24 Şub 2013

Ne öğrendim?

Bournemouth'a geleli bugün tam 1 hafta oldu.
Çok düzenli,çok sakin bir hayatım var burda.Bir yerden bir yere koşturmuyorum,kalabalıklar arasında boğulmuyorum.
Trafik düzensiz akmıyor,insanlar birbirlerinin üzerine doğru yürümüyor.
Bir haftadır bugün de dahil olmak üzere sadece üç kez korna sesi duydum.Onu da -benim gibi- trafik ters yönde aktığından,durumu henüz kavrayamamış;"Abi hangi yoldan geliyodu bu arabalar yaa?" diye düşünüp atlamaya kalkan insanları ezmemek için çalıyorlar.Çok ekstrem bi durum yani.
Tek anlam veremediğim şey,pazar günü mağazaların dörtte kapanması.Zaten diğer milletlerden gelenler de anlamıyo.Özellikle Koreliler.
Arkadaşlarımla geziyorum bu arada bol bol.Yeni yerler görmeye çalışıyorum.Tayland restoranına gittik mesela geçen gün.Sekiz pound ödüyosun,sınırsız yiyosun.Tam bana göre lan dedim ve hayatımda ilk defa ballı ketçaplı tavuk yedim.Ha bu arada sandviçte çok başarılılar çünkü yemek niyetine sıkça tüketiyolar.Yine de "Dünyanın en zayıf mutfaklarından" falan değil.Aksine baya başarılı.

Bunun dışında,ev sahibimden azıcık bahsedeyim.
Kendisi 6 dil bilen,İngiltere topraklarında hukuk okumuş,kraliçeye bağlı olarak çalışan sosyal biri.Dünyada pek çok yerde yaşamış,çalışmış.Kocası işi gereği ayda yılda bir geliyor,henüz göremedik fakat söylediğine göre İngiltere'de pek çok evlilik böyle yürüyormuş.Sanırım Türkiye'de imkanı yok!
Ondan çok şey öğreniyorum,gerek iş hayatı gerekse günlük hayatla ilgili.Neler yapabilirim diye soruyorum.Sağolsun hiç susmadan anlatıyor.
Bu arada sen ne düşünüyosun diye soracak olursanız söyleyeyim...
Bir haftada çok şey anladım.
Ben burda kendimi buldum!
Türkiye'de insanların hakkınızda ne düşündüğü,ne giydiğiniz falan çok önemli.Oysa burda insanlar böyle şeylere takılmıyor,bakmıyorlar bile.Burda önemli olan,hayat standartlarınızı ve tecrübelerinizi ne kadar geliştirdiğiniz ve yeniliklere ne kadar çabuk ayak uydurabildiğiniz.Sizden istedikleri sadece kurallarına uymanız ve saygı göstermeniz.
Türkiye'deyken düşüne düşüne hasta olmuştum,"Bu ülkeden acilen gitmem lazım" diye bi aşağı bir yukarı dolanıyordum.Her şey,herkes üstüme geliyordu sanki.
Boşuna yırtınmamışım.Geldiğimden beri "yüksüz biri" oldum çıktım.Sorumluluğum yok,kim ne düşünüyor,ne diyor diye düşünmüyorum.Sadece nerdeyim,ne istiyorum,bundan sonraki hayatımda neler yaparsam kendime bişiler katarım onu bulmaya çalışıyorum, o kadar.
Burda insanların belli bir maddi düzeyi var evet.Refahları çok yüksek,bizde değil evet ama buna da çare var.Her şeyin başı eğitim abi kesinlikle anladım!Çünkü bundan önceki yazıda bahsettiğim şemsiyeyi geliştirebilmek ve satmak adına sokaklara döküldük.Halka "Ne yapabiliriz?"-"İlerde bir gün üretilse satın alır mısınız?"-"Sizce bu ürünü nasıl geliştirebiliriz?" diye sorduk.
Mümkün mü Türkiye'de?Hayır!
Sistem ezberci değil,yaratıcılığa yönelik çünkü burda.Olayı çözmüşler.Saçmasapan yok efendim kim kime ne demiş politikalarındansa seyahate,öğrenmeye,yeniliklere ve en önemlisi yaratıcılığa önem veriyolar.
Zihinler açık.
Keşke biz de böyle olabilsek.
Çok iyi geldi burası bana,çok!


