24 Mar 2013

Tepecikli mi Kuruçaylı mı?

Haftalardır aynı sınıfta olduğum,İsviçre'de yaşayan Greg; geçenlerde Arapın tekinin bana,"Bizim dillerimiz Osmanlı döneminde birbirine çok yakındı,ülkende sana tarih öğretmiyorlar mı?" demesinin üzerine geldi.
Tam da o anda,"Atatürk döneminde Latin alfabesini kullandık,ondan önceki diller size yakın olabilir" diye kestirip attım.Uzun uzun anlatcak halim yoktu çünkü Türkçe'nin Arapçayla çok benzediğini iddia ediyordu."Şimdi değil" diye ekledim.
Ben tam Osmanlı,İstanbul falan derken "Konstantin?" diye araya girdi Greg."İstanbul demek istedin galiba?Konstantinopolis eski adı" dedim.Telefonunu çıkarıp bana Konstantin'in fotoğrafını gösterdi ve "Ben aslında Yunanlıyım,bu da benim büyük büyük dedem olur" dedi.
Ya bunu öyle bi gururla söyledi ki,anladım.Sanki dedesi İstanbul'u almıştı.Sanki İstanbul Yunanistan'daydı.Öyle bi havası vardı ki,o anda Türkçe bilsin istedim ama burda en çok kaçındığım şey ırk kavgası.
"Yaa ne hoş" deyip gülümsedim.Hiçbir şey söylemedim.Kavga etmeye kalksam bile konu çoktan zaman aşımına uğramıştı.Üzerinden en az 500 sene geçmişti.Sadece "İstanbul hangi ülkede?" diye sorsam cevabımı almış olurdum.
Sonra nasıl olduysa konu Atatürk'e geldi."Aaaa Atatürk" dedi."Sen baya bişi biliyosun bu konularda galiba?" diye sorunca onayladı."Seviyor musun onu?" dedim,"Pek söylenemez" dedi."Ben seni anladım" demekle yetindim çünkü derin bir kuyruk acısı var ortada.Benim de ülkemin başına böyle bişi gelse,muhtemelen o kumandanı sevmezdim.
Tartışmaya dahi gerek yok.
Cidden enteresan ama.Burda "Türk müsün?" diye sorduklarında üç şık beliriyor kafamda:Ya Türk,ya çok türk arkadaşı olan bi yabancı ya da Yunanlı.Dün bindiğim takside ikinci şıkka rastladım.

Bu arada lafı gelmişken,bizim ülkede olan bitenler de enteresan.Takipteyim elimden geldiği kadar.
Kişisel görüşüm şu:Yıllar boyunca silahları konuşturarak bir arpa boyu yol alınamadı.Ölene mi yanarsın,kalana mı yanarsın?Konuşmaya çalışmak belki iyi bir fikir evet,savaşmadan çözmeye çalışmak gerçekten güzel ama ben hükümetin bunu ülkeyi bölmeden yapabileceğine inanmıyorum.Ya birkaç ülke daha bize katılacak,ya da ülkeyi Kürtlere verecek.Bunun başka alternatifi yok onlar için.
Sinirden ölüyorum.Bütün şehitlerin kemikleri sızlıyordur eminim.

Taviz vermeden anlaşabilseler ne güzel.
Ama anlamazlar tabi...
Dilerim her şey ölenlerin canlarını uğruna feda ettiği bu güzel topraklara yaraşır,barış içinde ve asla taviz vermeden;bebek katillerinin canına minnet etmeden yapılır.

P.S:Bu yazı fazla siyasi oldu,Bournemouth maceralarım bi sonraki posta artık:)

19 Mar 2013

Postcards from Britain!

Halihazırda dinlemiş olduğum "Postcards from Italy" şarkısından dolayı başlıkta saçmalamam normal.
Ne kadar zaman olmuş buralara yazmayalı hayret ettim.
Lafı uzatmadan anlatayım o halde.

Buralara iyice alıştım,hatta pazar günü birinci ayım doldu.
Geçen akşam Katrina "Farkında mısın,sen geleli bir ay oldu" dediğinde "Anam sen unuttun sandımdı" diyemedim ama mutlu oldum.Kadın fazla akıllı,her şeyin farkında.Ya da dikkatli diyebiliriz,hoşuma gitti fark etmesi.

Sürekli yeni yerler görmenin peşindeyim ama akşama kadar da hışırım çıkıyor.Sabah 7de kalkmaya,gece 11 de yatmaya alıştım.Club tarzı yerlerden hazzetmediğim için pubları tercih ediyorum,içki desen ağzıma vurduğum yok.Londra'ya gidiyorum,şehri keşfetmeye çalışıyorum.Onun dışında havaların iyi olması en büyük isteklerimden biri çünkü cidden çok zorluyor.Ponponlu şapkam,çizmem ve yağmurluğumla muhteşem bir uyum sağladık,bütünleştik.Artık onların içinde olmadığı bir hayatı düşünemiyorum hahahaha!

Şimdi 29 mart-1 nisan arasında tatil var.Napsak diye düşünürken ilk kez Şengenin süresinin dolması içimi yaktı.Dolmasaydı nerelere kaçardım yarabbiiiimmm diye açtım ellerimi göklere.
İskoçya'ya gideyim diyorum,ciddi uzak.Uçak bileti desen çok pahalı yani her yönden kuşatılmış durumdayım.Muhtemelen Londra yollarında olurum,gitmişken de "Singin'in the Rain" müzikalini görürüm,bilet ayırtmam gerekiyor.Yavaş yavaş sindire sindire gezeyim bari.

Onun dışında söyleyebileceklerim:Araplardan illallah ettiğim!Irkçı değilim ama ilk defa bir ülkenin insanlarından bu kadar nefret ettim.Mümkün mertebe uzak durmak gerekiyor çünkü elini versen kolunu kaptırıyorsun,çok acayip.Üstelik durmadan konuşuyorlar,durmadan süzüyorlar.Kardeşimin de benim de ev sahiplerimiz Arapları kabul etmediklerinden bahsettiler.Düşünün ki hallerini!Allah uzak etsin!

Burdaki herkesle aram iyi.Her sabah kantindeki muhteşem iki İngiliz çalışan "Günaydın mutlu kız!Nasılsın?" diye gülüyorlar bana.Sipariş ettiğim sandviçi "Alabilir miyim?" dediğim anda "Neydi seninki?" demeden veriyorlar elime."Hep mutlusun,hep gülüyosun,neden?" diye sormalarına rağmen bir güne bir gün kalkıp da "Happiness is something you're born with" diyemedim daha hahahah!

Evden bahsedeyim azıcık da:Katrina geçen hafta beş günlüğüne Manchester'a gitti iş dolayısıyla.Sonradan anlattığına göre umut vaad eden dört kişiden biri olduğu için gitmiş.Büyük sunumlar yapmışlar ve şirketi türk parasıyla kişi başı 21 milyar vermiş.Pek hastaydı döndüğünde,doktor bir hafta ev istirahati verdi;cidden ama göğüs enfeksiyonu yüzünden hırlaya hırlaya konuştu benimle hep.
Geçen gün eve geldiğimde buranın meşhur denilen ama bi türlü beğenemediğim pastanesi Valerie'de yediğim Çikolatalı Mus'dan ötürü toktum.Dao odama geldi:"Açsan sana bişiler hazırlayacağım,Katrina kalkamıyor" dedi."Yok ben tokum" dedim,dışarı çıktı.Evde sadece Katrina'yla ben kalınca kadının içi rahat etmedi herhalde ki,odama geldi ve bişi yemek istemem halinde yapabileceğini söyledi."Belki daha sonra benim çorbalardan içerim.İstersen sana da yapabilirim" dedim.Gözleri parladı abi yaa,görmeniz lazımdı!"Gerçekten mi?" dedi kocaman gülerek.Ah yavrum,yavrusundan göremediği şefkati benden gördü hahahaha!Beraber bi saat belirledik ve çorbalarımızı içtik.Ardından da türk çayı istedi,yaptım.İyileşsin yeter hahahaha!

