Geçen gece arkadaşlarımla İlhan Şeşen-Vedat Sakman konserine gittim.
Sandığımın aksine İlhan Şeşen çok komik ve neşeliydi.Sesine zaten lafım yok,dupduru ve çok güzel.
Sonra eve geldim,hemen çay koydum.Bu evin en çok bu tarafını seviyorum:Her daim kaynayan bi demlik çayımız var.Yatma saatlerim ve uyku düzenim tamamen değiştiği için gece gündüz çay kaynıyor.Ha bir de cidden gece 3ten evvel uyuyamıyorum.Mesela saat 1 se "He erken daha ya" falan yapıyorum kendi kendime.
Neyse çayı koyup oturur oturmaz annem,"Kızlar ben hastaymışım" dedi.
"Ne hastası?"
"Takıntı hastası"
"E biz onu biliyoduk zaten,yeni bişi değil ki.De nerden bu kanıya vardın?"
O gün eline bi gazete geçmiş,bir doktor yazısı okumuş.Belli başlı emareleri yazmış adam,şu şu şu özelliklere sahipseniz takıntılı bir insansınız ve uzun vadede de bunun hastası olursunuz demiş.
"Fark ettim de ben herkesin derdini dert ediyorum" dedi "Anlatıyolar ya mesela,gece gündüz düşünüyorum 'Naptı acaba?' 'Nasıl oldu acaba?' diye.En basitinden bak mesela şu duvardaki boşluk gözüme takılıyo aylardır.Gittikçe artıyor,bu da beni takıntılı bir insan haline getiriyor demek ki"
Aslını isterseniz bu annemde hep olan ama uyarmamıza rağmen yıllardır fark etmediği bir şeydi.Ufak ufak başlıyorsunuz bir şeyleri takmaya,küçük şeyleri.Ne bileyim,mesela tozu alınmamış bir sehpaha olabilir bu,ya da yamuk duran bir tablo gibi.Sürekli düşünüp,sürekli düzeltmeye çalıştıkça da gitgide daha bağımlı hale geliyorsunuz.
Katrina öyleydi mesela.Annem öyle değil Allahtan,daha çok başkasının derdine takan cinsten ama Katrina o konuda çok beterdi.İnsanların dertlerine o kadar kafa yormazdı ama temizlik konusundaki takıntısı yeter de artardı yani.Hele ki birine takmışsa eyvahlar olsun."Valla bunu bi an önce sonlandır,Katrina gibi olma" diye güldüm anneme.
Yıllar önce gittiğim bi psikolog "Tekrarlayan hareketler alışkanlığa dönüşür" demişti.Bunu,psikologa gitmeden çoook önce fark edip,13 yaşımda başlayan simetri hastalığıma 14 yaşında son vermiştim.Cidden ben 13 yaşında simetri hastası oldum,bilirsiniz hani şu "tüm objeler aynı sırada durmalı,düz durmalı" hikayesi.Neden bilmem,bu sorunu kendi kendime edindim.Bir iki üç derken baktım aaa!ben simetri hastasıyım.Annem sinirlenmeye başlamıştı."Yeni yeni huylar edindin kendine" dedi.Sonra baktım ben üstüne gittikçe daha da bağımlı oluyorum,bak o zaman kimse de bişi dememişti bana psikolog falan,dedim ki kendi kendime:"Bu gece gözünü alıp seni sinirlendirecek hiçbir şeye bakma.Yokmuş gibi davran" ve böyle böyle bıraktım bu hastalığı:Yok sayarak.
Anneme bundan bahsettim:"Gözüne bişi batıcaksa,kafanı çevir ve görme.Üstüne gittikçe artıcak yoksa".
Çok uzun konuştuk.Aslında kendisine hiç zaman ayırmadığından bahsettik.Saçma sapan bir sürü şeye koşturmak zorunda değildi,hep bizi düşünmesine gerek yoktu.Kendisinin tonla derdi olsa,bizim dışımızda kimse kendi derdiymiş gibi dert edinmezdi,onun insanlara yaptığı gibi.Onun farkında olduklarının biz çoktan farkındaydık.Daha neler neler...
En az 1 saat tartıştık,fena gaz verdik.
Mesela beli ağrıyodu,"Seni yarın spora yazdırıyoruz,yüzüp spor yaparsın" dedik.Ertesi gün de hemen gittik,baya da güzel bi tesisti kocaman böyle,her türlü imkanı var.İstediği zaman da gidicek,şahane.Yazdırdık,bugün de gidicek.Çok istiyordum kendisi için bişi yapsın,nihayet gazla mazla yine de gitti.
Onun adına çok mutluyum,iyi ki yaptı.El birliğiyle gidicek takıntısı,zaten şimdiden dikkat etmeye başladı.
Yani demem o ki sizin bildiğinizi aslında diğerleri çoktan biliyor.
Sadece belki de bunu önce sizin dillendirmenizi ya da fark etmenizi bekliyorlar.
Başlamalı bir yerden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder