31 Ağu 2010

bir şey söyleyebilir miyim acaba?

(Bir şeye çok sinirlendiğimde hep bu başlıktaki cümleyle lafa başlarım)
Baz bloglara bakıyorum ara sıra.Geçen gün bir tanesini izlemeye başladım.Şuradan kendisine bazı konularda iki çift laf etmek isterim(Bakmayın böyle söylediğime.Kendisi yazım tarzından ve kullandığı argolardan anladığım kadarıyla Ekşi Sözlükte yazar,Yiğit Özgür takipçisi ve muhtemelen Zeki Kayahan Coşkun dinleyicisi.Hepsinden bir nağme var.Tatlı tatlı okunuyor yazdıkları)
Şimdi bu adam çok komik yazıyo.Bazen baya baya gülüyorum ama kendisiyle bir yerde zıtlaşıyoruz.Yok efendim türk kızlarının kendisine özgü bir bakışı varmış,yok efendim kız "aşkım yeeeeeeeaaaaaaaaaa nolur beaaaa" demiş Allah onun belasını versinmiş,erkekler kendi aralarında bir kızı nasıl tavlarız diye kumpas kurmuş,kız arkadaşı ve onun diğer arkadaşı buna süper bi oyun kurmuşlar mal gibi kalakalmış "Lannn!!??" demiş...
Bakmayın yazarken bile gülüyorum.Biliyorum ki etrafta bu kızlardan çok var.Fakat bu çok bilmiş bilir kişinin tek bilmediği şey,bu tip kız arayan erkek çok var.Çünkü bir kız ne kadar şımarırsa ne kadar "aşkitom yeeaaa" yaparsa erkek kendini o kadar erkek hissediyor.Nerede abuk sabuk konuşmayan hatta kıskanmayan hatun var,erkek bu sefer başlıyor dert yanmaya,"Hacı ben sıkıldım" ayağı yapmaya.
Şimdi sakın içinizden "Aaa...Ama öyle değil" ayağı yapmayın.Kıskanmayan tavla atan hatuna ihtiyaç yok.Bunun erkek versiyonlarıyla zaten arkadaşlar!!!Ne gerek var gereksiz problem yapmayan hatuna...
Sadece şu yönden erkeklere hak veriyorum:Hatun kısmı gereksiz uzatır.Bazen kendi kardeşimi dinleyince de dehşetle fark ediyorum "Eeee ne var ki bunda gereksiz tribe bağlayacak!Getirme çocuğun burnundan" diyorum ama o kafasında bir kurmul bir kurmuş ki görmeyin.
Erkek kısmısı düz mantık düşünür.Ben de buna bayılırım.Zaten erkek kafası olduğum için benimle çıkılası bi durum oluşmaz a dostlar.
He bak mesela birgün Eyüple telefonda konuşuyoruz "Nasıl gidiyor ilişkin?" dedim."Gitmiyor" dedi.
Nedenini sordum ve şöyle bir cevap aldım:"Tartışmayı bilmiyo.Ortada çok net bir konu var.Nereden başlayacağımız belli.Kız kalkmış bana 'Hayatım bir de şu açıdan bakalım' diye uzun açıklamalar yapmaya girişiyor.Ne-şu açıdan bakması lan?Mesele kabak gibi ortada.Başlayamıyoruz yani konuşmaya, çok uzun sürüyor anlayacağın bu iş."
Gördüğünüz üzre erkekler bundan şikayetçi.
Ayrıca böcekten filan korkan kızlara müthiş bir sempatileri var.
Ay bunun içinde ben yine yokum beee çok acı.
Geçen gün bir hamamböceğini öldürdüm!