Bu arada ilginç bişi oldu:Normalde 3 aylığına geldiğim için beni kabul ettiğini söylemişti Katrina,ilk geldiğimde.Çünkü yazın tatil yapmak istediğinden bahsetmişti bu yüzden daha uzun kalmak için gelseymişim alamazmış.İlk geldiğim gün demişti hatta.Ben de burda master yapmak için araştırmalara başladım,güzel bi okul buldum ve hatta konuşmaya gittim.Çok da iyi bir okuldu,fiyatı da iyi.Neyse işte bugün yemek yerken bahsettim;eğer bu okulda başlarsam 9 ay kalıcam dedim."Burda kalmaya devam edebilirsin" demez mi?
Şimdi konuşma İngilizce gerçekleştiği için belki ben yanlış anlamış olabilirim diye bir an durdum.Çünkü eğer duyduklarım doğruysa kadın fikrini değiştirmişti.Devam etti:"Sadece temmuz başında Hollanda dan bir arkadaşım 2 hafta için gelicek,onun dışında boşum.Karar senin,istemiyorsan başka bi aileyi de tercih edebilirsin ama devam edebilirsin burda"
"Çok teşekkür ederim,güzel bi fikir"(Hala anlamaya çalışıyorum)
"Önemli değil.Lütfen bana erken haber ver çünkü okullardan öğrenci için arayacaklar.Kalırsan havuza da girersin:)"
Hahahahahaha lan!Konuşmaya gel sen.
Tek bi açıklaması var:Bu kadın beni seviyor!:)
Bakalım daha detaylı konuşucaz,fikir değiştirmeden "Oki Doki o zaman" demem lazım:)
Şimdilik bu kadar,daha ne olsun?
Si yu leyta:)

10 Mar 2013

Keep Calm and Go to London- one more time!

Ne yapsak ne yapsak diye düşünüyorduk hafta sonu...
Taa ki Juan "Ben Londra'ya gidiyorum,gelsenize" diyene kadar.
Öyle bir teklif ki bu,hayır demek olmaz.İçim kan ağlar valla.
Kalktık gittik.Buckhingam sarayını,London Eye'ı,Big Bang'i,The Tower of London'ı ve daha nicesini gördüm.
Bakarken dalıp dalıp gittim.Hele Big Bang'i gördüğümde aklıma Hıdırellez günü geldi.Rahmetli Hülyacım'a "Sevgili değil,Big Bang'i çizmek istiyorum" dediğim ve çizdikten sonra ağaca bağlayıp dua ettiğim an.Nasıl içtendim,nasıl istemiştim.Görünce bi tuhaf oldum,fazla anlam yükledim.
Hele London Eye'ı gördüğüm an...Aynen şöyleydim:Arkadaşımla konuşuyordum,diyalog şöyle bişeydi sanırım,unuttum:"It's so hard for soldiers because they have to waittt aaaaaaaaaaaaaaaAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA LONDON EYEEEEEE!" hahahahahah!
Muhteşem bi yapı ve de dünyanın en büyüğü.Vay anasını be dedim,bindim ve anladım ki insanlar kendilerini bi boktan sayıyolar lan.Halbuki minicikler.

Bu da böyleydi.
Muazzamdı,şahaneydi ve de bolca komikti.

Bu arada bir şeyden daha bahsetmek istiyorum.
Bugün burda anneler günü.Katrina nın dediğine göre savaş zamanında oğulları geri gelen anneler çok sevindiğinden dünyada sadece İngiltere'de 10 martta kutlanıyomuş.
Kendisi bugün Manchester'a iş seyahatine gitti.Cumartesi de ben Londra'da olacağım için(oldum yani) cuma gününden kendisine çiçek ve kart aldım.Eve geldiğimde iki dirhem bir çekirdek hazırlanmış,arkadaşıyla yemeğe gitmeyi bekliyordu."Çok güzel olmuşsun" deyince sarıldı.
Çiçeği de çantama koymuştum,tam giderayak vermek istemiyordum.O sırada kızının ona yolladığı çiçekten bahsetti."Çok şaşırdım,beklemiyordum" dedi.İçimden kıs kıs güldüm,benden bişi beklemediği aşikardı.
O gittikten sonra odasına girdim.Yatağının üstüne çiçeği ve kartı bıraktım.
Aradan bir iki saat geçtikten sonra eve geldi.Sonradan söylediğine göre kızının yanına gitmiş,Adela'nın."Odana gittin mi anne?"demiş kız,"Yoo" demiş.Beraber gitmişler,çiçekle kartı görmüş.
Sonrasında kapım çalındı,elinde kart ve güllerle geldi."Ooooo Haz(Söyleyemedikleri için Haz diyolar) çok düşüncelisin,ağlamak istiyorum" dedi ve ağladı.Sarıldı bana,belki üç kere."Çok düşüncelisin" dedi.Ne demek annem ya falan demek istedim de Türkçe işte hahahha:D
Gitti,aradan on dakika geçmeden yeniden kapım çalındı.Baktım ayağında,gelirken hediye olarak getirdiğim patikler var."Bunları otele giderken götürücem yanımda" diyerek jeste jest yaptı."Sağol anam" dedim,güzel olmuş.

