30 Eki 2013

Dur diyemediğim sesler.

Arabanın beni kapının önüne ilk bıraktığı an...Kapıyı açıp "Hi Darliiinng" diyen Katrina ve koşarak gelip merdiven başından selam veren Dao ve Adela...
Sahip olduğum onlarca,farklı farklı milletten şahane arkadaşlar...Geçirdiğimiz şahane günler,müthiş anılar...
Gezip gördüğüm güzel şehirler-özellikle 763746 kez gittiğim Londra ve her seferinde "Öf ya amma özlemişim gelmeyeli" demek...Atılan kahkahalar,biriken kartpostallar...
Yemekten gidene kadar asla vazgeçmeyeceğim cream-tea,her pazar mutlaka gidilen Terrace cafe ve yine her hafta yemekten bıkmadığım "Pesso soslu,hellim peynir ve tavuklu burger".
Gittiğim "Indulge Yourself" adındaki müthiş cafe ve yolda bile görse selam vermeden geçmeyen Polonyalı garson kız...
İngilizlere söylenmek ama bir o kadar da rahat oluşlarına içlenmek...

O kadar güzel anılar biriktirdim ki burda,biliyorum asla mümkün değil bir daha yaşamak...
Şimdi sadece 1,5 ayım var...
Bazen diyorum ki tamam yeter.İngilizcem gelişti,orası kesin tabi ama bunu ölçmek benim yapabileceğim bişi değil,fikir alıyorum.Herkes iyi oluşundan bahsetse de ben hala kötü gördüğüm için kendime pek güvenemiyorum ama yine de büyük bi tecrübe kazandım...
Öyle bir tecrübe ki hayatım boyunca hep "İyi ki yapmışım" diyeceğim...O kadar güzel bir renk,o kadar farklı bi bakış açısı ki;bu güzel insanların hayatımda olmasına sebep olan ingilizceye yüz bin kere teşekkür edesim var,öyle düşünün:)
Genel olarak ırk-cins fark etmeden her kadının ve erkeğin genel olarak aynı şeyi düşündüğünü keşfetmeme neden oldu.Sadece rahatlık sınırları,bazen de gelenekleri farklı ama genel kurallar aynı:İlgi bekleyen kadınlar,dümdüz bakan erkekler falan.
Öte yandan da hiç gitmek istemiyorum yaa.Valla hep burda kalasım var,özleyeceğim ve giderken ağlayacağım kesin yani,onu biliyorum.Çünkü dile kolay,9 ay!Neredeyse hayatımın bir yılı:1 anneler günü,1 halloween,3 bayram,1 ramazan,binlerce (abartı ama öyle) doğum günü,1 paskalya,1 hıdırellez atlattım burda.Burası artık evim gibi,hiç başkasınınmış gibi değil yani.Bilmiyorum nasıl olucak.
Bildiğim tek şey,asla geri gelmeyecek bu günler...Çok da özleyeceğim valla.
Hayırlısı.

23 Eki 2013

Gelin.Damat.Tel.Duvak.

Küçükken "Ya Allahım bu kız çok güzel de ben niye böyle çirkinim acaba?" diye kendime sorardım.
Çünkü çok güzeldi.Hala da çok güzel gerçi...Canım kuzenim Gizem...
Benden iki yaş büyüktü.Yemyeşil gözleri,upuzun saçları,hokka gibi bi burnu vardı.Fitti,hoştu.Bense kara kuru,kıvır kıvır saçlı çingene gibi bir şeydim.Onun o hali hoşuma giderdi çünkü hem çok güzeldi,hem de benim bilmediğim bir sürü şey biliyordu:Parfümlerinin hepsi daha önce adını hiç duymadığım markalardan gelir ve şahane kokar,Kylie Minogue dinler,saçına "balyaj" attırır(ki bunu ilk duyduğumda 'Ne?' demiştim,hala da tam olarak anlamış değilim),nasıl makyaj yapılacağını bilirdi.Ben ise-söylemeye ne hacet bilmem ama- bunların hiçbirinden haberi olmayan,saçını toplayıp okula giden "sıradan sade" bi vatandaş sayılırdım.
Kendisi İstanbul'da yaşadığı için çok sık görüşemesek de bilirim ki benim çocukluğum yine onunla geçmiştir.Çift kişilik yatakta üç kişi uyurduk,genelde ben uyuyamazdım.Bildim bileli köpeği Şirine vardır mesela,her evlerine gidişimde "Allah aşkına al şu köpeği şurdan ya,kapat ordaki odaya nolur" diye yalvararak eşikte bekleyişim aklımda...Ben köpekleri hep "uzaktan seven" taraftım,o ise sıkı bir hayvansever...
Dünya kupasının olduğu sene bir gece, sabaha kadar Ümit Davala ve İlhan Mansız'ı ne kadar çok sevdiğimizden bahsederek uyuduk.Genelde biz gülerken uyurduk.Hayatım boyunca yaptığım tüm esprilere kahkahalarla gülen,gerektiği yerde eşlik etmesine bilen insanlardan biri olmuştur o.

Babaannemin yazlığına geldiğinde hep ama hep sahile inip yürüdük,bolca çay içtik.Konular hep döndü dolaştı,"Yok mu biri yaa?" ya dayandı ve hiç kimse de olmadı.
Sonra aradan uzuun bi zaman geçti,bizim Gizem aşık oldu!
Sonraki konuşmamızda nişanlanıyordu...Kendimi bir anda parmaklarına yüzük takılırken buldum,ağlamamak için kendimi zor tuttum.Çocukluğunu bildiğin,gülüp eğlendiğin birinin ciddi bi müessese arz edilen "evlilik" yolunda ilk adımı atması beni çok duygulandırdı.
Üç gün sonra ise evleniyor.
Ne kadar hızlı geçti bir türlü anlamış değilim ama çok ama çok mutluyum çünkü kendisi kadar iyi ve hatta şahane biriyle,Melihle hayatını birleştiriyor.
Öte yandan da çok üzgünüm çünkü hayatım boyunca en çok görmek istediğim şeylerden birini,Gizem'in düğününü göremeyeceğim yurtdışında oluşumdan ötürü.
Dilerim çok ama çok mutlu olursun canım Gizoşum.
Yolun bahtın açık,hayırlı uğurlu olsun.
Siz iki güzel insan mutlulukların en büyüğünü çoktan hak ettiniz!
Şimdiden tebrikler,Allah sizi hiç ayırmasın...

21 Eki 2013

İyi ki doğdun neşeli kadın!

"Biliyor musun Hazal,sen doğduğunda ben 24 yaşındaymışım" dedi doğum günümü kutlarken.
Şimdi onun yaşında,hayata onun baktığı yerden bakarken bir "doğum günü yazısı" yazmak enteresan ama yeri bende o kadar özel ki,anlatmak nasıl mümkün olucak bilmiyorum.

Annemin yaklaşık olarak yüz kuzeni var.Bunların büyük bi kısmını tanıdığımı söyleyebilirim ama içlerinde benim için istisnasız en özel olanı Çınar teyzedir.
3 yaşında çekilmiş videolarımda seke seke mutfağa koşturan,"Hazaaaal" diye bağıran,şen kahkahasıyla insanları kahkahalara boğan,her canım sıkıldığında yanına gitmek istediğim,annemle kıyafetlerini değiş tokuş yapan,balkonunda huzurla uyutan,en çok "sulu ıspanak" yemeğini sevdiğim:),yaptığı taklitlerle ağlatana kadar güldüren,küçükken kardeşiyle birlikte İpekle bana "Hadi yine iyisin" i öğretip söyleten
canım Çınar teyzedir.
Bana sorarsanız eğer,o içinde büyüse bile asla yitirmediği ve bir gün olsun varlığından şüphe etmediği büyük  bir "neşe ve coşku"yla doğmuştur.Onu bi görseniz,hayattaki en büyük amacının insanları mutlu etmek olduğunu zannedersiniz;hiçbir şey söylemese bile varlığı mutlu olmanıza yeter.
O da ömrü hep bir şeyleri beklemekle geçmiş kadınlardan biridir.Güzel,umutlu ve biriciktir.Her genç kız gibi güzel,umutlu ve mutlu hayaller kurmuş ve bununla mutlu olmuştur ve mutlu olmaya da devam eder.Hayatın tadını çıkarmayı,onda her zaman bir güzellik bulmayı bilir.
Onu mutlu etmek hiç de zor değildir.Mutluluğu hak eden her kadın gibi o da en küçük bir nüanstan,en çok da çiçeklerden hoşlanır.Çınar teyze demek çiçek demektir.Bana her zaman güzelliği hatırlatır.
Hayata karşı "Güç bulduğunu gülümseyerek alt etme" mekanizması geliştirmiştir.Güzel hayallerine engel gördüğü her şeye gülmüş,onları aşmış ve bunu büyük bir huzurla atlatmıştır.
Bunca neşesine karşın hüzünlü bir yanı da vardır.Bana kalırsa Çınar teyze bugüne ait olmayan bir masal kahramanıdır.Hiçbir lekenin kirletemediği,hiçbir acının hükmedemediği ve sonu her zaman mutlu biten bir masalın baş kahramanı...Sanki özel bir zırhı varmış gibi, gelen bütün acılar geldiği yere geri dönerler.Çınar teyze sabırlıdır,hatta tahmin edemeyeceğiniz kadar sabırlıdır.Beklemek ve sabırla ümit etmek onu bütün kötülüklerden arındırıp güçlü kılmıştır;bundan dolayıdır ki O,hayatım boyunca tanıdığım en temiz insandır.Bazen onu konuşurken izleyip "Acaba senin gibi temiz kalmayı başarmış kaç tane insan var şu dünyada?" deyişim bu yüzdendir.
Çınar teyze komiktir,hatta ölümüne komiktir.Yanında geçirdiğiniz tek bir saniyeden bile sıkılmanız imkansızdır.Mizah onun güzel kalbinden,kötülükleri iyiye çevirerek gözlemlemesinden gelir,o konuştukça da büyür büyür kocaman olur.Keşke dersiniz,keşke o hep anlatsa hiç susmasa.Hayatım boyunca asla susmasın dediğim en güzel seslerden birisi onundur.
Onun varlığı,dokunduğu her insanı daha da güzelleştirmiş ve neşelendirmiştir.Bilhassa da beni.
Bir şey anlattığımda-bu ben lisedeyken falan da böyleydi-ciddiyetle dinler,güzelce de tartışır.Ayaklarını oturduğu sandalyenin arkasında birleştirip çayını yudumlarken gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak anlatır.Çınar teyze böyledir.Sevdiği insanlara büyük bir ciddiyetle "Seni çok seviyorum" diyemeyen,espriye vurandır benim gibi.Söyleyemeyen ama gösterenlerdendir sevgisini çokça.
Bazen ağlar.İçinde ukde kalmış bir şeyler varsa onları ağlayarak yıkar.Her insan gibi ruhunda ufak tefek pürüzler taşısa da aşmasını bilir.Konuyu değiştirir.
40larında süren hayatında çokça olgunlaştığını düşünse de içindeki -annemde de olan-o küçük kız çocuğu hiç ölmemiştir;dans eder,şarkı söyler,kahkahalarla güler,zıplar,seke seke gider...
Dilerim 50 de olsan 70 de olsan,o kız çocuğu orda kalsın.
Hayatının her döneminde neşen huzurun bol olsun.
Sen neşeli olursan biz daha da mutlu oluruz.
İyi ki doğdun neşeli kadın,çiçek kadın!
Allah seni başımızdan eksik etmesin...
Nice yıllara.
Seni çok seviyorum.



15 Eki 2013

Aman da doğum günüm!

Gerçekten,bunu içimden gelerek söylüyorum ki,hayatımda kendimden daha tembel bi başka insan evladı daha görmedim.
Sürekli bi erteleme,"Tamam ya yaparız" mod on.Bu yazıyı da erteledim durdum.
Çektiğim fotoğrafları da atmayı planlıyodum aslında ama onları da atmaya üşendim.Sadece yazı ve belki de bi fotoğrafla günü kapatıcaz sevgili yoldaşlar.