24 Ağu 2010

incir çekirdeği

(Saat 05:06)
**Uykum kaçtı.Yemek yeyince mi böyle olur insan bilmem.Birden aklıma geldi sonra,Zeynepin anneanne ve dedesine iftara gidişimiz...
Şu olayı çok seviyorum:Uzun yıllardır tıkırında giden arkadaşlıklarınız vardır ve yıllar sonra iş,artık onların ailelerini de tanımaya gelir.Anne baba kardeşten sonra itinayla diğer akrabalarla merhabalaşılır.Biz de kızlar grubu olarak birbirimizin hemen hemen tüm akrabalarını tanırız.Telefon edilmişse selam yollarız.Görünce muhabbete dalarız.Hatta çaya kahveye gideriz.
Ben bu durumdan ziyadesiyle memnunumdur.
Geçen seneki Kumla maceramızda Zeynepin anneanne ve dedesine oturmaya gittik.Görüp görebileceğiniz en sevimli insanlardanlar.Dede emekli albay ve inanılmaz şeker inanılmaz matrak bir insan.Anneanne de biraz daha arka planda da kalsa iyi niyetli ve benim anneanneme çok benzeyen misafir seven tatlı bir insan.İkisi bir arada inanılmaz bir uyum içerisindeler.
Dedenin muhabbet şahane.Dizinin altında torunları da olunca ve bir de onlar da komik olunca tadından yenmeyecek bir muhabbet dönmüştü.
Zeynep anlatır bende hep gülerim:Bir gün dedesi ve anneannesi gezmeye çıkmışlar ve bir müddet sonra çok yorulmuşlar.Yollarının üstünde de birtek Mahfel varmış fakat o anda yanlarında para yokmuş.Dede anneanneyi götürmüş oraya oturmuşlar."Garson gelicek napıcaz?" demiş anneanne, "Sen bana bırak" demiş dede.
Nitekim bir müddet sonra garson gelip "Buyrun ne alırsınız?" diye sormuş.Dedenin cevabı ise müthiş olmuş:"Sağol evladım niyetliyiz" ahahahahahaha:D:D:D
Alem insan.Çok seviyorum kendisini.Hatta o kadar çok seviyorum ki bu ramazan evlerine yemeğe gittim."Oooo nerdesiniz kızlar?" diye karşılanmak çok hoşuma gitti.Çok eğlenceliydi gerçekten de tekrar teşekkür ediyorum.

(05:22)
**Yiğit Özgür e bayılıyorum.Ama bu böyle facebookta başlayan bir şey değil-çoğu insanın aksine.Kendisini dört yıldır takip eden ve mizah dergilerini atmaya kıyamayan,annesinin zoruyla atabildiklerindense geriye en az yüz elli tane kalan bir insan evladı olarak sanıyorum ki en çok ona bir de Erdil Yaşaroğluna gülmüşümdür.Fakat Yiğit Özgürün yeri ayrıdır.Anneme her okuduğumda kahkahalarla güler sonra o karikatürü alır dolap kapağına yapıştırır,açıp baktıkça daha da çok gülerdik.Karnımız ağırırdı.Birbirinden tamamen alakasız espriler patlatırdı-hala da yapmaya devam ediyor.
O her zaman mizah yapsın biz de her zaman gülelim.Elini eteğini çekmesin bu işten please...

(05:27)
**Tarık bey bakınız,beş dakikada nasıl yazı yazılır:)
Ayrıca da hesabıma göre 1000 sayfayı 1 haftada okumuşum.Pardon:)
Sen yazana kadar ben burda az buçuk adını anayım şu kitabın:"Kürk Mantolu Madonna".Artık başucu kitabım, uzun yol arkadaşım o benim.
Sabahattin Alinin hayat hikayesini biliyordum.Öldürüldüğünü de biliyordum.Ateist olduğunu,Samsun cezaevindeki duvara hani şu "Başın öne eğilmesin" şarkısından yazdığı bir dize için dayak yediğini sonra o dizenin değiştirildiğini de...
Ama hiç okumamıştım.Nasıl büyük bir salaklık yapmışım.
Hayatımda ilk defa şöyle bir şey oldu bana:Daha önce hiç farkına varmayıp bir gün aniden okuma kararı aldığım ve tarzını çok beğenip seri yaptığım yazarlar oldu.Fakat Sabahattin Aliyi okumaya başlar başlamaz bir şeylerin değiştiğini hissettim.Altmış yedi yıl önce yazılan bir eser nasıl oluyordu da şimdiki edebiyatçıların bir türlü anlatamadığı binbir hissi,insanlığı,kadın-erkek ilişkilerini bu kadar güzel bu kadar akıcı, içiçe ve sade anlatıyordu?"Ne kadar farklı düşünürseniz düşünün,yine de erkeksiniz..." derken insanın yüzünü nasıl tebessüm ettiriyordu?Ben nasıl olmuştu da uzun zamandır ilk defa bir karakterin ağzından dökülen isyan cümlelerine "Heh yaa aynı ben" demiştim,içim rahatlamıştı,sanki bir şeyler yerine oturmuştu?
Hepsi bir anda oldu.Okurken bana bir şeyler oldu.Nedir anlamadım.Feleğimi şaşırıp tokatı sağlam yemiş gibiyim.
Kendimi bir açıdan Maria ya benzettim.Erkeklerle olan ilişkisinin bir perdesi benim düşüncelerimle aynı.O da aynı, benim hem bu blogta hemde yıllar yılı ısrarla bahsettiğim;kadının ezik durması ve erkeğin bunu kullanmasını,kadının av erkeğin avcı olma durumunun saçmalığını,kadını sadece bir et parçası olarak gören ve bunu yaradılışı gereği açıklamaya çalışan erkek zihniyetini eleştiriyordu.Bu nedenle sürekli "Ben aşık olamam" diyordu.Kendimi ona bir anda çok yakın hissettim.
Çok cesur bir kafa.Hayatımın en önemli roman kahramanı oldu diyebilirim...
Yaşasın Sabahattin Ali okumak!
P.S:"Kumral ada mavi tuna" mı?Ben önceliğimi Madonnadan yana kullanıyorum.Okumazsan kargo yapıcam söz.:)

Saat 05:45-Şimdi haberleri veriyoruz...

23 Ağu 2010

back come back!

Görüşmeyeli bir sene olmuş.
Küs müydük?Yoo değildik.İpekle problemliydi.Bu sene benim için yoğun geçtiği için midir nedir görüşemedik.Öyle mi?Valla bilmiyorum ki...
Zeynep sahi yaa biz neden onunla görüşemedik?
Özlemedim sanıyordum.Böyleyim galiba.Özlemedim sanıyorum hep.Sevdiğimi söyleyemediğim gibi özlediğimi de belirtemiyorum sanırım.
Aslında çok büyük eksik."Gitme" derken bile utanıyorum,başımı öne eğiyorum yada başka şeylerle ilgilenirmiş gibi yapıyorum.
Bir eksiğim var biliyorum...

Adı Burak.Yaklaşık olarak dört yıldır arkadaşız.Daha fazla da olabilir.Şu anda hatırlayamıyorum.
Kendisini anlatmam gerekirse eğer:Bir açıdan Okan Bayülgen gibidir;ya seversiniz yada nefret edersiniz.Ortası yoktur.Eğer illa bir orta yol bulmak derdindeyseniz "Onu sevip sevmediğimi bilmiyorum" dersiniz en fazla.Kendisi akrep burcudur ve burç-murç gibi bir olgunun saçma sapan sorularına cevap vermemek için yükselen burcunu öğrenmiş ve sizi dakikalarca bilgisayar başında araştırma yapma zahmetinden kurtarmıştır.
Fakat her yurdum insanı gibi özelliklerini sıraladığınızda "Evet evet" diye tasdik etmekten de geri durmaz.
Burakın itici bir tarafı da vardır ama ne olduğunu bir türlü bulamazsınız.Her an anlattığınız bir secret hadiseyi söyleyiverecek gibi durur ama aslında ne anlatırsanız anlatın onda kalır.Bundan gönül rahatlığıyla emin olabilirsiniz.
Eğer iyi günündeyse çok daha komik olabilir hatta saçma bulduğu esprilerinize bile gülebilir.Hatta ve hatta yapmayı planladığı bir hadise için sizden fikir alabilir.Fakat iyi günündeyse tabi...
Kötü günündeyse,normalde çok güldüğü bir espriniz karşısında sizi tersleyebilir.Fakat ona kızmazsınız ve yaralanmazsınız."İyi değilsin" dersiniz.Çünkü siz de benim gibi insanları olduğu gibi kabul edeli çok oldu değil mi?
İlişkisinde sadık bir insandır.İki yıldan az süreli bir ilişkisi olmamıştır.
Çok ciddi bir yanı vardır ki bu yanını kendime çok benzetirim.Sert sert bakar.Sonra en beklemediğiniz anda güler.Bazen de çok güler.
Çok merhametlidir.Ağlamanıza dayanamaz.Eğer ağlarsanız eline bir demet papatya alıp gelir.Sizin de papatyalara bayıldığınızı bilir.
Hee birde çok yakışıklıdır.Eşeğini sağlam kazığa bağlamadan adım atmaz ve kızlar konusunda iddiasız bir iddiası vardır.İstisnasız hepsini güldürür.
Beni ikna etmenin zor olduğunu düşünür.Hatta söylediğine göre baya bir düşünmüştür.
Bana iki yıldır bitmeyen şekilde Burak isminde bir arkadaşını ayarlama derdine düşmüştür.Hatta bizi karşı karşıya getirip yerin dibine geçmeme neden olmuştur ve hala ama hala "Geçen gün senin muhabbetin açıldı bak tam senlik.Hem de coğrafya öğretmenliği okuyor" der ve benden "İyi o zaman beraber güzel ülkemizin koordinatlarını inceleme fırsatı buluruz" cevabını alır ve güler.
"Sorma şimdi huyu daha da huyuna uygun.Hem sen esmer güzeli o esmer güzeli valla nasıl güzel çocuğunuz olur" cümlesi ise özlediğinin son kanıtıdır...
Beni ve İpek i özlemiştir.Özlemese böyle bir şey söylemezdi bilirim.
Bir yıldır neden görüşmedik?Bilmem.
Ama bugün ne güzeldi yine bize gelişi.Daha doğrusu kalabalık gelişleri...
Özlemişim o oturuşları.Birbirimize laf sokmalarımızı ama kalbimizin kırılmamasını.Birbirimize mümkün mertebe gösteremediğimiz şefkat ve merhamet dolu bir sevginin kalplerimizde olmasını.Onun otoriter davranmasını ama lütfenlere dayanamamasını.Bayanlara öncelik tanımasını.Duygularını alttan alttan açığa vurmasını.
Döndük şimdi en başa.Bu kadar mutlu olacağımı tahmin etmezdim.
Yitirilen bir şeyin geri dönüşü:Back come back anlayacağınız!
İyiki diyorum,iyiki...