Fakat bugün fark ettiğim bir şey var.
Dün Londra'dan dönünce ilk iş,Katrina'ya akşam yemeğinin nasıl geçtiğini sordum."Hayal kırıklığına uğradım" dedi.Çünkü Adela ve Dao'yla özel addettiği bir anneler günü yemeği yemek istemişti(ben Londra'da olacaktım) fakat onca yemek pişirdikten sonra Dao gecikeceğini haber vermiş ve hevesini kursağında bırakmıştı."Haber vermiş olsaydı belki Adelayla dışarda yiyebilirdik.O kadar uğraştım.Hayal kırıklığına uğradım ve ağladım" dedi.
Ya abi ne enteresan insanlar var.
Allah bilmiş de bu kadını Türk yaratmamış.
Çünkü derdi yok,anlatabiliyo muyum?Yüksek dereceli bir çalışan ve işin güzel yanı part-time çalışıyor,bizim anneler gibi yok anneme bakayım yok kardeşime koşayım aman ne yapsam derdi hiç yok.Sadece akşam yemeği ve ütü yapması gerekiyor.Akşam yemeğinde de elbetteki dolma doldurmuyor,fırına hazır şeyler atıyor ya da yarım saatte yapabileceği şeyler pişiriyor.Ütü desen çıkmıyor bile.Çamaşır yıkadıktan sonra kurutmak için makinesi var,aynı gün içinde sana geri veriyor.Tüm ailesi Amerika'da,koca derdi yok.Kısacası DERDİ YOK!
Ama gelgelelim rahat batıyo abi kadına ya.Yok efendim kız niye gecikmiş?Yok efendim o elektrik düğmesi neden kapanmamış?Yok efendim acaba iş gezisi nasıl olurmuş?
O kadar dertsizler ki,geçenlerde Adela okuldayken fena halde grip olduğunu hissetmiş ve ağlamaya başlamış.
OHA!Grip olunca ağlayan bi bunu gördüm.
Türkiyeyle ister istemez kıyas yapıyorum ve gördüğüm manzara bana komik geliyor.
Bizim kadınlarımız cidden ultra dayanıklı.Ya da Allah'ın bahşettiği bir yetenek.
Bu kadın bizim ülkede yaşasa yok mu:Kızım bu saatte nerde,ülkenin durumu nereye gidiyor,bu insanlar neden sürekli korna çalıyor,neden herkes bana bakıyor,aman da sağlığım bozuluyor diye diye erkenden ölür giderdi.
Çok seviyorum onları ama maalesef söylemek zorundayım ki:"Dayanıksızlar".
Allah dağına göre kar vermiş,ne diyeyim.

6 Mar 2013

En aklıma gelmeyecek insandan en anlamlı cümleleri okudum!

Bu biraz geç bi yazı olacak-aynı zamanda da kısa- ama olsun.
Müslüm Gürses'in vefatına üzüldüm.Kendisine karşı nötrdüm ama "Bir Ömür Yetmez Ki" yi severdim ondan dinlemeyi."Aşk Tesadüfleri Sever" şarkısını da ayrıca müthiş seslendirmişti.
Kendisiyle olan ilişkim bu kadar.Fakat kişisel olarak bir hoş bulduğum,tavrını sevdiğim biriydi.
İyi adamdı yani.
Benim bu yazıyı yazma sebebim ise,yaban ellerde hiç beklemediğim birinden cenazesine ait "güzel" cümleler duymamdı.
Cenazede de güzel cümle mi olurmuş demeyin,olur.Bir insanın sevilip sevilmediğinin en büyük göstergesi bence cenazeler.Hatta Güler Sabancı,Mehmet Ali Birand'ınkinde "Cenazeler insanların final skorlarıdır" diyerek demek istediğimi bir cümleye indirgemiş.
Buradaki atak,Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'ten gelmiş.Akp kadrosundan genel olarak hazzetmediğimden,demeçlerini falan okumaktan kaçınırım.Çünkü sinirlerim bozulur,elimde değil fakat bu kez cenazeye ait konuşmaları okurken "Allahım yarabbim bu ne içtenlik" dedim.Belki enteresan gelicek ama keşke benim cenazemde de böyle şeyler söylense diye düşündüm.
Naif ve de şiirsel buldum.İçten olduğunu da biliyorum,çünkü dini konulara vakıf insanlar onlar-hepimizin de bildiği gibi-.
Aynen aktarıyorum.Siz ne düşünürsünüz bilmem ama cidden güzel.
Hoşçakalınız...

"Başımız sağ olsun Allah gani gani rahmet eylesin. O bize demişti ki ya gittiğin yerde mutlu ol ya da kalbimde tahta sahip ol. Biz inanıyoruz ki o gittiği yerde mutlu olacak. Biz onu ne kadar seversek sevelim onu yaratan kadar sevemeyiz. O onu daha çok sevenin yanına gitti.
Biz şunu gördük, her şarkısında her sözünde Anadolu insanının dile getiremediği isyanını büyük bir tevazu ile dile getirdi. Sadece bir hayata sahip olmak, ama güçlü bir sese sahip olmak her kula nasip olamaz. Dün acı haber geldiğinden beri Adana'nın Urfa'nın İstanbul'un İzmir'in sokaklarında 7'den 70'e herkes büyük bir ustayı son yolculuğuna uğurlanmanın hazırlığını yaptı.

Bu törenler çok önemlidir. Devletin büyük bir sanatçıyı uğurlaması çok önemlidir. Ama sokaktaki vatandaşın bir sanatçıyı uğurlaması hepsinden önemlidir. Bu millet ona dua ediyor. Biz bugünden itibaren Anadolu'nun sesinin biraz daha eksik olduğunu biliyoruz. Ama nihayetinde onun da anlattığı gibi bu hayat gelip geçici bir hayat. Netice itibarıyla dışlanmışların, bir kenara itilmişlerin gönlünde taht kurmak çok önemli… O bunu başardı. Evet, erken gitti. Ama birçok hayatın sığacağı bir hayat yaşadı. Onu hiç unutmayacağız. Bugün bütün Anadolu onu kucaklıyor. Sayın Başbakan'ımız adına bütün sevenlerine başsağlığı diliyorum Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun."

3 Mar 2013

Hello Londra Mello Londra!

Coach bize "Bakın işte burası" sinyallerini vermeye başladığında-çünkü içinden geçiyordu- hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti.
Üniversiteden beri zaman zaman umudumu yitirsem de "Gidicem,ben Londra'ya gidicem" deyip duruyor ve bunun için çalışıyordum.Annem gideceğime inanmıyor,babam "Olur olur" diye geçiştiriyordu.İnsan bir şeyi isteyince öyle ya da böyle elde ediyor.Çok istedim.Normal değildi ama, cidden anormal gibi " gitcem de gitcem" diye tutturup;insanları "BENİ İSYANLARA SÜRÜKLÜYOSUN BİHTER!YETER!" diye bağırtacak Behlül kıvamına getirdim.Durumum öyle vahimdi ki,Hıdırellez'de dilek ağacının altına Big Bang'i çizdim."Sevgili falan istemiyorum,seyahat lazım" dedim.
Oldu da.Allah gönlüme göre verdi.Geldim,dünyada en çok görmek istediğim yere de gittim.
Cidden çok şanslıyım,bunu dibine kadar hissediyorum...

