30 Kas 2011

yoga her ne haltsa!

Sabah gözümü açar açmaz aklıma bu konu geldi.

"Nerden kaldı aklımda bilmiyorum ama yogayı anlatmam lazım" diye düşündüm.
Sonra azıcık evin içinde gezinince anladım:Dün gece feci rüyalar görmüştüm.Kocaman pis dalgalar beni yutuyordu,öldüm zannederlerken kalp masajı ve suni teneffüsle beni hayata döndürüyolardı.
Ama yoga diye tutturmuştum işte,ne alakaysa.Tam o anda birden aklıma,dün Saba Tümer'in programını izlediğim geldi.Kadının biri çıkmış,yoganın faydaları üzerine methiyeler düzmüş,evde kimse olmadığı için de nefretimi rahatça dökebileceğim bir alan bırakmamış;içten içe küfretme nedenim olmuş ve gözümü açar açmaz beni,onu düşünmeye itmişti.

Yoga ve feng-sui ile olan geçmişim hiç de iyi sayılmaz sevgili okur.Bundan yıllar önce henüz ortaokul son talebesi iken babamla kitap fuarına gitmiştik.Nasıl seviniyorum ama,vay işte kitap alıcam birkaç yazar görücem falan diye.
O sırada nasıl olduysa babam bir standtaki kitaplara takılmış,ben de gayri ihtiyari yürüyorum;adamın biri "Hanfendi bir dakikanızı alabilir miyim?" dedi.
Dönüp baktım:Yoga standı.
İçeride mumlar yakılmış,hani şu iki kaşının ortasında kırmızı bi nokta olan güler yüzlü,şişman suratlı hintli teyze var ya,heh işte onun fotoğrafı en tepeye asılmış,tütsüler yanıyor falan,bildiğin uhrevi bi ortam yapmaya çalışmışlar.
Ben bunu bi gördüm:"ALAMAZSINIZ!" diye bağırmışım.Recep İvedik 2deki "Sen deliysen ben de deliyim lan!" bakışını atmışım yani anlayacağınız.
Adam şoka uğradı,o sırada babam geldi:"Kızınız çok sinirlendi,neden anlamadım?" dedi."Ya baba bi gidelim Allah aşkına uğraştırma beni" dedim,bastım gittim.Adam bu sırada babamı esir aldı falan.

Bir gün de Kültürparkta geziyoruz yıllar önce.Kızın biri geldi yine,bak beni buluyo bunlar hep,"Bir dakikanızı alıcam,yok yoga moga bir iki enerji hareketi göstericem."... Dedim, eeeeeeee yeter da. Yanımdakiler tamam dedi,sağ ellerini başlarının üstüne koyup,içlerinden "Herkesi affettim" diyeceklermiş."Elinizde bir ferahlama hissediyor musunuz?" dedi.Lan hayvan!Eli zaten başının üstünde olduğu için uyuşmuş olması normal değil mi?
Katil olucam,valla bak.

Bunları neden anlattım?Başıma daha bunun bin çeşidi geldi.İnsanlar yogaya falan inanılmaz değer biçer oldu.Herkeste bi enerji sinerji modu hakim.Kızdığım nokta,iki rekat namaz kıl desem kılmaz,gider tonla para verip enerji alır falan...
Dün Saba Tümer'deki yoga uzmanı "Evden içeri girer girmez beş elementi de bulmak lazım"-"Evdeki tüm giderlerin üstünü kapatmak lazım,enerji gitmesin diye"-yok efendim,"Yeni bir eve taşındığınızda önceki oturanların enerjisini temizlemek için şunu bunu yapmak lazım" diye bıdı bıdı ettikçe çileden çıktım.
Eskiden yoktu böyle şeyler ya...Küreselleşme arttı,stres arttı,artık insanlar ne yapacaklarını bilemez hale geldilerde ondan mı oldu bilmem.
Önceden oturmuş olanların enerjisi ne anasını satayım.
Benden uzak durun sevgili yogaseverler.
Siz sağ ben selamet.

28 Kas 2011

"her evin kimbilir ne hikayesi vardır..."