18 Ağu 2010

piyangodan çıkan çinli

Dün akşam babamlara iftara gittim.Diğer iftarlardan farklı olacağını biliyordum çünkü evlerinde yaklaşık bir aydır Aiesecten gelen çinli bir kız kalıyordu.
Şans ya işte,İpek de biraz rahatsızdı,çok midesi bulanıyordu,kız daha kapıyı açıp bize jest olsun diye "Merhaba" dediği anda koşa koşa lavaboya gitti.Kız korkudan kapıya yapışıp gözlerini faltaşı gibi açtı.Onun bu hali beni çok güldürdü.
İftarı açtık,sonra ona korkup korkmadığını sordular.Birde kalkıp "Korkmadım" deyince hepten güldüm artık.
Sonra babamın eşinin annesine bakan gürcistanlı bir ablayla onun da yanına Aiesecten gelen gürcü kız geldiler.Ev bildiğiniz kültür aşına döndü.
Çinli kız kendi kültürünü anlatmaya oldukça hevesliydi,zaten ben ondan çok daha hevesliydim.Yolda giderken babama "Bunu da sorucam şunu da sorucam" dediğim her şeyi sordum.Mesela şunu merak ediyordum en başta,hiç türkçe kelime öğrenmiş miydi?
"Öğrendim" dedi.Adı Kethlin(bilmiyorum böle mi yazılıyo?)di.Bu onun ingilizce adı.Çince adını hiçbirimiz söyleyemedik.
Başladı gülerek saymaya "İyi akşamlarssss,güle güle,merhaba,afiyet olsun,tuvalet,iyi geceler,hoşgeldiniz".Sonra adımı sordu.HAAZZEEEERRRLLLL gibi bir şey deyince müdahale edip tekrar ettirerek öğrettim ve buna çok güldük.
Sonra bize kültürünü tanıtıcı şeyler gösterdi.Mesela en başta Çinlilerin şu meşhur kıyafetleri.İpekten ve benden denememizi istedi ama tabi XS olduklarından patlayacak gibi olsak da giydik.Çin çubuklarını topuzuna iliştirmek isteyen İpek i gördüğündeyse "Noo pleeaase" dedi ve anlattı:Çinlilerde iki ayrı çubuk varmış,biri yemek diğer başa takmak için.Bu yemeklik olanmış.Kültürüne fazla saygılı bir millet bu Çinliler.
Elimizde çin bayrağı,üstümüzde yöresel çin kıyafetleri ile fotoğraf çekindikten sonra Kethlin bize iki kağıt arasında siyah siyah desenler olan bir şeyler çıkarttı.Bu siyah desenler Çinde kağıdı bıçakla keserek yapılıyormuş.Bakarken yırtılmaması için dikkat etmemizi rica etti."Şans getirir ve sizi korur" deyip,başparmağıma taktığım nazar boncuğunu gösterdi:"Tıpkı bunun gibi"
Bunları alıp cama yapıştırırsak güneşin geliş açısına göre şekiller çıkarmış.
Bir sürü şekil var.İçlerinde gizli dragonların ve Çine ait özel sembollerin olduğunu söyledi.Tüm resimleri açıklattırdık tek tek:Kimi Çinin giriş kapısı kimi hamileler için şans,kimi para getireceğine inanılan bir şekil...Vazo ve kuşun olduğu şekle geldiğinde "Love" dedi ve biz kızların yüzü güldü içi eridi."Biz bunu istiyoruz" dedik İpekle.
Adımızı çince yazdırdık...
Sonra çubukla nasıl yemek yiyebileceğimizi gösterdi.(Biz de ona kaşık çalmayı öğrettik)İki parmak yukarda iki parmak aşağıda.Ben yapamadım.Kızın önüne bir tabak pilav koyduk valla nasıl yedi hayret ettim.Sonra ona maymun yeyip yemediğini sordum.Yememiş ama bir kere fare denemiş.Yılan,keçi,kaplumbağa ve köpek yiyorlarmış ama bunları genellikle yaşlılar yiyormuş.
Sonra ona Çin makyajı bilip bilmediğini sordum.Yüz tamamen beyaz;dudak,göz ve burun da son derece küçük oluyor dedi.Anlattığına göre Çinli erkekler kadınların her bir şeyinin küçük olmasını isterlermiş.Mesela ayaklarda 35-37 arası büyük sayılırmış.Zaten bir organın büyük olması başkasına bağlanırmış,mesela "Ağzı büyük olanın ayağı da büyük olur" gibi.
Kızlar doğduğunda ayakları sarılır,demir küçük bir kaba konur ve vurularak kemikleri kırılırmış ve böylelikle ayağın küçük kalması sağlanırmış.Hepimiz bunu tuhaf bulduk.
Bizde de eskiden şöyle bir adet varmış ya:Evlenilecek yaştaki kızlar hamama götürülürmüş ve vücudunun herhangi bir yerinde yanık yada kesik filan olup olmadığına bakılırmış.Varsa o kız alınmazmış.Bizde bunu "translate" ettirince Kethlin epeyce bir şaşırdı.Bizim Gürcü abla da dayanamadı "Bu da sanki kendi geleneği pek matahmış gibi bizimkine şaşırıyor,sanki ayak kırmak daha normalmiş gibi" dedi.Hepimiz kahkahayı bastık.
Bu arada kendi ülkemle ilgili şeyler de sordum.Bursayı sessiz bulmuş (E Altınşehir öyle) ve İstanbula bayılmış-herkes kadar.
Giderken de elimdeki nazar boncuklu yüzüğü ona hediye ettim.Babam bizi eve bıraktığında da onu birkaç dakika bekletip evdeki Bursa başlığını getirdim."Bunu ona götür" dedim,"Ooo çok güzelmiş bayılıcak hatta fotoğraf bile çekinecek şimdi" dedi.
Tuhaf şey insanın başka bir kültür tanıması.Çok yeni şeyler katıyor insana.
Bu konuda çok açığım zaten.Keşke daha çok insan görsem,daha çok şey öğrensem...

12 Ağu 2010

ramazansa ve sıcaksa...