21 Şub 2013

Cem Yılmaz haklıymış:Gönül türkçe konuşmak istiyor,anlayan yok!

Tamam burda Türkler de var,hem de fazlasıyla-kabul.
Anlamadığım bişi olduğunda soruyorum-kabul.
Fakat gelgelelim çoğunlukla yabancı ülkelerden kimselerle beraberiz.Çalışırken beraber,gezerken beraber...Uzuun uzun anlatmak istiyorum her zamanki gibi ama öyle bir şey oluyor ki,deyim kullanmam gerekiyor,lafı çeviriyorum hemen.
Cem Yılmaz'ın "Fundamental"ine gittiğimde "Hadi söyle...Fiş almazsak kaça olur de!"/"Azıcık indirim yap da ayağımız alışsın de...Hadi!Bunu söylersen kraliçe bizzat gelir,rozetini takar,youtube da 400 milyon izleyicin benden" dediği vakit çok gülmüştüm.
Çok da doğru bir tespiti vardı:"Türksün abi türk!Gönül Türkçe konuşmak istiyor!"
Aynen yaa aynen!
Mesela yemekte arkadaşlarımı görünce "Afiyet olsun" demek istiyorum,sonra derin bir "Offff" çekiyorum.Ne diyebilirsin?"I hope your lunch will be so delicious for you!"-Saçmalığın dibinden selamlar!
Gaia adında bi hocamız var,dün bize yeni bir ürün buldurup her türlü logosunu,sloganını falan hazırlamamızı istedi.Fırlamanın dibi olan Tiffany de internetten bulduğu "Çiftli Şemsiye"yle bizi kurtardı.Gerisine beraber çözüm bulduk,güzel oldu.Bugün de bir slogan bulmamız gerekiyordu,eksik kalmıştı.Abi bir insanın aklına ilk gelen "İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız" olur mu ya?Türkçe olsa daha neler yardırıcam da,anlaşamayız mümkün değil.Dili eksik bilmek yaratıcılığıma halel getirdi!Neyse ki Gaia nın tavsiye ettiği bir site sayesinde durumu kotardık.
Ama yok yani cidden öyle bir an geliyor ki tıkanıyorsun.
Tiffanyle konuştum da "Bazen anlatamıyorum,türkçe düşünüyorum" dedim,"Gayet normal çünkü ben de Fransızca düşünüyorum" dedi.Kendisi İsviçreli olur.Fakat gelgelelim Türkçeyle Fransızcanın o kadar çok ortak kelimesi var ki,ingilizceye bile gerek kalmıyor-an geliyor.
Böyle işte.
Yarın sokaklara çıkıp şemsiyeyi satmaya çalışıcaz.
Allah bereket versin!:)

19 Şub 2013

Greetings from Bournemouth!

Yıllarca "İngiltereeee" diye yırtındım ve nihayet topraklarına vardım!
Efendim,öncelikle söylemek isterim ki internete bağlanmak konusunda-affınıza sığınıyorum-tam bir "Azimle sıçan,duvarı deler" örneğiyim.
Geldiğimden beri uğraş uğraş bir türlü çözemedim.Ev sahibem değerli Katherina,sorunun kesinlikle bilgisayarımda olduğunu söyledi ve hatta test etti.Sonuç ortadaydı.Ne kadar uğraşsam da yapamadım
ve en sonunda Charminster'da gezerken şans eseri gördüğüm Türk marketine konuyu danıştım."Abi el atın gözünüzü seveyim,yaban ellerde kalakaldım" dedim.Bana bi yer tarif etti,"Adımı ver,tanıyo beni o çinli..yardımcı olur" dedi(ADAM TABİKİ SUAT ADINI DUYUNCA 'I DON'T KNOW' DEDİ)ve tek kelime Türkçe bilmeden bilgisayarımı tamir ettiği gibi beş kuruş da para almadı.Böylece sorunu çözdüm.
Gelelim asıl meseleye.Cumartesiyi pazara bağlayan gece saat 2de yola çıktık dayımla.Zaten yarı uykusuz,perişan bi vaziyetteydim,saatler süren(ya da bana öyle gelen)bir yolculuk sonunda en kötüsü bence dayımla vedalaşmak oldu.Çok duygusaldı ama geçiştirdim.
Uçakta baya uyumuşum.En son inmeden 1 saat kadar önce yanımda oturan adamla sohbet ettim,finans uzmanıymış."Home sick denilen bi olay var,sabredin atlatırsınız" dedi."Merak etme" dedim hahaha:)
İnince okuldan biri karşıladı,kağıda "Hazel" yazmışlar yine tey Allahım dedim ve "Hİİİİİİ" diye yanına gittim.Adı Duncan ve acayip sevimli bi adamdı.Bildiğin komikti.Yolculuk Londra'dan buraya kadar 1.5 saat sürdü.Önce İpek'i Charminster'a bıraktık.Ev sahibesi acayip tatlıydı,bayıldım "Ceciliaaaa" diye el salladım ama tabi "Hi" diye geçiştirdi,bildiğin sallamadı beni oh come on!hahahah:D
Daha sonra Duncan beni bıraktı."Oha ev burası mı la?" dedim ama içimden tabiki çünkü nutkum tutuldu.Ahanda fotoğrafı.I live in there ahsgasahghags:D İnternet geldi ya keyfim yerine geldi,bugünlük mazur görün.(Üst katta ortadaki oda benim)
Kapıyı minik bir kadın açtı fakat enerjisi muazzamdı.Bana hoş geldin beş gittin derken merdivenin başında puantiyeli bornozlu bi kız göründü."Yeğenim Dao burda kalıyor,bi sakıncası var mı?" dedi.Hemen yüzümü ekşittim,"Oh come on,what are you doing there?" dedim diyeceğim de yalan yani."Yok canım saçmalama" falan dedim.Bournemouth üniversitesinde "Business and Marketing" okuyomuş,ikamet sebebi buymuş.Tam o sırada ev sahibinin kızı Adela geldi."Sen Adela olmalısın" dedim,merhabalaştık.15 yaşında ve One Direction hayranı(tahmin edersiniz ki hgshaghsahsg)
Evi gezdikçe ağzım açık kalıyordu çünkü dekorasyon dergilerinden fırlamış gibi.Zaten kadın o dergilerden okuyup duruyomuş falan.Yapmam gereken tek şey,altı parçadan fazla yıkanması gereken çamaşır vermem halinde bir veya iki pound ödemek.Ha bir de elektrik çok gitmesin diye ışıkları söndürmek.
Çok aç olduğum için bana nudıl(nasıl yazılır bilmiyorum) hazırladı.İçine yumurta kırdı,baharat koydu.Nasıl lezzetli bişi oldu anlatamam a dostlarrrrrr:)Zaten annesi İspanyol,babası Filippinliymiş ve Türk arkadaşı çokmuş.Fal olayınıda biliyor,her türlü mutfağı da-Meksika,Çin,Tayland falan ne ararsan var;boğazıma çok düşkün olduğum için şanslıyım.
Eşyalarımı yerleştirdikten sonra kardeşimi aradım,okula bakmamız lazımdı.Bana bir harita verdi,giyindim ve çıktım.Söylene söylene yolumu buldum,hatta okulu da ve eve döndüm.
Çok uzatmayayım,görsel hafızaya sahip olduğum için acayip şanslıyım çünkü bu sayede her sabah birbirine acayip benzeyen bissürü evin önünden geçerken,"Yok be bu değildi" diye diye okulu buluyorum.İki günde merkeze nasıl inilir,ucuz mağazalar nerde falan öğrendim:)Kurdu oldum kurdu hagsgashg:D
Okulu soracak olursanız çok güzel.Hepimiz birarada fıkra gibiyiz.Bir Koreli,bir İsviçreli,bir Türk falan...Çok tatlılar.Hele bugün dünyanın en komik kızı Tiffany le tanıştım.Allahım yarabbim kız o kadar matrak ki,gülerken başımı sıraya çarpıyodum az kalsın.İnsanlar her yerde aynı ya,mizah da ortalama olarak aynı.Hele Türkler...Beş metre öteden görüp "Valla bu Türk,gelişinden belli" diyorum ve cidden de türk çıkıyo çünkü nerde kıçı başı ayrı oynayan,elinde poşetle gelen tip var hepsi Türk.Bir de "Naber yaa?"lık durum var;mesela bigün yürürken İpek'e bişi söyledim,adamın biri dönüp baktı,sonra yanındakine "Türk öğrenci,bak" dedi.El sallayıp,"Merhaba" dedim,"Hoş geldin nasılsın?" dedi adam ya hagshagshgahgs:D
Bu arada kahve falı üzerine ettiğim yemine bir ara vermek zorunda kaldım çünkü ev sahibem fal bakma konusundan haberdar.Yemekten sonra Dao'yla ona kahve yaptım ve fal baktım.Dao yavrum saf ya,çok tatlı;şaşkınlıktan geberiyodu."Hislerin çok kuvvetli" deyip durdular,çok eğlendiler lan.Bu arada adımı söylemekte zorlandıkları için "Haz" diye hitap ediyolar valla çok komik la.Ben de bu gece Dao'yla kalıyorum,Katherina ve Adela Londra'da;Adela gitar çalıyor,yarışmada dereceye girdiği için gittiler ve biz de yemeği benim Taylandlıyla beraber yedik.Sağolsun döktürdü haghagshags:D
Burda her taraf sakin-son olarak söylemek isterim ki-,insanlar 6dan sonra evlerine çekiliyor,barlar 2 ye kadar açık.Yarın kayak aktivitesi var,gideyim bakalım neler olucak?Resepsiyondaki yakışıklı çocuğa "Nasıl yapılır bilmiyorum ama gelicem" dedim,yazdırdım adımı.Hatta salsa etkinliğine bile gidicem;etkinliklerin bokunu çıkarıcam hagshagshg:D