Uzun zamandır bekliyordum bu filmi.
"AAAAAAAAAAAAAA YİNE ÇAĞAN IRMAK" diye bağrındığımı hatırlıyorum."Gitmek lazım"
25 Kasım bir türlü gelmedi sanarken baktım kapıya dikilmiş.Gitmesi 26sına kaldı ama olsun bekleriz bir gün daha dedik.
Daha önceki yazılarımda da anlattığım gibi Çağan Irmak benim için çok özel bi yönetmen.Bu filmde bir kez daha anladım ki temeli gerçekten çok sağlam.Ailesi inanılmaz neşeli ve güçlü tiplerden oluşan ve bu kadar çok sevgi gören bir çocuk zaten nasıl yetenekli olmaz ki?
"Dedemin İnsanları","Babam ve Oğlum" gibi sıcacık,o çok sevdiğim Egeyi ve insanlarını anlatıyor.Gerçekten ben o bölgenin insanında başka bir hava buluyorum,daha bi rahat sanki ve gerçekten onları çok seviyorum.
Çetin Tekindor yine harikalar yaratmış.Onun kadar iyi bir oyuncuya sahip olduğumuz için kendimizi şanslı saymamız lazım.Dedeyi inanılmaz canlandırmış ama şu da var ki o adam geçmişte bu kadar güçlü bir karakter olmamış olsaydı Çetin Tekindor nasıl bu kadar iyi oynardı?

Hiç beklemediğim bir sonla bitti film.Ağlamaktan gözlerim kıpkırmızı olmuştu.
Harikaydı...
Şöyle bir baktım da,eskiden insanlar ne kadar da birbirine bağlıymış.Dostluk,komşuluk,esnaflık gün geçtikçe boyut değiştiriyor artık.O sıcacık,o güçlü,o adalet sahibi insanları özlüyorum.
Çağan Irmak'a çok özendim.Keşke benim de böyle bir çocukluğum olsaydı,denizlere koşsaydım diye düşündüm.
Dedem sıkça aklıma geldi.Ah benim güzel dedem,keşke sen de yaşıyor olsaydın...
Beraber izlesek fena mı olurdu?

22 Kas 2011

"bunu mu demek istediniz?"

Bazen an oluyor Googledan bir farkım kalmıyor.
Anlamıyorum.İnsanları ya da demek istediklerini.
En çok çözmeye çalıştığım şey bu hacılar.Hem valla hem billa.
Mesela bir insan neden "Anlayana!!!" diye yazar ki Facebookta paylaştığı videonun üstüne?
Hayır bunu yaparken neyi amaçlıyor acaba?Ne demek istiyor?
1)"Sizler hepiniz birer gerizekalısınız.Ha ama olur da aranızdan birkaç tane,beyne sahip insan evladı çıkarsa anlar belki"
2)"Sen...Aslında sözüm sana ama o kadar eziğim ki bunu açık açık söyleyemiyorum.Ben söylemem,sen anla"
3)"Çok şey gördüm geçirdim.Siz giderken ben dönüyordum,boşuna uğraşmayın bi bok anlayamazsınız.Ama emin olun ki ben anladım"
Ne lan bu?
O kadar arabesk,o kadar varoş edebiyatı ki...
Herkesin sayfasında vardır böyle tiplerden...Yemin ediyorum gına geldi.
Onları görsem her an "HOŞGELDİN GÜLÜM" diyeceklermiş gibime geliyor.Hayatları boyunca hep bir fon müziği tarafından takip ediliyorlar sanki:"Dertler derya olmuş,ben de bir sandal/Devrilip batmışım boğulmuşum ben" falan.
Ayyyyyyyyyyy valla içim şişti Allahıma yaaa...Bir an önce bırakalım bunu.
Çıkarılması hızlandırılası kelimeler arasına ekleyelim.

İçimi döktüm rahatladım.
Hadi öptüm sizleri CANISILARIM BENİM.
İbrahim Erkal ay lav yu beybi.

20 Kas 2011

bana ne yaptın?

Gökkuşağı gibi oldum ben...
İçimde kaç tane renk var...
Aşık olunca sürekli sevgilisini anlatan tipler vardır,sevmem onları.Nitekim tahmin ettiğim gibi ilişkim hakkında pek de kimseye detaylı bilgi vermiyorum,zaten istesem de yapamam.
Utangacımdır.Utangaçlığımı geç,mahrem gibi geliyor bana.
Ama bugün burada biraz bahsetmek istiyorum.
Ondan değil,bana olanlardan...

Onu tanımadan önce katı,geçilmez,yıllardır bıkmadan usanmadan ördüğüm duvarlarım vardı.
O farkına varmadan hepsini yıktı.
Ben öyle biri oldum ki;baş harfinden yüzük alan,o yüzüğü sevip okşayan;üşümesin diye sevdiği renkten atkı örmeyi teklif eden,"Sıkı giyinmeden gelme sakın" diye adeta azarlar gibi söylenen,gözlerine baktığında içi titreyen,elini tutup sıktığında onu ne kadar çok sevdiğini anlasın isteyen bir kız...
Umursamaz bi tiptim aslında bu konularda.Ya da hayata karşı vardı bu.Çok sevdiğim insanlar dışındakilere pek yapmazdım.
Nasıl sevdim bilmem,hala görünce heyecanlanır mı bir insan?
İki ay biticek neredeyse...

İyi ki oldu.Ne güzel oldu.
Dilerim sürsün.
Kalbim onda kalsın.
Onunla büyüsün,onunla atsın...

19 Kas 2011

all we need is love

Nevin Abla bu resme bu başlığı konduruvermiş.
Ne kadar da doğru söyleyivermiş!

16 Kas 2011

Murat'ın "Kaynayan" bloguna "KISA" sürprizi

Senin "Kısa" yazılarını okurken aklıma bu geliyor.
Bursa'da ulaşım "Kısa"ca böyledir.
Sevgiler:)

14 Kas 2011

bana olur

Bazen bir şarkıyı bilmek gerekir.
Ve çoğunlukla bilmem ben.
Biri söyledi diye değil,
Güzel olduğu için güzel olur.

11 Kas 2011

dalgalanıp da durulamayanlara...

Onlardanım.
Bu ara her şey üst üste geliyor.Bir yerden tıkandıkça hepsi daha çok birikiyor.
İçimde ışık yok.Hani eskiden yazardım:"İçim dışım ışık".
Yok valla yok.
Karşılıklı oturup birer kahve içsek,"Hadi say bakalım" deseniz size en az yedi sorunumu anlatabilirim.Bunu yapanlar oldu,anlattım.Bakakaldılar yüzüme.Çünkü sorumluluklarım var,elimin ekmek tutması gerekiyor,kendi işimi kendim halletmem gerekiyor.

Babam geçen gün mesaj atmış:"Babanız öldü" diye yazmış.
Peki.
İş bu noktaya kadar geldi.İşin tuhafı vicdan azabı duymuyorum.Onunla son sorunumu yazmıştım,çok merak eden olursa birkaç post geriye gitmesi yeterli olur.Bu öyle bir sorun ki dedim ya,on ikiden vurdu beni.Ne yaparsa yapsın vicdani rahatsızlık hissetmeyeceğimi bilsin yeter.
E bu da demek oluyor ki,iş daha da çok başa düştü.Ondan zaten beklemediğim beklentilerim sıfıra hatta eksiye indi.
Amannn işte bunların da bin türlü türevi var.Şimdi kalkıp da size neden anlatayım ki?Hadi başbaşa kahve falan içsek neyse:)

Nil yazısında ne güzel demiş:"Onların üzerine bir şeyler yığmışızdır.Yokmuşlar gibi yaparız"
Hani bilmem hatırlar mısınız,Star Parklarda eskiden bir oyun vardı.Yedi-sekiz tane delik,içlerinde de renkli kafalar var.Onlar yukarı çıktıkça sen elindeki koca sopayla vurup içeri sokmaya çalışırdın.Heh işte aynen o durumdayım.
Bu sıkıntıların üzerine tonlarca şey koyup yokmuşlar yaptığım gibi,hortladıkça kafalarına indiriveriyorum sopayı.Onlar da biraraya gelip konuşuyorlar aralarında sonra.Çoğul olmak kolay,ben tekim ya,saldırıyorlar üstüme;sanki ortak düşmanlarıymışım gibi...
Sonra neden durgunsun,neden susuyosun,noldu bi'şeyin mi var?
Yok anasını satayım.
Yeter ki gitsinler başımdan.