İrina'nın hain planları günyüzüne çıktı:Bath'a gittik.Bütün gün haldır haldır gezdikten sonra-ki en sevdiğim şehirlerden biri burda,resmen ortaçağdan kalma gibi- akşam üzeri hostelimize döndük.
Aslında önce spa olayına girelim dedik ama o kadar pahalıydı ki vazgeçtik,en sonunda güzel bi restorana gitmeye karar verdik.Şıkır şıkır giyindik,hatta İrinacım bana makyaj bile yaptı tüm hayırrr demelerime rağmen.Sonra birden "Lütfen odadan çıkar mısınız,hediyelerinizi hazırlayacağım" dedi.Kapıda bi 5 dakika bekledikten sonra odaya girdik,güzel birer karton öanta içerisinde en sevdiğim çikolata paketi,kocaman bir kart,çok şeker bi anahtarlık ve kocaman,Ukrayna'nın geleneksel başlıklarından biri vardı.Esasen buna benzer bir şeyi Londra'da görüp almak isterken bizi durdurmuş,"Almayın boşuna,ben size Ukrayna'dan getiririm" demişti.Biz İskoçya'dayken o arkadaşının düğünü sebebiyle memleketindeydi ve geri döndüğünde hiç bahsetmedi,ben de bişi sormadım tabiki getirmedi herhalde diyerekten.
"O kadar zordu ki,nerdeyse 1 aydır bende ve size getirmemek için kendimi zor tuttum" dedi.İnanırım çünkü dünyanın en sabırsız insanı olabilir.
Çok ama çok güzel,bütün akşam başımızda onlarla dolandık durduk.O çok istediğimiz,Trip Advisor'da altında tam olarak iki bin tane(abartısız) yorum bulunan restoranda yer olmadığı için başka bi tanesine gittik,çok güzel yedik valla.Hatta orda enteresan bişi oldu,kardeşim garson kıza "Biz burdaki her şeyden yemek istiyoruz,doğum günümüz de" falan gibisinden bişi söyledi,yemeğin sonunda kız da bize köpük bi kutu içerisinde bir kalın dilim pasta getirdi.Üzerine de "30 saniye mikrodalgada.Mutlu yıllar" yazmış canım.
Sonra da başka bi böyle hoş mekanda çay kahve tatlı sohbetle günü bitirdik.Feci yorgunduk.
Zaten herhalde bu her ülkenin insanı için geçerli:Kızlar biraraya gelip birlikte kaldıklarında hemen uyumazlar.İstisnasız bi yarım saat daha konuşurlar,deli gibi gülerler.Benim de mesela en komik olduğum zaman dilimlerinden biri budur:Gözümüzden yaş gelene kadar güldük ve uyuduk.
Ertesi gün de güzel bi turla Bournemouth'a geri döndük.Normalde arkadaşlarımızla buluşacaktık ama çok yorgun olduğumuzdan pazartesiye erteledik.
Eve bi geldim,bizim Adelayla Katrina mutfakta yemek yapıyodu.Dao evden ayrılmak zorunda kaldı çünkü Londra'da konsoloslukta iş buldu ailesi ona,zaten okulu da bitmişti doktora falan yaparım diye düşünüyodu.Haldır huldur taşınınca evde kaldık 3 kişi.
"Çok özür dilerim geciktim" dememe kalmadan hepbir ağızdan doğum günü şarkısı söylediler.O sırada Katrina elinde bir doğum günü pastasıyla geldi,mum üfledim.Masada bardağımın önüne de bi kart bırakmışlar,bi açtım ki kapağında çikolata fotoğrafı olan bi kart.Kahkahalarla güldüm çünkü benim tatlıya olan aşırı düşkünlüğüm ve muhteşem hassasiyetimin farkındalar hahha.Mesela Katrina şöyle dedi:"Ben aslında havuçlu pasta almak istedim ama Adela,'Anne!Burda Haz'dan bahsediyoruz.Tabii ki çikolatalı!' dedi.O yüzden sana çikolatalı pasta aldık".Hahahaha hay yaşa!
Bunun yanında,İpek'in ev sahibi de beni pek bi sevdiği için bana kart yollamış canım.
Söylemeyi unuttuklarımdan biri de İrina'nın bize çok duygusal bi video hazırlamış olmasıydı.Kah güldüm kah gözlerim doldu.
Dün akşam da arkadaşlarımız ve İrina'nın erkek arkadaşıyla pubdaydık.Bize Londra'dan cupcake getirmiş seviyoruz diye.:)
İnternet üzerinden çok ama çok mesaj aldım,çok arayan soran oldu yurtdışında olmama rağmen.
Yazılanları okuyunca gözlerim doldu,kendimi zor tuttum çünkü hemen hepsi özel mesajlardı ve çok özel ve güzel dilekler vardı orda.O kadar mutlu oldum ki anlatamam,nasıl anlatmalı bilmiyorum.
Bu arada bizim altın kızlar da video yapmış ama yollayamamışlar,bu da ayrı bi talihsizlik.

Arayanı soranı olması güzel be insanın.Valla.
Hele ki böyle bi günde.
Tekrar teşekkürler burdan herkese.
Yaban ellerde beni dünyanın en mutlu insanı yaptığınız için.
 
Bu da İrina'nın hediyesi taç:)

13 Eki 2013

Bugün benim doğum günüm!

Yaş oldu 24,kemale erdi.
Anneannemin "Yeter bu kadar okumak,evlenin" beklentisi,
Anne babamın "Gelin de çalışın" ları,
Arkadaşlarımın "Yok mu birisi yav?" ları arttı.
Oysa ben hala kendimi,"Çocukları hastaneye almıyolar yavrum,sen gelemezsin" dedikleri yaşta hissediyorum.
Gabriel de geçen gün 19-20 gösterdiğimi söyledi ki müthiş bişi bu bence.

Yaşım 24.
Ruhum 67.
Bedenim 17.

Mübarek olsun.

P.S:Esas yazı yarına.

9 Eki 2013

Değişen blog adı ve geri kalan her şey

-"Üfürükten Teyyare" dönemi kapanmıştır ağalar beyler!
Aslında blogumun adıyla ilgili hiçbir sorunum yoktu çünkü ne demek istediğimin tam tanımını veriyordu:Üfürükten teyyareydi işte yazdıklarım.Kendimle dalga geçicek ve kendimi yerden yere vurabileceğim bi alan bulmuşum,adını da koymuşum,keyfini çıkarıyordum kiii,geçenlerde twitterda bi arkadaşım "Biz daha o konuya gelmedik demek istedim" gibi bişi yazınca "Hah" dedim "Tamam".Çünkü hem üfürükten teyyare şeylerle uğraşıp hem de hala içinde çözemediği binlerce düğümle yaşayan,gördüğü ve anladıklarıyla bir bir aydınlanan ama soruşturması,araştırması hiç bitmeyen ve hep bir iç-kafa sesiyle yaşayan manyağımsı bi bünyem olduğu için "Hala arıyorum bulamıyorum.Ne olacak benim son yazım acaba?Hala neyin peşindeyim?" falan gibi derin görünen saçma sorularıma bi nevi cevap oldu o cümle.Muhtemelen gelemeyeceğim de o konuya,bitmeyecek sorular falan da ya,neyse anacım.
Bilin yani ben burdayım.Adım değişti,o kadar.

-"Yüzümde çıkan sivilceler"
Bu konu beni tam 1 aydır darlıyor sevgili okur severler.
Ergenlik döneminde bile bir tane küçük sivilcesi olmayan-bunu da cips sevmeyişime ve asla yemeyişime bağlayan-ben,şimdi elin memleketinde yüzümde zilyon tanesiyle dolaşmak zorunda kalıyorum.
Geçen gün biyerde okudum,yüzünde sivilce çıkmadığını gören kadınlar mutlu oluyomuş.
Ben şimdi anlıyorum o ergenlik dönemindeki bebeler neden "Oğğffff gitmiyo bunlar yhaa" diye ağlak ağlak dolaşıyomuş.Neden öyle duvar diplerine sinip "Duygusal ergen" takılıyomuş valla anladım.O kadar büyük bi buhran ki benim için,aynaya bakmak istemiyorum yav.Her sabah yüzüme bakıp "Allahımmmmm neden beennnn?" diye açıyorum ellerimi göklere,yaradana.
Hayır çık tamam.Kal yüzümde tamam.Tamam da canım birer tane çık,istersen dana kadar ol,üstüne bin tane espri yapayım ama nasıl çıkmışsa yayılmış halde ve kıpkırmızı.Al yanaklı yetmişlik anane mod on ya,böyle bişi olamaz.Sinir krizleri geçirdiğim bir gün Katrina'ya "Napıcam bana bi hal çaresini söyle" dedim de bi ilaç önerdi gittim aldım,kullanmaya başladım inşallah işe yarar.Hayır bide burda "Hadi hemen randevu alıp cildiyeye gideyim"lik bi durum da yok,haftalarca beklemen gerekiyo ,(Aman zaten bu Biritişler sıfır pratik,bi iş yapana kadar kanser ederler adamı),nerde öyle bizdeki gibi pat diye randevu almak.
Bakalım,görücez.

-Pazar günü 24 oluyorum inşallah canlar.İrina planlar peşinde şu anda,mesela cumartesi günü Bath'a gidip bir gün kalıcaz,sonra o akşam süslenip püslenip(Yaklaşık 6 ay sonra ilk defa höhöyy) eğlenmeye gidicez,pazar günü de şehir turunun ardından dönüş.Aslında spa olayına girelim dediydik ama fiyatları görünce bana espri yapmaya gün doğdu varın siz tahmin edin hahahah:)

-Kuzenim Deniz bizimle "konuşmak istiyomuş".
Vay geçen zaman demek istiyorum sayın seyirciler!
Güneşin altında uzun eteklerle yürürken kucağımda içini çeke çeke uyuyakalan papyon kafa,şimdi süpermarkete koşarak girip ellerini iki yana açarak "Ben geldddiiiimmmm hoş gelddiiiiim" diyerek herkese kendini öptürüyor.Anneannemin gözüne cam sileceğiyle vurmuş yanlışlıkla,gözünü morartmış;başka bi gün dayımı sinirlendirmiş "Çık git odadan" dedirtmiş ve hemen gidip küçük bi çanta bulup eşyalarını koyup "Halama gitcem ben" demiş haghgshshsdgsh bok.
Politika ya da çevresel meseleler hakkında konuşuruz diye düşünüyorum dönünce:)

Neyse hadi daha fazla sıkmayayım sizi.Kalın sağlıcakla.