28 Şub 2016

Arabesk müzik ile olan münasebetim üzerine bir itiraf

Ortaokul yıllarında ne zaman bir dolmuşa - otobüse binsem veya bir yerde duysam 'Iyyyyy' diye kendimce havalanarak 'Ben Türkçe müzik dinlemioğrmmm' diyenlerin triplerine büründüğüm (tabii ki böyle demedim hiç ama bu tarz bir trip o zamanlar daha havalı geliyordu herhalde) şarkılara şu an neden bu kadar hayran olduğumu çözemiyorum.
İtirafım bu: Evet şu anda hepsine hastayım! Çalışırken kulaklıkta Müslüm Gürses 'Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde', bir zaman geliyor İbrahim Tatlıses 'Nazın sitemin belli değil, ben senin neyinim anlayamadım' diyor. Kiboş'tan bahsetmiyorum bile.
Bütün bunlar ne zaman oldu gerçekten anlamadım. Sadece tahmin edebiliyorum, o da şu: Söyleyenin hislerine yaklaşmak. Kalben ve ruhen o ruh hali kadar olmasa da bir yere kadar gelmek.
Oysa beni dışarıdan görseniz 'entel', 'burnu havada', 'disco sever' biri sanırmışsınız, ben ilk intiba sahibi insanların yalancısıyım. Mesela iş arkadaşım Bahar'ı ele alalım: Kız işbaşı evraklarını getirdiğinde beni ilk gördüğü an 'Bu kız çok entel, benimle hayatta konuşmaz' demiş. Duyunca çok gülmüştüm. Entellik ve ben. 'Göründüğün gibi değilsin ama entellik var' dedi sonra gerçi ama sanırım buradaki entellikten kastı, ilgili duyduğum konuları ilginç bulmasından ileri geliyor.
Neyse. Yani dışım Reina içim Türkü bar aslında.
Hatta bunu son aylarda tekrar fark ettim. Arkadaşımın doğum günü için kızlarla birlikte meyhaneye gittim. İçki içmeyip de meyhaneleri bu kadar seven benden başka biri var mıdır bilmiyorum bu arada.
Gecenin ilerleyen saatlerinde kemancı başladı 'Kaç kadeh kırıldı'yı söylemeye. Bizim masayı görmeniz lazım, Allah'ım! Daha adam 'Kaç kadeh kırıldığğğğ sarhoş gönlümdeeeğğğğ' dediği an  'SÖYLEEEEEEEEE' diye bağırmaya, anında eşlik etmeye başladık. Hepimiz üçer beşer yuvarlamış gibiydik, masalara vurmalar, kendinden geçmeler, ulan beee falan demeler. Ardından bağladı mı Kiboş'a, bağladı mı Yıldız Tilbe'ye! Artık iyice kendimizden geçmiştik. Ruhumuzun her bir hücresi arabesk tarafından sarılmış durumdaydı, gayrı iflah olmazdıkahdahgghdgh:)
Geçen gün D&R'da kardeşim koşa koşa yanıma gelip 'Bak sana ne aldım' diye Müslüm Gürses'in 'Sandık' albümünü gösterdi. 'ALLAHIMMMMMM' diye bağırmışım. Acayip sevindim.
Çünkü bence -artık- arabesk, 'kıro' olarak nitelendirebileceğimiz bir şey değil. Mesela Kalben 'Haydi Söyle'nin cover'ını yapmış, günde 4343 kez falan dinledim, o kadar güzelmiş ki sözleri, nasıl olup da ciddi ciddi dinlemedim diye hayıflandım.
Bu coğrafyada öyle şarkılar, öyle şiirler var ki, birbirinden hiç ayırmadan sadece duygusunu almaya bakmalı.
Çünkü bir şeyden etkilenmek için illaki onu çok iyi anlamak gerekmiyor. Nasıl ki ilk görüşte aşk diye bir şeyin var olduğuna inanıyorsanız ve o insanı hiç tanımadan etkilenmeniz mümkünse, böylesi de mümkün.
Heleki arabesk müziği de anlayıp hissediyorsanız, sözlerini beğeniyorsanız, işte o zaman anlıyorsunuz o bileklerin neden kesildiğini:)
Abartılan, çok ağlak olan kısımları da var, onların dışındakiler için yazıyorum tabii bunu.
Yazıyı bitirmeden önce şu 'Ben Türkçe müzik dinlemioğrm'culara da bir selam çakayım: Herhalde bundan daha çok güldüğüm bir topluluk daha yoktur ve iddia ediyorum ki bu tip insanlar sadece bizim ülkeye özgüdür. Siz hiç Norveç'te yaşayıp da 'Ay ben Norveç müziği falan öf' diyen birini tahayyül edebiliyor musunuz? Bu kafaya ulaşmış olabilirler mi?
Evde alttan alttan Serdar Ortaç, Kibariye dinlerken, dışarıda ' Of ya tek dinlediğim Nothing Else Matters, hell yeah!' falan dahgdah ulan güldüm bak, saçmalamayın bi gidin ya.
Bir sonraki yazıda daha ciddi konular hakkında görüşmek üzere.
Selam ederim.