29 Eki 2012

En tuhaf bayram.

Sabah gözümü açtığımdan beri haberleri takip ediyordum.
Hükümet Ankara'da yürüyüşü yasaklamış,gelen arabaları durdurur olmuştu.
Ne olursa olsun ülkeme inancım tam.O bariyerler aşılıcak,örümcek beyinlilerin dedikleri yapılmayacaktı!
Televizyon da gerçekten enteresan bi dünya.Tüm ana kanallarda kadın programları var,sadece NTV ve CNN de kutlamalar gösteriliyor.
Hemen Hürriyet'in sitesini açtım.Zaten her sabahki rutinim Hürriyet okumak.Haberler çok iç açıcı değil ama umutlu.İnsanlar sabah erkenden meydanlara koşmuş,ne güzel.Ankara'da da koşmuşlar.Süper.
Zaman ilerledikçe daha da çok bakar oldum neler olup bittiğine.Bir baktım pir baktım ama.Çenem titremeye başladı.Nasıl küfrettiğimi bi ben bilirim.Bir hışım odaya geldim ve anneme saydım içimdekileri:"Böyle şey olur mu ya?Nasıl bi ülke olduk biz?Adam türk bayrağı açtığı için dayak yiyor,polisler biber gazı sıkıyor,cop kullanıyor.Sanki memleketi soyduk anasını satayım!Elin puştları dağlardan inip gösteri yapınca ses çıkaran yok tabi!Allah kahretsin ya,ülkenin geldiği duruma bak.Atatürk yaşasa kahrından,utancından ölürdü.Yazıklar olsun!"
Sonra biraz daha zaman geçti.Haberlere bi baktım,"Ankara'da bariyerler aşıldı" yazıyor!Oh be dedim,oh.Yine de bir şeyler değişebilir bu ülkede demekki.
Rhiannon 30 ağustosta bana şöyle demişti:"Sizin siyasi durumunuz çok enteresan.Siz Atatürk'ü çok seviyorsunuz,hükümet sevmiyor,unutmanızı istiyor"
"Öyle ama biz onu asla unutmayız" dedim.
Öyle olacağına inancım tam.
Akşam FSM'deki cumhuriyet yürüyüşüne gittim.O kadar çok insan vardı ki,gurur duydum.Metrodaki bütün insanlar FSM durağında indi,bayraklarına sarınıp koşa koşa meydana gitti.Bayıldım."Atatürk'ün Askerleriyiz" sloganını hep beraber,tüm içtenliğimizle söyledik.Ve sonunda olaysız dağıldık.
İnsanları yormanın ne alemi vardı?Polisi,sivili mahvetmenin?Mis gibi yürüyüp gelicekti insanlar.

Belki hükümet bugünden sonra ayağını denk alır.Türk ulusunun her daim atasına sahip çıkacağını,onu unutamayacağını anlar...
Her şey için bugün bir kez daha teşekkür ettim Atatürk'e.
Bir dua geçiverdi içimden.

24 Eki 2012

Ben tastamam bu iki fotoğrafım!

Bir tarafım "Bana ne!" diyen kız çocuğu,
Diğer tarafım,ellerinde çiçeklerle gülen hayat dolu kız...
Bundan daha doğru iki fotoğraf bulamazdım herhalde.

22 Eki 2012

Depresyondayım.Unutuldum.Aldatıldım.

Kendime bi elbise örücem.Boyumdan 5-10 santim uzun olacak.Boğazlı olacak,çünkü böyle bir "depresyon elbisesi" gördüm.Boğazını kafamdan çıkarmadan,zorlana zorlana mandalina yiyeceğim."Babam ve Oğlum" oynayacak televizyonda,ya da "Canım Kardeşim",ya da "Dönüş".
Halbuki kızlar bize doğum günü yaptığında depresyonun bir ayağı kalktı gibi hissetmiştim.Çok eğlendik,fena dağıttık,fena güldük.Güzel güzel dilek balonları uçurdum.Şendim.
Fakat mevsimsel midir nedir,bi halsizlik var üstümde,sormayın.
Ya da hayatımın en anlamsız dönemi diye olabilir.
Bana sürekli "Bunu atlatmanın yolu aşık olmaktan geçiyo" diyolar.Olabilir.Ama ben bu yolu tercih etmeyenlerdenim.Tenk yu so maç.Yu ar so kaynd.Tenk yu egeyn.

Beni bu sıkıntıların içinden çıkaran iki şey:Arkadaşlarım ve Ahmet Hamdi Tanpınar.
Evet yanlış duymadınız!"Saatleri Ayarlama Enstitüsü"yle beni benden aldı.
İleride bir gün bir saatim olursa,içine bir cümle yazdırma isteği uyandırdı.Altını çizip çizip durdum yazdıklarının.
Dayanamicam,cümleyi yazıyorum:"İyi ayarlanmış bir saat,bir saniyeyi bile ziyan etmez".Sembolik.İnsanlar için de geçerli.Hemen yanına yıldızı çakıverdim.
Öyle yani.Ayy ben kendimden sıkılıyorum,siz kimbilir okurken neler sayıyosunuz bana.
Neyse.Ben güzel bi hırka buldum,sarınayım bari azıcık.
Emo kids aloooone olayım hasghagdhsdg hadi byby:)

18 Eki 2012

Yalnız kalsam...

Uzun sürmezdi kesin.Maksimum üç günde sıkılırdım.
İstanbul'da tek başıma yaşayacağım bir evin hayalini kuruyorum.Bir yanda büyük lambalar,pikap ve balıklar olucak.Her yandan arkadaşlarımla çekindiğim fotoğraflar sarkıcak.Bursa'daki bütün arkadaşlarım,İstanbul'da da bir evleri olduğunu bilicek.O sıcaklığı vericek.
Sabahları apar topar işe gidicem.Canım istediğinde film izlicem.İstemezse de yemek yapıcam.Sadece kendime.
Sonra arkadaşlarımı toplayıp bide onlara yediricem.Beraber gezicez,fotoğraf çekicez.En sevdiklerimle balık tutucaz.
Tek başıma mısır çarşısını bir baştan bir başa dolaşıp,esnafla pazarlık yapıcam.Hayatta en çok keyif aldığım şeylerden biri pazarlık yapmak.En makul fiyata en güzel şeyi almak.
Kar yağarken hırkama sarınıp çay içicem.
Alışveriş yapıcam,yeni yerler keşfedicem.
Arkadaşlarım gelicek,gezdiricem,sabahlara kadar oturup konuşucaz.
Sevgilim olmayacak.Canım istediğinde istediğim yere gidebilicem.
Mutlu olucam yine.
Ne güzel hayaller.
Umarım bir gün olucaklar.

14 Eki 2012

Happy birthday banaaa!

İnsanlar beni ağlatmaya yemin etmiş gibiydi.
Halbuki farkında değildim.Bu sene kızlardan 1 fire vermiştik:Tuğçe.İzmir'deydi ve bu yüzden doğum günümüzü bir hafta sonra kutlayacaklardı...

 12 Ekimde saatler 23:55 i gösterdiğinde,kim milyoner olmak ister yarışmasında Einstein'in izafiyet teorisiyle alakalı bir sorunun cevabını düşünüyordum.Çok merak ediyordum.Tam o sırada kapı açıldı ve kafalarında kartondan,üzerinde İpek-Hazal iyi ki doğdunuz yazan şapkalar, ellerinde sizi çok seviyoruz yazan pankartlarla ve ve tabiki pastayla altın kızlar içeri girdi!
Ağzım yavaş yavaş açıldı galiba.Tam bi şok anı.Atlatmaya çalışırken,"Bu gece burda kalıyoruz" diyerek çok mutlu ettiler.
Tuğçe tee İzmirlerden telefon bağlantısıyla katıldı."Yetti artık bu gurbetlik" diye söylendi.ahsajkshdsj:)
O gece çektiğimiz videoları izleyenler,muhtemelen zeka yaşımızın 11 olduğu konusunda hemfikir olurlar.Gangnam style şarkısında ip gibi dizilip,kendi halinde dans eden manyaklardık.Valla apartman ayağa kalktı ama sağolsunlar bişi demediler.Diyemezler zaten.Biz alt kattakilerin manyak köpeklerini,üst kattakilerin oğlu manyak Utku'nun müthiş repertuarını çekiyoruz ya!Allah Allah!

Doğum günü sabahında ise pasta kursuna gittim.Çok eğlenceli geçti her zamanki gibi.Herkes doğum günümüzü kutladı.Bu arada bol bol telefon,mesaj aldım.Bütün gün mütemadiyen,"Çok teşekkür ederim"-"Çok mutlu oldum"-"Ben de seni çok seviyorum" cümlelerini kullanmak,"İyi ki"leri sıkça duymak,gözlerin dolması,yüzün gülmesi gibi güzellikler yaşadım.Çok sevenim varmış,bilmiyordum.Sağolsunlar,Var olsunlar!
Kurstan çıkınca da şahane Esin ablacım ve annemin katkılarıyla bir bara müzik dinlemeye gittik.Çok eğlenceli geçti,bayıla bayıla oynadım.
Bu arada "Kutlu Hazal Haftası" 1 hafta sürcekmiş.Babam bile bunun böyle olduğunu bildiğinden,"Tamam kızım,zaten hep 1 hafta sürüyo,telafi ederiz" dedi.Bugün arkadaşım Berşem,elleriyle pasta hazırlamış,çat kapı geldi.Bir muhabbet bir muhabbet.Canım benim.Çok sevdiğim,hep olsun dediğim insanlardan biridir.
Böylelikle doğum günümün sadece iki gününü yazmış oldum,kalan beş günü de yavaş yavaş yazarım,daha kızların yapacakları varmış:)



Hediyeler konusuna gelince...
Babam zaten mont ve çizme almıştı,anneme de dünya dolusu kazak aldırmıştım.O yüzden ekstra istemedim.Daha ne olsun la!
Zeynepten bir kazak,Ayçadan bir pantolon,Berşem'den pasta,Esin abladan makyaj malzemeleri var.Ay ne isteyeyim Allahtan daha!
Sadece böyle güzel insanlara sahip olmak bile nimet!
Gece yatmadan önce bir kez daha şükrettim.
Çok teşekkürler.İyi ki varsınız,sizi çok seviyorum...

                            
 
 

12 Eki 2012

İyi ki doğdum,gördün mü 23 oldum!

Bugün benim doğum günüm a dostlaaaaaaaarrr!
Hala 17 gibi hissetsem de 23 oldum:)
Gün,dün geceden itibaren şahane başladı;bu sene de "Kutlu Hazal Haftası" en az 1 hafta devam etsin falan istiyorum.
Son olarak,okuyunca çok beğendiğim bir cümleyle veda ediyorum:"Bugün benim doğum günüm,hem yastayım hem pastayım!"
Bayyyyyy:)

11 Eki 2012

Kısa kısa.-2 ya da 3-

Kitapçıda çalan Jehan Barbur,insana müjde gibi.

Yazmadan önce hiçbir taslak oluşturmam.Kelimeler kendi başlarına ilerler,ben sonunda durmak zorunda kalırım.

Görsel hafızaya sahibim.Pazarı baştan başa dolaşıp,"Yerde sepeti olan adamın yanındaki domatesçi" gibi bi saptama yapabilirim.

Zeki biri değilim.Sadece duygusal zekamın yüksek olduğuna dair bi inancım var.

En çok,yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.

Kışa dair bi adaptasyon sorunu yaşamıyorum.Ellerim cebimde gezmek,üşümek falan,bunlar benim sevdiğim şeyler.

Elif Şafak'tan çok sıkıldım.Bu ara modum,Ahmet Hamdi Tanpınar.

Bazı şeyleri ertelememek lazım.Zamanında yapmayınca,karşıdaki kişinin kalbini daha kuvvetli şekilde kırmak "kuvvetle muhtemel"dir.

Evet,çayı sevmeyen insanlarda kesin bi acayiplik çıkıyo.

Bu ara her şey ağır çekimde ilerliyor.

Şarkıya başlar başlamaz,"Detone oldu olacak" endişesiyle dinlediğim insanlar var.

Sırf,"HerkeZe teşekkürler" diyeceğine emin olduğum için doğum gününü kutlamadığım insanlar var.

İlgimi çekmeyen kitapları okumuyor,hakkında konuşulan şeyleri dinlemiyorum.Bkz:siyaset.

Birisi mütemadiyen Facebook şifremi değiştiriyor.Bu işin,endopilazmik retikuluma kadar yolu var.Savaşsa savaş,kansa kan arkadaşım.Göze göz,dişe diş.

Zeynep,"Bu aralar çok kısa yazıyosun" diyor.Uzun uzun anlatmıyorum ki uzun yazayım!