1)Normalden çok daha büyük bir "yazı yazma isteği" cereyan ediyor,Şekil 1a da görüldüğü üzre...
2)Sabah cam açık olmasına rağmen hayatımda ilk defa ter içinde uyanıyorum.(Ben böyle şakaklarından ter damlayan tiplerden değilimdir.Hiç olmadım, o kadar dans etmeme rağmen hemde.O nedenle bu bir ilk)Bir bakıyorum ki saçlar enseme yapışmış dirsek içleri yanıyo."Eyvah" diyorum.Ve ne göreyim,üzerimde pike var.Peki bunu kime borçluyuz?Babama tabiki.Çünkü biz küçükken mevsim yazın en sıcak günü bile olsa gelir,yorganı yada pikeyi belimize kadar sıkıca örter,hatta kenarlarından sıkıştırırdı."En azından belinize kadar örtün" derdi.Şimdi bile bazen bakıyorum İpek de aynen benim gibi beline kadar örtüyo pikesini de öyle uyuyo.Alışkanlık oldu ve sabah bir bakıyorum-bu nedenle- üstümde bir pike.
Yok artık yaaaa, deyip uyanıyorum.Feci.
3)Evde klima var ama yetmiyo.Yetmiyo valla.İp askılılarla geziyorum o da olmuyo arkadaş.Geçen gün balkona çıkmam gerekiyodu,bir çıktım "Hiiiiiiaaaaaaa" demişim.Yüzüme buhar çarptı sanki.Boğuluyorum sandım.
Kendimi bir o odaya bir bu koltuğa atıyorum.Hep suyun içindeyim ama hemen kuruyorum.Nasılda ısınmış bu küresel;inan seni hiç mi hiç anlamıyorum..
4)Fakat ben "Öffff amma sıcak" muhabbetini saatlerce döndüren insanlara bi anlam veremiyorum.Başka konu mu kalmadı konuşacak?"Öfff yandım ööfff öldüm" diye saatlerce dert yanmak da neyin nesi?
Dedemin çok sevdiğim ve onun da hayatı boyunca uygulamaya geçirdiği bir lafı vardır:"Söyledin de acısı geçti mi?" der.Doğru valla vıtvıtvıt...Sıcak da sıcak.
Salak değiliz farkındayız canım aaaaaa!
Bak havaya,boğuluyoruz.
5)Saat 23:00 de matkap çalıştırılan bi mahallede oturuyorum.Balkon kapısının biraz gerisinde durup perdenin arkasından "SAAT ON BİRRRR" diye bağırıp İpek i şok ettikten sonra sesler anında kesiliyo.
Demokraside çareler tükenmez!
6)Kimseyle konuşmaya dayanamıyorum.Telefon muhabbetlerini-zaten asla 15 dakikayı geçmeyen telefon muhabbetlerimi- daha da minimuma indiriyorum.Halimi anlatmaya mecalim yok,genel olarak bir küçük azınlık dışında kimseyi merak etmiyorum(kışın böyle olmam).Kıyafettir makyajdır hiç önemli değil bu ara.
Yazın üstüme getirdiği bir rehavet var da...

geç otur şöyle..

"Dünyadaki doğrular nedir? Benim için Allah'ın doğruluğu, Rabbimin doğruluğu en öndedir. Kimsenin gönlünü incitmeye hakkım yok. Bunu yaparım ama yanlış yapmış olurum. Kimsenin hakkına tecavüz edemem. Edersem bu bir yanlıştır. Başka bir insanın canına kast edemem, edersem bu bir yanlıştır. Bir insana çok sevgi gösteririm, sevgi veririm bu bir doğrudur. Ama aşırı sevgi vererek eğer onu yorduysam bu bir yanlıştır. Çünkü sevginin de bir derecesi var. Sevgide de güneş kadar yakıcı olmayacaksın. Çünkü hepimizin sevgiyi alabilme kapasiteleri ve alabileceğimiz anlar var. Nefret gibi sevgide çok kuvvetli. Bu doğruların dışında ben istediğimi yaşamaya, istediğimi giymeye, istediğim gibi düşünmeye hakkım var. Buna hiç bir şey engel olamaz. Düşünceler zaten sınırlanamaz. Onun için insanların düşünme özgürlüğü çok önemli. "*

Cemil İPEKÇİ

*Hayatıma yön veren sözlerden bir kuble oldu bugün bu an bu saniye...