10 Kas 2011

gün bitse de ben sevmeye devam ederim

Atatürk'e olan sevgimi anlatamam.Çok zaman alır,çünkü uzun sürer.
Onun gibi bir dehaya sahip olduğumuz için ne kadar mutlu olduğumu,başımıza gelmiş geçmiş en güzel insan olduğunu söylemek istiyorum.
09:05 te bir vatanın dört köşesinde, aynı anda insanlar saygı duruşunda bulunabiliyorsa ben bunu tek bir şeyle açıklayabilirim:Sevgi...
Sadece sevginin gücüne inandığımı söylemiştim.

Yattığın yerler nur olsun,çiçek olsun,ışıkla dolsun.
Sana çok teşekkürler.
Her şey için...

9 Kas 2011

this is an extraordinary voice!



İngilizce şakısaydım kesin böyle derdim.
Dilek Türkan tektir.
Dilek Türkan candır,bir tanedir.
İçimi titreten tek kadın sesi,duru,zarif...Akıyor gidiyor.
Hadi dinlesenize!
Bayılacaksınız.

7 Kas 2011

ciddi

"Biliyorum" dedi "Aklından geçen her şeyi biliyorum"
"Söyle bakalım neymiş onlar?" dedim.
"Diyorsun ki,ben daha sokakta çizgilere basmadan yürüyorum.Atlıkarıncaya binmek istiyorum,uçurtma da uçurmadım.Çocuğum daha."
"......"
"Ne kadar olgun olduğunun farkında değil misin?"

Korkma diyor bana...Benimse ciddi meseleler duyunca kayışım kopuyor.Titreme,içimin hop etmesi,ter basması gibi reaksiyonlar gösteriyorum.
O ise ciddi ciddi bir tarih koymuş kafasına.Bir yandan da o kadar tatlı ki "İstemediğin hiçbir şey için seni zorlamam" diyecek kadar seviyor beni.
Ama bunca sorumluluk,bunca yük...
Nasıl yaparım?
Daha uçurtma bile uçurmadım.

günün 2. yazısı:bugün O'nun doğum günüymüş...

Aaaaa bi baktım,görüverdim:Bugün Kazım Koyuncu'nun doğum günüymüş.
Onun gönlümde yeri ayrıdır.Zaten bunu söylediğim üç sanatçı var:Barış Manço,Frank Sinatra,Kazım Koyuncu.

Onu tanıdığımda henüz ölmemişti.Ne güzel sesi var demiştim.
Haydesi harikaydı.Toplanıp da söylenebilecek bir şarkıydı.En çok sevdiğim kısmı da "Elin nişanlısına ben nasıl deyim hayde?" kısmıydı.
Sonra "Asiye" dedi.O "Oy!" dedikçe ben ürperirdim.
O temiz,o iyi yürekli biriydi.Karadeniz ne güzeldi.O kadar çok kötülük görüp de nasıl hala "Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya" diyebiliyordu?
Belki görüşü görüşüne uymazdı,belki başımızdakileri eleştirdiği için kızarlardı sandığım halde,onu sevmeyen tek bir Karadenizliye bile rastlamadım ben.
Öldüğü gün Kumla'da mavi küçük koltuğa oturmuş elimdeki gazeteye bakıyordum."Ölmüş" dedim,anneannem "Tüh" dedi "Çok iyi çocuktu"...Annem çok üzüldü,ben de öyle.Sonra o yıl yani 2005te Karadeniz turuna çıktık.Herkes mi sever,herkes mi adını söyler?
Sadıkmış Karadeniz insanı.Çok sıcaklarmış.Dağından,havasından,suyundan mıdır bilmem ama ben onları çok sevmiştim.
Kazım Koyuncu'yu da hep sevdim ben.Onun sesi içli,kendisi içli.Sıcacık bir gönlü,insana bir anda samimiyet duygusu aşılayan güzel yüzü ve saygı duyulan bir siyasi görüşü vardı.
Hala ne zaman sesini duysam yüzümde buruk bir gülümseme olur...
Ne güzel insandın sen!
Dilerim şarkıların, dünya yeryüzünden silinene kadar çınlasın dursun...
Doğum günün kutlu olsun...

İnsanları da bulmak istediğiniz gibi bırakınız

Nil Karaibrahimgil'in yazılarını seviyorum.Hepsini olmasa da; genel itibariyle kişiliğime uyan,meraklı,insancıl şeylerden bahsediyor.
Bu yazısı kalbimi çepeçevre sarmıştı ilk okuduğumda.Tuttu,sıktı kocaman.Aklıma geldi sizinle de paylaşayım dedim.
Dikkatlice okumalı...
Bu arada iyi bayramlar:)

“Kimisinin kalbini kırık, gözlerini yaşlı bırakırız. İstemeden de olsa zamanın anaç ellerine, cami avlusuna bebek bırakır gibi bıraktığımız bu insanlar, bizim isimlerimizi, laflarımızı ve yüzlerimizi hiç unutmazlar.

Bazı geceler gözlerini kapadıklarında bizi düşünür, en çok da kendilerini suçlar, dizlerini karınlarına çekerek uykuya dalarlar. Bizse onların üzerine bir şeyler yığmışızdır. Yokmuşlar gibi yaparız. Bazen şarkılarla hortlar, kendilerini bize hatırlatır, içimizde pişmanlık uyandırırlar. Ama mum gibidir bu pişmanlık, puf diye söner gider. Bir gün bir yerde karşılaşır, artık mutlu olduklarını görünce kendimizi aklanmış zannederiz. Halbuki kalbini kırdıklarımız bizi cevapsız bir soru gibi hep ceplerinde taşırlar. Neden derler kendilerine, neden sevilmeye değer değildim?
Kimisine bir iyiliğimizi dokundurur, öyle bırakırız. iyiliğin tadından yenmeyeni karşılıksız olanıdır. Kutsal sular gibi üzerimizden akar gider. iyilik ettiğimizse bizi unutmaz. O da bazı geceler uyumadan önce, Allah ondan razı olsun der belki bizi düşünüp. Bizi kötülüklerden dualarıyla korur.
Kimisini üç maymun misali, görmez duymaz konuşmaz bırakırız. Dikkatimizi çekmeye vakıf olamamış bu insanlar, tarafımızdan belki de en fena cezaya ‘görünmez olmaya’ çarptırılır. Hallerini hatırlarını sormamışızdır. Göz göze gelmemiş, gülmemişizdir. Yanımızda bir hayalet gibi durmuş olan bu insanlar da bizi tıpkı kalbi kırıklar gibi buruk ve hafif kızarak hatırlar. Kibirimiz karşısında şaşakalmışlardır. Biz kim oluyoruz da’yla başlayıp, ben kimim ki’ye uzanan uzun cümlelerinin sonunda çaresizce kendi değerlerini sorgularlar. Bazıları bize görünür olmak için, canını dişine takacaktır artık.
Kimisini sarılır, öper, koklar bırakırız. Pamuklara sarmalar sarar kaldırırız. En güzel cümlelerimiz biz gelene kadar içlerinde çalar durur. Tenleri soğumaz, elleri üşümez onların. Varlığımız hiçbir şeyden korkmamalarına yeter. Her şeye biraz daha tahammül eder, şans tanırlar. Sevgiyle büyütülmüş çocuklar gibi hep güvendelerdir.
Kimisini istemeden bırakırız. O bizi bırakınca, biz de yenilmiş sayılmışızdır. Hazır olmadığımız bir yeni hayata isteksizce sürüklenmiş, eskiden birken şimdi eksi bir olmuşuzdur. Bıraktığımız yerde durmaz onlar. Birazdan ordan giderler ve eski adresleri hızla silinir. Anılarımızın olduğu yerlerde in cin top oynar.
Kimi nasıl bırakırsak bırakalım, bırakılmak istediğimiz şekilde bırakmalı. Çünkü hayat daireler çiziyor ve herkes karşımıza kendi kılığında ya da bir başkası olarak çıkacak. Bugün ya da yarın o gün gelecek ve biz ya kalbi kırık, ya görünmez, ya sevgiyle, ya iyilikle karşılanıcaz. Demem o ki, sadece tuvaletleri değil, birbirimizi de bulmak istediğimiz şekilde bırakalım. Böylece umduğumuzu bulmuş oluruz.Sevgiyle.Nil”