Kısacası(oha,kendimi kandırdım)iyiyim maşallah.Tam bir "Sezercik" repliğiyle bitirmek isterim:"Beni merak etme,çok iyiyim.Fıstığın da keyfine diyecek yok.Sana tam üç inek parası yolluyorum,bayramda elini öpmeye gelicem benim güzel dedecim" ahgshagsgahsgahs:D
Hadi kaçtım.:)

11 Şub 2013

Bu bir veda değil,sadece başlangıç

Bundan iki gün önce annem,"Kızlar,dayınız size veda yemeği vericekmiş" dediğinde aklıma başka bi sürpriz falan gelmedi,"Tamam" dedim.
Hazırlanmaya başladım.Üzerimi değiştirdim,olmazsa olmaz küpelerimi taktım(çünkü küpesiz dışarı çıkınca eksik hissediyorum) ve tam rimeli elime aldığım sırada aklıma,bizim kızların da bu yemekte olabileceği geldi.
Banyoya,annemin yanına gidip "Sürpriz falan mı var yoksa?Kızlar da gelicek mi?" gibi saçma sapan bir soru sordum."He ya sürpriz var" demesini bekledim hahahaha salağım ben.
Gayet ciddi bi ifadeyle "Saçmalama ne sürprizi!Kızlar çarşamba günü gelicekler ya bize" dedi.
İşte o an işkillenmeyi bıraktım.Kızların geliceğini hatırladığımdan değil,annemin yüzündeki ciddilikten.Sürpriz olsaydı kesin çaktırır,hafifçe gülümserdi en azından diye düşündüm.İpek de ordan "Yok zaten Ayça dedi ya,bugün arkadaşlarıyla buluşcakmış" deyince tamam dedim.
Restorana gittik.Garson,"Burdan buyrun" dedi.İçeri girer girmez,kapının üstünde "İpek/Hazal Veda Yemeği" yazısını ve altındaki "Good Bye" temalarını görünce "AAAAAAAAAAAAAA" deyip,gözlerimi kocaman açıverdim.
Dayım,mekanın sahibi Hakan abi ve yengem bizi karşıladı.Öptüm,çok mutlu oldum.
İçeride ise daha büyük bir sürpriz vardı.
Altın kızlar tam kadro karşımda...Kundak arkadaşım canım Sedef'im...Esin ablacım ve yakışıklı oğlu Emre...Saçlarını özene bezene yaptıran kuzenim Eylül...(Ki Eylül,"Anne gitmesinler,onlar giderse neşemiz kaçar" diye ağlamaklı olmuş,kıyamam ben ona)
Tek tek sarılıp öptüm.Canlarım benim,masalara fotoğraflar mumlar koymuşlar.İki fotoğrafımızı büyütüp asmışlar.Ambiyans şahaneydi!
Oturduk yemekler yedik,güldük eğlendik.Fonda Sezen Aksu çalıyordu-hepimizin vazgeçilmezi-.Dayım,"Ya abi ben de söylüyorum şarkıyı,neden bu kadın gibi olmuyo?" dedikçe güldük.
Sonra bi ara kalkıp göbek attık.Apaçi gibi de oynadım,kıro gibi de.Herkes neşeliydi o akşam.Ayçayla kimselere gösteremediğimiz,sadece kendi aramızda yaptığımız dansları sergiledik.
Ayça demişken,şu son hafta ona fena halde bozuktum.Çağırdığım hiçbir yere gelmediği gibi,belki de en çok kızacağım şeyi bana sebep olarak sundu ve çok ağır mesajlar attım kendisine.Utanarak özür diliyorum çünkü bu organizasyon için koşturuyormuş."Valla bi ara yeter artık dicektim ve gelmeyecektim bile" dedikçe yerin dibinden selamlar oldum.Mesajları bir görseniz var ya :) ama valla bilmiyodum lan;daha güzel,beni sinirlendirmeyecek bir bahanesi olsaydı ses çıkarmazdım.Ayço'm senden milyon kere özür diliyorum tüm okuyanların huzurunda,bir kez daha:)

Hediye verdiler.Utanıyorum,mahcup oluyorum nedense hediye gelince ben.
Altın kızlardan kocaman bir kutu.İçini bir açtım ki,neler neler var!
Çay içebilmem için Zeynep'in punduna getirip "Aaa baksana şu bardaklar ne güzel" dediği ve tabiki içlerinden birine "Bu ne güzelmiş" diyeceğimi bildiği ama o an asla anlamadığım bir kupa,vazgeçilmezim bordo oje,havlu,yastık kılıfı,anahtarlık,üzerinde "Friends are forever" yazan bir defter ve kalem,içinde altımızın fotoğrafının olduğu bir çerçeve ve son olarak elime aldığımda "Sonra okursun" dedikleri mektuplar...
Esin abla ve yakışıklı Emre de iki güzel çanta almışlar.
Dayımdan da yemek organizasyonu...E daha ne olsun!
Nasıl ince düşünülmüş,nasıl duygulandım anlatamam.Duygulanınca da gülen bir insanım.Ağlamak istemiyordum,vedaları hiç sevmem çünkü.Onlar hep yeni başlangıçlar,en azından ben öyle görüyorum.

