Annem ve babam 14 senedir ayrı olmasına,babamın her zaman "Burası da sizin eviniz,alın arkadaşlarınızı gelin" demesine rağmen şimdiye kadar hiç de öyle "iki evim var"mış hissiyatına kapılmadım.
Kötü muamele gördüğümden" falan değil,sadece bi yerden kaçmak istesem gideceğim ilk yerin benim evim olmasından.Babamla ya da başkasıyla ilgisi yok yani;ilgi alaka hep gördüm çünkü hem anne hem de baba tarafından,bu konuda çok şanslı olduğumu hep dile getirmişimdir...
Öyle bir an geliyor,diyorsun ki "Ben bi gideyim" ama kime gideceksin?
Kişisel olarak bir arkadaşının evinde tek başınayken 2 saat bile oturamayan-bak oturamayan diyorum-,bi işi vardır da bilmeden oyalıyorumdur düşüncesi beynini kemirdiği için sürekli gitmeye çalışan,arkadaşı tarafından oturtulan bir insan evladıyken ben,kime gideyim?
Sorun onlarda değil,bende işte.Hep bi huzursuzluk,hep bişi.Bana gelsin 2333435 saat otursun,hiç sorun değil,başımın üstünde yeri var ama benim kendimle ilgili sıkıntım var.
Toplu halde olunca herkes ortak bi saat belirlediği için ben arada kaynarken,iş tek başına olunca öyle olmuyo işte,ondan ben arkadaşlarıma bayılırım,her halimle çekerler beni yavrularııımmm:)-Bu arada bu olay dışarda oturunca değil,ben onların evine gidince oluyo hahahaha absürdless-
Bugün İngiltere'ye geri döndüm.
Son üç gündür nasıl toplandım,nasıl birileriyle buluşmaya çalıştım,nasıl işleri hallettim valla anlamadım.Günler hızlı akıp geçmiş olacak ki kendimi bu yazıyı yazarken buldum.Gece 2ye doğru çıkılan yol,bölük pörçük uyku,valizde çıkan sorun ve eşyaları bölmek zorunda kalmamız,havalimanında aldığımız vizeyle davet mektubunun farklı olduğunu gören memurun kara kara düşünüp en sonunda onayı basması,trene binmek coach ta inmek,coacha binmek buraya gelmek,İpek'in evinden eşyaları alıp eve gelmekle gün bitti.
Kapının ardından beni gören Katrina içerden vurdu.Sonra açınca ne göreyim?Saçlarını kestirmiş,boyatmış pek bi güzel olmuş."Ay şahaneee" diye bağırırken ben,sarıldık.Sonra Adela geldi,bir de onunla sarılıştık.Baya bi muhabbet ettik sonra Katrina'yla:Dao,"Haz ya gelmezse?" demiş,bu da panik yapmış ama sana güvenim tamdı,söz verdi gelir dedim dedi.O bu yanda ben o yanda stres olmuşuz zağar:)
Sonra ben eşyalarımı yerleştirirken Dao geldi.Canım ya,onun yeri bambaşka bende.Erkek arkadaşından ayrılmış,çünkü eski sevgilisiyle bunu idare ediyomuş falanmış.Üzülmesin yeter,dünyanın en temiz kalpli ve saf insanlarından biri o çünkü.
O arada ben odaya çıktım,hediyelerini aldım geldim.Babam seviyolar diye ev sahiplerine birer şişe şarap yollamıştı,fırından baklava almıştık,Dao'ya anahtarlık-Bursa'yı anımsatan-,Adela'ya da nazar boncuklu bileklik aldım.
Adela aşırı büyük tepkiler veren bi kız değil,kedi gibi "Thank you" deyip şöyle bi sarılıp geçer.Odasına gittim,dedim napayım beğenmezse de yani diyerek hediyesini verdim."Ufak bişi ama" falan derken,OOOOWWW THANK YOUU diye bir ses,bayıldı ve de sarıldı bana.Aşağı koştu annesine anlattı;mutfağa gittiğimde annesine taktırıyodu.Hala bileğinde duruyo ahhahaha iyi valla sevindim:)
Hepsi beğendi Allahtan varya.Rahatladım.
Az önce de dinlenirken Dao odama geldi;"Katrina senin geri dönüşün şerefine tatlı aldı,onu yicez gel" dedi.Ay bi sevindim var ya.İşte o tatlıyı yerken ikinci ev konusu geldi aklıma.
Dünyanın bir köşesinde,evlerinde sadece 3 ay kaldığım bu insanlar bana inanılmaz bi his kazandırdılar.Babam da böyle yapıyo başkası da ama benim ikinci ev olarak hissetmeme en büyük neden;beni hiç tanımamalarına rağmen yaptıkları şey.Para veriyorum falan diye değil,almasa almazdı kadın.
İkinci neden de kimseye hesap vermeden kafamı dinliyor olmam.Kendi başıma kalmam.
Güzel hismiş ama.İnsanın birgün elbet döneceği ve ne zaman giderse gitsin coşkuyla karşılanacağı iki hatta üç evinin olması güzelmiş.
Darısı olmayanların başına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder