkadaşlarıma,aileme falan söyleyebilirim.
İnsanların beden dillerinden,en çok da bakışlarından ne demek istediklerini rahatça anlatabileceklerinin ne kadar da aşikar olduğunu gözlemledim burda.Din,dil,ırk fark etmiyor,herkes aynı.

Amannn ne saçma,yazdım yazdım da dişe dokundu sanki.
Hakkaten neden yazdım,yine anlamadım.

20 Eyl 2013

Which's which

Kendime sözlük yaptım.
Anlamını başka yerde aramayayım diye.

SEVMEK:Birini ayaklarından bağlayıp oturtarak "Kal" demek yerine "Sen gez gel,ben burdayım" deme olayı.
ARZU:Aklına taktığın ama bir türlü olduramadığın için zihnini meşgul eden şey.Olsa susucak.
BEKLEMEK:Sakin kalınınca alışılan eylem.
AYRILIK:Yeniden kavuşacağına inanma hissini beraberinde getiren.
ÖZLEMEK:Olamayanın yarattığı eksikliğin dışa vurum şekli.
KARAR VERMEK:İçinde sana "Bunu yap" diyen milyonlarca sesin tek bir ses olması.
ZORUNLULUK:Seni bir şeyi içinden gelerek yapmaktan alıkoyan yegane güç.
TEBRİK:Mutluluğu paylaşma aracı.
ACI:Miktarı arttıkça kelimeleri azaltan olgu,suskunlaştıran şey.
MUTLULUK:Şüphenin olmadığı yer.
KADER:Seçeneklere göre çizdiğin.
GÜVEN:Bir kere kaybolunca yerine geri koyamadığın.
ÖZGÜRLÜK:Güvenin olduğu alan.Zarar vermeden istediğini yapabilme hakkı.
YAZMAK:Dilin söyleyemediğini elin söylemesi.

Elimden şimdilik bu kadar.


19 Eyl 2013

Son zamanlarda

Kankalar ben yazmayalı ne kadar oldu allasen söyler misiniz?
Bissürü şey oldu bitti,dur bi toparlayayım:

-İngiltere,tarafımdan fethedilmiş bulunuyor,gezmediğim yer kalmadı gibi bişi.En son Cambridge ve ardından da İskoçya'ya gittim.Allah'ın bize bahşettiği,yeşili doğasıyla efendime söyleyeyim gaydasıyla tipik bir Karadeniz.İnsanları zaten sevimli,şeker.Bir de dillerini anlayabilseydik müthiş olacaktı ama Allah istemedi.
Yemin ediyorum İspanyolca konuşuyolar zannettim."İNGİLİZCE DEĞİLDİ DİMİ BU?" falan yaptım bi hallenerek."Aldığım eğitime yazıklar olsun" diye ağlayıp masalara kapandım.Kendimden utandım."Nasıl geldim ben bu seviyeye anlamadım" derken "What can I do,sometimes?" dedim.O nasıl bir aksandır arkadaşım allasen bi açıkla bana ya!Kuzey'e gittin tamam da neden aksanını değiştirdin bu kadar?Elle tutulur bi tarafı yok ki,nerdeee!
Resmen şöyle anlıyorum:
Ben:"Excuse me!Can you tell me where William Wallace Monument is?"
Sıkotiş men:"h4yr7uhuır4ur8 left dbuh4uy8r4urı did ya?"
Ben:"?????&/&/(/)??????ERROR......"
Beş gün kadar kaldık,ben yine bi kısmını anladım söylenenlerin hatta çok katı olmadığı sürece baya baya anladım ama gelgelelim kardeşim epeyce zorlandı.Hatta çok komik bişi oldu National Gallery'sine gittik,tam girişte bi görevli adamla aramızda şöyle bi diyalog geçti:
Adam:"Lütfen çantalarınızı yanınıza alın.Tablolara zarar verebiliyor,çarpabiliyor"
Ben:"Tamam,olur"
Kardeşim:"What?"
Adam:"İspanyol musunuz?"
Bu arada o gün tam dört ayrı kişi aynı soruyu sordu.Burda kardeşim adamın sorduğu soruyu anlamadı ve otomatik olarak "Yes" deme gafletinde bulundu ve adamdan şöyle bi cevap geldi(muhtemelen):
"Por favor, tome su equipaje a su lado, ya que puede dañar la pintura."(Teşekkürler Google translate)
Hemen durdurdum adamı,"Yok abicim biz İspanyol falan değiliz,etme gülüm" dedim,"Haa tamam" dedi ve ingilizceye geçti.
Fakat çok güzel bi gezi oldu,trip advisordan ve en çok da bloglardan aldık gideceğimiz yerlerin adresini,en meşhur 38 yeri gezmişiz beş günde.Felaket ötesi bi b&b de kalmamıza,çıkarken de "En kötüsü sizdiniz" diye not bırakmamıza rağmen gayet başarılı bi gezi oldu.

-Bu arada bigün ders arasında hoca yanıma geldi:"Hazal sosyal program temsilcisi olmayı düşünür müsün?" dedi.
"Hayır hayır,teşekkürler" dememe kalmadan İrina ve İpek "Saçmalama çok iyi bi fırsat,yapabilirsin" diye gaza getirdiler Allahın cezaları hahaha.Bi baktım ki temsilci olmuşum.
Okuldaki sosyal aktiviteleri her salı sınıfları tek tek gezerek anlatıyosun.Gabriela adındaki bi Brezilyalıyla yapıcaktık.Geçen hafta ilkini gerçekleştirdik,Allahım çok acayipti baya iyi geçti.Hele benim sınıfa gelince kopan cümbüşü görseniz,herkeste alkış kıyamet!Gabriela benden daha tecrübeli tabiki,"Beni hiç böyle karşılamadınız" diye sitem etti hahaha.Herkes beğenmiş baya,bakalım artık kalan üç ayda aynen devam edicem.Fotoğrafım da "Social Programmer" diye okulun girişinde hahahha.

Bizde haberler bu yönde efem,yine haberdar ederiz.
Öperiz.

8 Eyl 2013

Hakanla Erkan.

Hakan Beyşehir'de,Erkan da Rusya'dayken aklıma düştü kelimeler.
Bunca zaman neden beklediğimi bilmiyordum aslında;gözümün önünde capcanlı ve de heyecanlı bir arkadaşlık hikayesi varken 4 yıldır yazdığım ve aslında çok da bir şey anlattığıma inanmadığım bloguma neden böyle güzel bi hikayeyi eklememiştim ki acaba?
Beynim "Artık zamanı" dedi,o zaman zamanı demektir.

Sanırım 12 yaşında,saçlarımı yaptırmış ve dünyanın en anlamsız uzun pembe elbisesini giymiş olarak Hakan'ın kapının önünde beklediği kınada göbek atarken birden dışarı çıkmış ve onları konuşurken görmüştüm."Bak bu Erkan" demişti,tanışmıştık."En yakın arkadaşım"
Aslında tamamen bi haberdim.Sürekli olarak bahsettiği bi Erkan vardı,lise yıllarında maceradan maceraya koştuğu,asla ama asla kırmadığı çünkü kırılmadığı,gel dese iki eli kanda da olsa yetiştiği...
Sonra yıllar geçerken aklım da yerine geldiğinde anladım ne olup bittiğini...

Kader onları isim olarak ne kadar kafiye ve uyum içerisinde harmanlayıp biyolojik olarak yanyana getirse de karakterleri ve hayatta baktıkları yerler birbirinden tamamen farklıydı.
Hakan hiperaktifti,haşarıydı,yerinde durmazdı.Aklında fikrinde fotoğraf çekmek ve seyahat etmek vardı.Sonra bir gün Rusya'da okuma fırsatı olduğunu anlatan bir gazete geçti eline,değerlendirdi ve gitti.Zeka testine tabi tuttular,"Seni tıp bölümüne alıyoruz" dediler ve kendini tıp okurken buldu.Kadavra gördü,"Benden doktor olmaz" dedi Türkiye'ye geri döndü,ekmek ve pasta işine girdi.Zaten o hep güzel yemek yaptı,güzel tatlı yaptı,güzel ekmek yaptı.Bursa'da en çok bilinen şeflerden biri oldu.
Bu arada Erkan İstanbul'a vardı,güzel sanatlarda okudu.Lise hayatı boyunca sıralara Hülya Avşar suratındaki mankenlere giydirdiği elbiseleri çizerken bir anda gerçek insanlara çizmeye başladı,ünlülerle çalıştı,dikti biçti ve çok ünlü bir markanın baş tasarımcısı oldu.
Aslında biraraya geldiklerinde konuşmaktan ziyade izlemeyi tercih ettiğim çok güzel iki arkadaş onlar.
Aralarında asla dillendirmedikleri çünkü gerek görmedikleri çok yalın bir sevgi olduğunu düşünüyorum.Bir insan için elinden gelen her şeyi yapmak tam olarak onlarda gördüğüm şey.
Şartlar ne kadar zor olursa olsun fedakarlıktan asla kaçınmayan,hayatlarında olan biteni ilk olarak birbirlerine anlatan ve hatta çok kıskanıp "Erkan abi biliyo di mi?NEDEN BEN BİLMİYORUM" diye sorup da kahkahalarla güldüğüm,hayatlarına ortak olan insanlar onlar.Şimdiye kadar gözlemlediğim,her uzun süreli arkadaşlıkta olan şeye onlar da sahip:Dinginlik,bırakma,halden anlama...Birbirine yüz saat bir şeyleri açıklama ihtiyacı hissetmeden anlatabilme özgürlüğü...Mimik ve jestlerden çözümlemeler...Birbirinden mutluluk ve gururla bahsetmeler...Bunlar şahane şeyler.
Hayat onları fiziksel olarak çoğu zaman ayrı tutsa da onlar bilirler ki dönüp dolaşıp gelecekleri kapı yine birbirlerinin yanı.En güzel sohbet yine onların ettikleri,en güzel zaman yine birlikte geçirdikleri...En güzel insanlar onlarla beraber gelen dostları,yıllardır onları oğullarından ayrı tutmayan aileleri,akrabaları...

Size baktıkça 10.senenin sonuna doğru yürüdüğüm güzel arkadaşlarım aklımda,
Dilerim sizin gibi 25 senemiz olur-belki de daha fazla,bilemiyorum-
Gördüğüm en güzel arkadaşlık sizinkisi.
Allah ayırmasın,neşe içinde kalın.