Bu yemek neden yapıldı?"Veda" niye peki?
"Aylardır gizli gizli yürüttüğüm çılgın projem var"diye yazmıştım bi keresinde bi yazımda.Şimdi açıklıyorum.
İngiltere yolcusuyum.Yes!
Yıllardır hayalini kurduğum,yazılarımı okuyanların da iyi bildiği-hatta onları da canlarından bezdirdim İngiltere diye diye,affetsinler- bir hayalimi gerçekleştirmek üzereyim.Okula kayıt yapıldı,hatta yanında kalacağım aile bile belli.Sadece vizenin çıkması için en fazla iki haftaya ihtiyacım var.(Çıkmazsa demeyin,sanmam.Okuldan davet mektubu bile gelmişken bunalıma sokmayın beni hahaha)
İlk etap dil okulu.IELTS sınavına da oradan bir diploma alabilmek için girdim.Dil okulu bittikten sonra,diploma programı için okullar bu sınavdan 5 istiyordu,aldım.Okul not ortalamam da tutuyor,burda bana düşen sadece dil okulundayken diploma programlarını ve üniversiteleri araştırmak.
Olay bu yani.Belki olmaz etmez diye yazmadım aylardır ama bakalım vize çıkıcak mı hhahahaha.Çıkmazsa buralardayım yine:P

İşşte böyle...
Çok teşekkürler buradan bir kez daha canlarıma.
İyi ki varsınız,acayip mutlu ettiniz beni.
Çok şanslıyım çok.
                                                         Size bayılıyorum deliler!:)

6 Şub 2013

Ne değişti?

Aslında sabah mutlu uyanmıştım.Genelde mutlu uyanırım.O gün de bunlardan biriydi.
Sonra bişi oldu.Öğrendim.Kardeşim endişeliydi."Ya yapmazsa,ya olmazsa?" düşüncesiyle uyuyamamıştı.Tırsmıştı.
Aslında kaderimiz,birçok konuda olduğu gibi bunda da ortak olduğundan(çok gizli,söylemem hahaha) benim de endişelenmem gerekiyordu ama o sabah sanki bütün duyguları alınmış,güzel şeyler görmek isteyen biri olarak uyanmıştım.
Kahvaltı için teras katına çıktım.Olduğum yer ev değildi."Sadece soslanmış zeytin,peynir ve çayın olması bile yetiyor hatta sadece çayın!" dedim.Cam kenarına geçip,"Sis var ama sorun değil,şehir yine de güzel" dedim.Çokça çay içtim.
Kardeşim bu arada "Uyutmadı,mahvetti beni" diye söyleniyordu.O anda tam da yabancı filmlerdeki "Oh come on Sarah,what are you doing there?" diyen adamlara benziyordum.Söylediklerim beni şaşırttı.
"Hayır şu anda neden söyleniyorsun anlamıyorum.Zaten bişi yapamaz,huyunu suyunu biliyosun.Zaman verince neler olabileceğinin de farkındasın.O halde neden canını sıkıyosun ki?Bence değişmeyecek şeyler için nefes tüketmek anlamsız.Şu an çok güzel.Baksana.Sadece bu bile yetiyor.Düşünme böyle saçma şeyleri"

Eskiden olsa böyle demezdim.
Saatlerce kurar da kurardım."Neden öyle oldu?Neden böyle dedi?" der,kurduğum şeyleri söyler,rahatlamaya çalıştıkça daha çok sinirlenir,daha çok bağırırdım.
Fakat zaman bana,öncelikle insanların değişmeyeceğini ve ve en önemlisi-altını çiziyorum- değişmeyecek şeyler hakkında nefes tüketmenin anlamsız olduğunu,affetmemenin ve kabul etmemenin insanı yorduğunu,fark etmenin büyütüp beslediğini öğretti.Fark edince aydınlandım.Bana katılan bu kadar çok insanın boşa konuşmadığını düşünüp uyguladım ve şahane cevaplar aldım.Sezen Aksu'nun da dediği gibi,yüksüz bir insan olduğumu hissettim ve bu bence önemli bir meziyet.
Kin kusmak,negatif düşünmek,çabuk sinirlenmek falan...
Bunlar insana yük.Gereksiz.Erken yaşlandıran şeyler.
Hiçbirimiz Atlas değiliz ki dünyayı sırtımızda taşıyalım...
Oysa bir bilsen:Yüklerinden kurtulursan uçmak çok kolay!