8 Ağu 2010

içerdeyken düşünmek için çok vaktim oldu-2

NE OKUDUM?:Orhan Pamuk "Benim Adım Kırmızı".Kitaplıkta duruyordu okuyayım dedim ve hemencecik bitirdim.Çok ama çok güzeldi gerçekten iyi kurgulanmış.
Elif Şafak "Med Cezir".Bu kadının yazılarını okumaya ihtiyacım varmış sanırım.Altını çize çize iki günde bitirdim.Bazı yazıları aynen beni anlatıyor,mesela "Annelerin Kızları" gibi.Çizdiğim bir kaç yeri twitter a atıcam
Jennifer Lauck "Siyah Kuş".Yine kalın bir kitap.Birkere şu ibareye hiç dayanamıyorum,kesin zaafım var:"The New York Times Bestseller".Süper hemen alayım diyorum,genelde de yanılmıyor çünkü.Bu kitap da bu kadının küçüklük yıllarını anlatıyor.Arkasını okuyunca trajedi,felaket gibi kelimelerin döndüğünü görüyorsunuz,Angelanın Külleri gibi bekliyorsunuz,annesi ölmüş babası ölmüş üveyannesinin yanında yetişmek zorunda kalmış bir kızın hayatı bu.
Yalnız kitap iki günde bitti ve biter bitmez de aldı beni düşünceler.Gözlerim dalınca Zeynep noldu diye soruyor.Sorun şu:Kadının anlattığı hayat trajedi yada felaket değil.Sanırım şu Amerikalılar felaket görmemiş.Ayrıca da Angelanın Külleri gibi iki yaşından kırk yaşına kadar uzanmıyor,1971-74 arası.Üveyanne dediği kadın ise üzerinden devlet tarafından para bile kazanıyor olsa onu ne dövmüş ne üzerinde sigara söndürmüş nede hakaret etmiş.
Tamam gerçekten zor bir çocukluk bazı yerlerde insanın kanı donuyor ama kesinlikle abartılacak bir "trajedi" yada "felaket" yok.Ha eğer gerçekten görmek istiyorlarsa ben kendilerini Türkiyeye bekliyorum.Bu kadından daha beter bir hayat yaşamış horgörülmüş binlerce kız var.Ayşe Armanın son yazılarından "Behiye Buket"i okusunlar da trajedinin kralını görsünler mesela.Bir insanın ağzı iğne iplikle nasıl dikilir,kafası nasıl dikilir anlasınlar.
Bu Amerikalılar gerçekten bazen salak oluyor...Elektrik bile kesilse mesele anasını satayım...

içerdeyken düşünmek için çok vaktim oldu

"Her şey rutin.Alabildiğine rutin.Ve ben bundan inatla sıkılmıyorum.Hani biri kalkıp dese ki 'Hazal sen artık burada yaşayacaksın','Güneş-deniz-kum varsa sorun yok' diyeceğim...
Hayatım son iki yıldır 'gereksiz kalabalık'tı.Evet yeni anlıyorum o gereksiz kalabalığı.Fanusta gibiydim,içindeyken anlamıyordum;sanki etrafımda şeffaf duvarlar/camdan tavanlar varmış gibiydi.Sonra bir gün kırdım onları geçtim içlerinden ve bitti.Canım acıdı ama telafi ettim.Denizlere girdim çıktım,ayaklarımı kuma doladım.İçim dışım güneş artık...