3 Kas 2011

atlıkarınca

Bu ara en çok istediğim şey bu:Atlıkarıncaya binmek.
Küçükken ne çok binerdim,hem de bayıla bayıla.Ata biner,kendimi geriye doğru bırakır,tavana bakardım.
Ne güzel şeydir atlıkarınca.
Bana çocukluğumu anımsatır.
Hayattaki tek derdinin,sadece bir kere binme şansın olduğu için,ata mı yoksa pembe balkabağına mı diye seçmek zorunda kalmak olduğu zamanları özlüyorum.
Büyümek büyük sorumluluk.Hele bu ara hiç ışık yok.
En iyisi ben gideyim de atlıkarınca bulayım...

P.S:Elif ablacım maillerini kontrol edersen mutlu olurum.Malum yorum yazamıyorum,buradan haber vereyim dedim.Öpüyorum:)

1 Kas 2011

gemileri yakmak üzereyken...

Kolay kolay yapmam bunu.
Zaman alır...
Beklerim,susarım,kendimi dinlerim önce.İçimden bir muhasebe yaparım.Bana artısı ne,eksisi ne diye.
Eksiler fazla çıkarsa içimden atarım.

Çok fazla dayandım.
Tam 12 yıldır didişiyorum hem onunla,hem kendimle.Ben istemesem de hep benimle gelicek,hayatta olma sebeplerimden biri o çünkü:Babam.
Şimdiye kadar küsüp barışmalarımıza,onun bana hakaretlerine ve saçma hareketlerine dayandım.
Elbette benim de hatalarım olmuştur ama bu asla bir saygısızlık etme durumu değildir.Saygıyı korumak benim için çok önemli olduğundan, babama hele böyle bir şey yapmam imkansız.

Son olay bardağı taşıran son damla oldu...
Hayatımda annemden önemli hiç kimse yok.Bunu anlatmam imkansız,zaten anlatsam da eksik kalır.
12 yıldır hep üç kişi başardık her şeyi.Mutlu olduk,sıkıntılı olduk ama genelde mutluyduk.Eğlenceliydik birlikte.
Annem her işini kendi yaptı,kimseye eyvallah etmedi,ettirmedi.Her zaman çok zeki,çok yönlü,neşeli,kendini ifade etmede sıkıntı çekmeyen biri oldu.
Fedakardı.Aynı anda aynı şeyi giymek istesek hemen bana uzatırdı.Cebinde kalan son parayı verirdi.Hastalandığımda babamın yanımda olduğunu hatırlamıyorum;bunu hep annem yapardı.Geceleri kalkıp kalkıp ilaç içirirdi bana.
Ve biz böyle güzel bir düzende giderken kimsenin ama hiç kimsenin,hele hele babamın anneme hakaret etmeye hakkı yok.Ettirmem.Ben annem için dünyayı karşıma alırım.Ben bugün böyle bir kişiliğe,düşünceye,dünya malını önemsemeyen bi fikre sahipsem hepsi annem sayesindedir.Yani siz beni ne kadar seviyorsanız,bunun mimarı annemdir.Sevgilimin bende gördüğü annemin özüdür.Arkadaşlarımın sevgisi annemin bana bahşettiği sevgidir.
O yüzden babamın almış olduğu bir araba annemden değerli değil.
Onun o aldığı ve durmadan fiyatını yüzüme bağırdığı arabayı istemiyorum.Anneme bu yüzden ağır hakaretler etmesini kaldıramıyorum.Telefonu bu yüzden yüzüne kapattığım için beni suçlayıp suçlamamasıyla,yada duygu sömürüsü yapıp araya bin tane insan sokmasıyla ilgilenmiyorum.
Hassas noktamdan vurdu.Geri dönüşü yok artık.Benim ailemden hiç kimse bu lafları hak etmiyor.
Arabası ona kalsın,almıyorum.
Kendisiyle de artık ayda bir kere görüşmeyi layık görüyorum.
Acımıyorum.