Kızlar doğumgünümüz için bi boklar çeviriyolar ama dur bakalım.Herkeste saklamaya çalıştıkları bi sırıtış,"O suratlarınızı görücem" imaları.
Meraklandım lan.
Hadi bakalım.

10 Eki 2012

Belki bir gün

"Ben bir başıma onlardan uzağım,
 Hep birlikte onlar benden uzak.
 Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak.
 Ben de kendi kendimle konuşuyorum." diyeceğim, uzak bir memleketin bir köşesinde.
Nazım gibi,bir başımayken.
Tek fark:Ben bundan bahtiyar olacağım...


8 Eki 2012

Nefes aldım,geldim.

Evvet,yeniden karşınızdayım!

Buralardan gitmeden evvel sanki,her gün her saat bir el boğazımı sıkıyordu.Nefes alamıyordum bu şehirde...Keşmekeş,berbat gündem,kalabalık beni boğuyordu.
Sonra kaybolmak istedim.Elim yazmaya gitmedi.Canım bişi yemek bile istemedi.Fenaydım.Ruhsuz,huzursuzdum.
Beni işte tüm bunlardan kurtaran,yurtdışına gitmek oldu.
Gidince sanki,nefes almamda bana yardım eden bütün damarlarım açıldı.Kalbimin ritmi hızlandı,ruhum sakinleşti.Gözlerim daha iyi görür,kulaklarım daha iyi duyar oldu.
İngilizce konuştum.Yeni bir dilde konuşmak,bana ve beynime çok iyi geldi.Özellikle ingilizce konuşmak,türkçe açıklama yapmak;Elif Şafak'ın kullanmaktan bıkmadığı "İki dil arasında seyahat etmek" beni mükemmel bi insan yaptı.İçten güldüm."Bu ıhlamur mu?" diye sorduğum,beni anlayamayan kasiyerin,yalandan hapşurup "İşte bu" demesine bile güldüm.Birbirimizi daha önce hiç görmemiş olsak da,arada binlerce kilometre mesafe olsa da;"dünya üzerinde seçtiğiniz herhangi bir insanla 5 doğru nokta üzerinden giderek tanıdık çıkabilirsiniz" felsefesinin doğruluğunu,girdiğim bir mağazadaki İtalyan kızla konuşurken "Bi arkadaşım 2 hafta önce Antep'e gitmişti" demesinden anladım.
İtalyan modasının en çok erkeklere çalıştığını,hepsinin acayip karizmatik olduğunu ama kızlarının da bir o kadar çirkin olduğunu,
Fransızların bilmelerine rağmen asla ama asla ingilizce konuşma taraftarı olmadığını,
Chou Chou diye yol üstünde sattıkları fıstıklı balın ne olduğunu sorduğumda "Sex bomb...viagra...have a good night" diyen adama biraz mahcup ama kahkahalarla gülerken-aynı zamanda "tövbe tövbe" derken,"sen beni anladın" demesini,
Anneannesi İstanbul'da doğan ve Ermeni olduğunu söyleyen satıcının polemik yaratmak için yer aradığını ama "Öyle mi,ne güzel" diye geçiştirdiğimi,
Risotto,kabaklı börek,makarna ve dondurma yerken kendimden geçtiğimi,
İtalyan zannettiğim dünyalar güzeli bir erkeğin Türk çıktığını..."Manken değilim" dediğini...Herkesin 3 gün boyunca bu muhteşem güzellikten ve farkında olmadan onu ağzım açık izlediğimden bahsettiğini,
Kahvaltının her yerde tek kelimeyle BERBAT olduğunu,kendimi "Kahvaltıda da meyveli yoğurt mu yenirmiş?" diye konuşurken yakaladığımı,
Açık açık politika konuşulabilen yerin malesef yurtdışı olduğunu,kimse konuştuğundan bi nane anlamadığı için dilediğince konuşmanın kişiye bağlı olduğunu,
Türk kızlarının Avrupa'dakilerden daha güzel ama dekolteye daha çok düşkün olduğunu,
Sokak müzisyenlerinin etrafında toplanan kalabalığa karıştığımı,süper çaldıklarını,birbirini tanımayan bir kadın ve amcanın karşılıklı oynadığını,dans ettiğimiz sırada "Müziğin vatanı yok" cümlesinin içimden geçiverdiğini,
Gördüm.Anladım.Geldim.
Belki bir gün fotoğrafları da atarım.