Rutin...Her şey sükunetli ve alabildiğine rutin"

Böyle düşündüm.Tatilim boyunca her gün belli aralıklarla bunu düşündüm.
Hep ihtiyacım olan şeyleri yaptım:Sabah kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra hemen gazete almaya koştum.Bursadayken hep internetten okuduğum için bu bana eski bir dosta kavuşmak gibi geldi-ıcığını cıcığını okudum.Sonra neşeli bir kahvaltı ve dedeme kahve yapmak.Sonra giyinip denize gitmek,yunusların önünde bekleyen Zeynepi alarak.
Geç kalan hep bendim.O hep erkenciydi...
Sonra eve gidip duştu kitap okumaktı derken akşam hoopp sahile gezmeye.Canlı müziğin olduğu bir barın yanından ayaklarımızı sallandırıp çekirdek-kola veya dondurmayla eşlik etmek...
İnanmayacaksınız ama şu on beş günüm hep bunları yaparak geçti.
BİZE İYİ GELDİ EVET:Ayaklarım daha iyi.Deniz ve kum her zaman iyi geliyor.
Fönlenmekten bitap düşmüş saçlarım,on beş gün hiçbir ısı yada sprey gibi bir madde yüzü görmeden kendi halinde rüzgarda salınınca toparlandı.Kıvırcıklar daha belirgin.
Gazete okumaktan öldüm.Her gün ıcık cıcık okudum.
Televizyona hiç bakmadım.Gerçekten ama.Sadece bir türk sineması izlemenin dışında sadece-onunla ilgilenmedim her zaman olduğu gibi.
Gözlerime birtek babam geldiği gün ve bir de canımın istediği diğer gün dışında göz kalemi yada rimel sürmedim.Ve gariptir ki zamanla aynadaki görüntüme aşina oldum.
Saçlarım toplu-örülü yada topuzdu.Tiril tiril elbiseler-şort-etek-parmak arası terlik dörtgeni içinde gidip geldim hep.
EKSTRALAR:Bir gün kadınlar matinesine gittim.Eylül ve Aşkın adında iki transeksüel şarkı söylüyordu.İçerisi ful kadın doluydu-vay be amma da meraklı hemcinsim varmış diye düşündüm.Eylül bir acayipti ama Aşkın hani "güzel dönmüş" derler ya,işte onlardandı.Gülüşü güzel,gözleri güzel,dişleri güzel.Ama gözlerinde hep bir hüzün.Onunla fotoğraf çektirmek isteyen insanların,sadece onu bir şeye benzetemediklerinden ve akşam eve gittiklerinde "Ben bugün bi dönme gördüm çok iğrençti bak" diye birilerine gösterecek olmalarından kaynaklandığını biliyordu.Bu kadınlar midemi bulandırıyor.Sahneye ilk çıktıklarında etrafta tuhaf bir sessizliğin olması normal ama bu kalkıpta onların yaptıkları şeyden faydalanmanı gerektirmiyor...Yazık...Oysaki hiç sevmezdim de "Benim yerime de sev" şarkısını söylediğinde gözlerim doldu...

