8 Eki 2012

Nefes aldım,geldim.

Evvet,yeniden karşınızdayım!

Buralardan gitmeden evvel sanki,her gün her saat bir el boğazımı sıkıyordu.Nefes alamıyordum bu şehirde...Keşmekeş,berbat gündem,kalabalık beni boğuyordu.
Sonra kaybolmak istedim.Elim yazmaya gitmedi.Canım bişi yemek bile istemedi.Fenaydım.Ruhsuz,huzursuzdum.
Beni işte tüm bunlardan kurtaran,yurtdışına gitmek oldu.
Gidince sanki,nefes almamda bana yardım eden bütün damarlarım açıldı.Kalbimin ritmi hızlandı,ruhum sakinleşti.Gözlerim daha iyi görür,kulaklarım daha iyi duyar oldu.
İngilizce konuştum.Yeni bir dilde konuşmak,bana ve beynime çok iyi geldi.Özellikle ingilizce konuşmak,türkçe açıklama yapmak;Elif Şafak'ın kullanmaktan bıkmadığı "İki dil arasında seyahat etmek" beni mükemmel bi insan yaptı.İçten güldüm."Bu ıhlamur mu?" diye sorduğum,beni anlayamayan kasiyerin,yalandan hapşurup "İşte bu" demesine bile güldüm.Birbirimizi daha önce hiç görmemiş olsak da,arada binlerce kilometre mesafe olsa da;"dünya üzerinde seçtiğiniz herhangi bir insanla 5 doğru nokta üzerinden giderek tanıdık çıkabilirsiniz" felsefesinin doğruluğunu,girdiğim bir mağazadaki İtalyan kızla konuşurken "Bi arkadaşım 2 hafta önce Antep'e gitmişti" demesinden anladım.
İtalyan modasının en çok erkeklere çalıştığını,hepsinin acayip karizmatik olduğunu ama kızlarının da bir o kadar çirkin olduğunu,
Fransızların bilmelerine rağmen asla ama asla ingilizce konuşma taraftarı olmadığını,
Chou Chou diye yol üstünde sattıkları fıstıklı balın ne olduğunu sorduğumda "Sex bomb...viagra...have a good night" diyen adama biraz mahcup ama kahkahalarla gülerken-aynı zamanda "tövbe tövbe" derken,"sen beni anladın" demesini,
Anneannesi İstanbul'da doğan ve Ermeni olduğunu söyleyen satıcının polemik yaratmak için yer aradığını ama "Öyle mi,ne güzel" diye geçiştirdiğimi,
Risotto,kabaklı börek,makarna ve dondurma yerken kendimden geçtiğimi,
İtalyan zannettiğim dünyalar güzeli bir erkeğin Türk çıktığını..."Manken değilim" dediğini...Herkesin 3 gün boyunca bu muhteşem güzellikten ve farkında olmadan onu ağzım açık izlediğimden bahsettiğini,
Kahvaltının her yerde tek kelimeyle BERBAT olduğunu,kendimi "Kahvaltıda da meyveli yoğurt mu yenirmiş?" diye konuşurken yakaladığımı,
Açık açık politika konuşulabilen yerin malesef yurtdışı olduğunu,kimse konuştuğundan bi nane anlamadığı için dilediğince konuşmanın kişiye bağlı olduğunu,
Türk kızlarının Avrupa'dakilerden daha güzel ama dekolteye daha çok düşkün olduğunu,
Sokak müzisyenlerinin etrafında toplanan kalabalığa karıştığımı,süper çaldıklarını,birbirini tanımayan bir kadın ve amcanın karşılıklı oynadığını,dans ettiğimiz sırada "Müziğin vatanı yok" cümlesinin içimden geçiverdiğini,
Gördüm.Anladım.Geldim.
Belki bir gün fotoğrafları da atarım.

3 yorum:

  1. Bayıldım hazal'ım ne guzel kalem almıssın. Özendirdin canım resımlerı gördukden sonra bır de bu yazıyı okuyunca planlarımın arasına yurtdısına gitmeyı eklıyorum:) Gerci planlarım arasında vardı yurtdısına gıtmek ama ıs hayatında dusunuyordum böyle guzel anlatımlarda öne cekmem gerektıgını anladım :))
    yazan:GULEN YUZ :))

    YanıtlaSil
  2. Ben o gülen yüzü yerim!:)

    YanıtlaSil