Londra'da öncelikle Camden Town la başladık.Amy Winehouse'un oturduğu semtmiş,ben daha sonra öğrendim.Caddeye çıkar çıkmaz bir müzikalin içinde gibi hissediyorsunuz.Her türlü insanı sevgiyle kucaklayabilecek kadar gönlü geniş olduğunuzu düşünüyorsanız burası tam size göre.Çünkü başınızı hangi yöne çevirseniz renk renk saçlı insanlar,mini etek giymiş adamlar,emo kids alone lar falan görmeniz mümkün.Daha "Bohem" ve daha canlı.Heyecan duydum orda olmaktan..."Aaaaa burda ne satılıyo acaba?" diye girdiğiniz labirent gibi kıyafet pazarı bitmek bilmiyor...Çarşılar çarşılara karışıyor,tam üç saat zaman geçirmişiz haberimiz yok.Her yerde bir hareket var ama insanı boğmuyor,belki de ben Londra'yı çok merak ettiğim için pek dokunmadı kalabalığı.
Efendim sonra,adına "Traditional Food Market" adını verdiğim,pazar gibi bi alana gittik.Herkes stant açmış,dünyanın bütün mutfaklarından yemekler sergileniyor.Cennete düştüm sanki!Boğazıma o kadar düşkünüm ki,domuz olmadığından emin olduğum her şeye saldırmak istedim!En sonunda bir Hint wrapında karar kıldık,gayet başarılıydı.Onun ardından da benim de evde hazırladığım su,elma,tarçın ve şekerden oluşan bir çay patlattım mı sana?Ohhhhh oldu kebap!:)
Ordan sonra bi yere daha gittik ama adını şu anda hatırlayamıyorum.(Nası iş hala anlamadım ama olsun:) )
Sonra en son Oxford Street'e geçtik.Baştan başa dolaşma şansı buldum.Londra'nın en ünlü caddelerinden biri ve her tarafta mağazalar var.Alışveriş yapmak isteyenler için cennet valla.Kocaman bi alışveriş merkezine girdik ve o an ünlülerin "Ay ben bunu Londra'dan alddııaaaam" larının ve "Oha lan kadın ne güzel giyinmiş" demelerimizin nedenini anladım.O kadar büyük ve o kadar güzel ve de pahalı şeyler var ki kayboluyorsun."Anam bu benim istediğim ayakkabılardan" deyip,fiyatını görünce "HOOOOPP" diye topukluyorsun falan!Zaten çalışanlar acayip yakışıklıydı ve dik dik bakıp durdular.Güzel bulduklarından falan değil,aksine "sırt çantasıyla falan berduş musunuz ne işiniz var la burda" isimli beş numaralı bakıştı o...Tanıdım haghagshashsa:D
Sokak müzisyenlerinden de bahsedeyim.Bournemouth da da öyle,genel kanı doğru:İngilizler müzik yapmak için doğmuş ve bu yolda ölücekler...Evimizin kızı bile Carla Bruni gibi içli içli söylüyor.Adamlar yollarda çöp tenekelerine vurup müzik yapıyolar,insanlar yollarda oynayarak yürüyor.İşte benim sevdiğim tarz bu!Kimse kimseden sakınmasın...

Buranın havası bir başka,şehir uyumuyor capcanlı.Enerjisine bayıldım,her gün bir şeyler öğrenir insan burda...
Merak ettiğim kadar varmış!

Bu arada küçük birkaç not söyleyeyim de öyle gideyim:
--Londra'nın London Eye,Tower Bridge ine falan gidemedim ilk gidişimde.Onu bir veya birkaç hafta sonraki gidişime bırakıyorum(inşallah) ama kesinlikle bir gün yetmiyor.Her yeri gezmek için bir hafta lazım.

--Singin'in the Rain müzikali var burdaaaaa!!!Ağzım kulaklarıma vardı.Gitmeden mutlaka izlemek istiyorum.

--Londra acayip pahalı(Hadi canım dediğinizi duyar gibiyim,etmeyin canlar!) Metro biletinizi alıp bir gün içinde her yere gidebiliyorsunuz.Evet sadece bir kere alıyorsunuz ama gelgelelim 7 pound.Türk parasına çevirince "Oturup ağlasam ya şurda köşede" diyecektim az kalsın,tam 21 lira.
E hadi kolay gelsin hashagshhags:D
Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle...

P.S:Bu arada başlığı daha efsunlu,ilgi çekici yazarım falan diye yıllardır kurduğum hayal fıs diye söndü.Hello Mello ne ya hgshagshags:D