Başka bir gün de babam geldi,Zeynep i de aldık gittik Karacaalideki Noca'ya.Bahçe içinde bir restorant ,ağaçların üstünde de avizeler var bir güzel bir güzel,orada süper muhabbet dönüyo.Ben çok seviyorum.Kapıdan girdiğimizde adamın biri hafif kırıtarak "Hoşgeldiniz canımmmm" dedi."Ay siz bana çok tanıdık geliyosunuz,nerden acaba?" dedim,"Yemekteyizden canım" dedi-Bursa ayağında varmış hatırladım- ve eliyle gel işareti yaptı.Duvarda bir çerçevenin içinde yarışmacıların yemek yerken fotoğrafı vardı.Uzun saçlı çocuğu gösterip "Toptu bu top" dedi sonra kadınları işaret etti "Aman bunlarda pek kavgacıydı ayol.Dırdırdırdır!Ama ben hiç aralarına girmedim kavgacı olmadım" dedi.Pek eğlenceli bir adamdı.Yemekte de çok eğlendim.Babamın gömleiğini çok beğendim,bana s sini alması için talimat verdim,yakında elimde olur:)

Sonra Eylüller geldi.Bu verdi bana gazı "Hazal denize girip sizinle yüzücem" diye,dedim oh be yaşasın deniz seven çocuk.Bayılırım.Gittik kolluk aldık,güneş kremleridir güneş gözlüğüdür,hanımefendinin bilimum her bir şeyini hazır ettik,kolluk patlak çıktı gittik değiştirdik-yüzecek ya canım feda.Fakat denize bir gittik,bu başladı "YAAAAAAA İSTEMİYORUMMMM"demeye.Allahım dedim,ben ki bu kıza ölüyorum ama mızmızlığa dayanamıyorum.Ki İpek bile benden daha sabırlı davrandı.
Bir iki bir iki baktım olmuyo gelip aldılar bunu.Birdaha mı,tövbeeeeee!!!
Fakat çok hoş bir şey oldu,"Hazal ben bu akşam seninle yatıcam" dedi, beraber uyuduk.Çok tatlı bişi vallahi, gelip hep benim yastığımda uyudu...

Bir gün arabayla giderken bir ada keşfettik hemen indik baktıuk kimse yok.Ama o kadar güzel bir yer ki Survivor adası gibi.Mesela deniz Kumlada kötü oluyo o gün,kimse giremiyo ama sen bi geliyosun herkes soruyo camdan "Deniz pis değil miydi,nasıl girdiniz?".Cevap veriyorum:"Narlıda bir ada bulduk Allah seni inandırsın Survivor adası gibi.Ödül oyununu kazanırsan sende gelebilirsin,giderken de birbirimizin meşalesinden hayatımızı söndürürüz ahahaahha:D:D"

Bir aşamüstü (ekstralar çoğalıyor) Ayça-Erkan-Ayberk in de Bursadan gelmesiyle Zeynepin evde mangal ziyafeti yaptık.Küçük kalabalıklar yinede güzel,özleniyor işte...