31 May 2011

özlenen şeyler

***Küçükken Kumlada,annemler geceyarısında balkonda otururken biz içerde yatardık.Esen rüzgar,annemlerin kısık sesle konuşmaları ve cırcır böceklerinin sesi,yürüyen insanların ayak sesleriyle uyurdum.Mutluydum.

***Küçükken eski evimizde balkonun terası bana çok büyük gelirdi.Orada paten kayardım.Karşıki dağın üstündeki bir binada kocaman "75.YIL" yazardı,o ne binası hala bilmem...Merak ederim.

***Küçükken eski evimiz dubleksti,çıktığım merdivenler de ses çıkarırdı.O sese bi melodi yapmıştım.Hala da söylerim bazen,hatırladıkça.

***Uzun geçen kıştan sonra,kumlara uzanıp da denizin sesini duymak,denize ilk defa atlamak,mavi mavi gökyüzüne bakmak...Akşam da sahilde yürümek.Özledim.

***Sedefle anneannelerimizin evinden düzayak çıkılan ortak bahçede "Gece" yapardık.Gece oldu mu herkes evden bir şeyler alırdı,bahçedeki kilimin üstüne oturur,saatlerce güler eğlenirdik.Kimse de susun artık demezdi.Çokça karpuz yerdik.

***Bugün,uzun zamandan beri ilk defa lisemi özledim.Herkes birbirine takılırdı,kahkahalarla gülerdik.Kalemi mikrofon yapardım.

***Biz küçükken bazen annem bize halı yıkatırdı.Yada ben yıkadığımı zannederdim.Birbirimizle su savaşı yapardık,enerji bitmez,bir de evin içinde koşturduktan sonra yığılırdım bi kenara.

***Deli gibi sıcak olan yaz gecelerinde evinin balkonu büyük olan birinde kalmayı,onun pijamalarını giymeyi;meyve,çerez yerken deliler gibi gülmeyi hatta bir şarkı bile söylemeyi,bazen bir anıda gözlerimin dolmasını,sonra da huzur içinde uyumayı seviyorum.Bence hayatın en özel anı,bir balkonda "sefa" yapmak.Hele ki kızlar arasındaysa...
Tadından yenmez.Ben hep özlerim.

***Her bahar Botanikte bisiklet sürmeyi,çimlere basmayı,çiçek toplamayı ve birini kulağımın arkasına takmayı...Kısaca "Bahar Rutinleri"mi...Seviyorum.
He bide Ezginin Günlüğü dinlemeyi...

Özlerim böyle.Çok sık olmasa da.

28 May 2011

Depresyondayım (Göksel)



Günlerdir evden çıkmadım...
Havalar berbat...
Bir kedim bile yok...
Dersler yığın oldu....
Depresyon mod on!

26 May 2011

naber?-napalım,iş.güç

Efendim bilen bilir,uzun zamandır çalışmak istiyorum ve bunun için her yere başvuruyorum.
Kariyer net en çok ziyaret ettiğim sitelerden biri oldu.Bütün büyük firmalara,yada part time ilanlara başvuruyorum.
Şu alışveriş merkezlerindeki mağazalarda form dolduruyorum.Kasiyerlik yada satış görevlisi olabilmek için.
Bunların hepsini uzun zaman önce yaptım ki,yazın staj yapana kadar en azından biraz çalışıp para kazanayım.
Geçenlerde okuldaydım,o alışveriş zincirinden bir mağaza sorumlusu aradı.Mülakata çağırdı,gittim.
Bana göre başarılı geçti fakat alınmayacağımı anlamıştım;çünkü amacımın para kazanmak olduğundan,aslında öyle modayla çok iç içe olmadığımdan bahsettim.Onlar ise orada kariyer yapma hevesinde birini arıyorlarmış,anladım.
Daha iyi oldu dedim.
Neden para kazanmak istediğime gelince;para biriktirip altına çevirmek için.İki yıldır para biriktiriyorum zaten ama çalışırsam,kazandığım
paraya hiç dokunmam,olduğu gibi altına yatırırım diye düşündüm.Bunu da ilerde bigün master yaparsam yada üçüncü bir dil öğrenirsem,kimseden bir şey istememek için yapıyorum.En azından kenara para atmak kadar güzel bişi yok...

Bu arada bir bankanın staj mülakatına gittim.Testlerden geçtim,direkt mülakatta bulundum.Henüz haber gelmedi,iyi yada kötü sonuç bildirilecek.Fakat istemediğimi fark ettim;çünkü mülakatta bana "Senin bölümündeki bir insanı mutlu eder mi bizim işimiz,emin değilim.Bir araştır bakalım" dedi bölge müdürü kadın.Onun dışında alınacağım ümidini taşıyorum ama pek istemiyorum.
Bu arada başka şeyler oldu.
SGKya aylar önce yaptığım başvuru kabul edildi.Gittim."İstediğiniz zaman gelin" dediler.O bir kenarda duruyor,belli bir tarihte olmadığı için ne zaman gidersem yapabilicem.Cepte staj-1.

Daha önceki yazılarımdan birinde,Bursadaki büyük bir gazetede çalışan bir yazardan bahsetmiştim "irtibata geçtim" diye.Mayıs ayında staj ayarlayacak bana demiştim.Heh işte onunla yine irtibata geçtim.Bana çok güzel bir yanıt vermiş.Evime çok çok yakın bir yerde,yürüme mesafesinde bir DHA var.Hürriyet,posta ve milliyet gazeteleriyle çalışıyor.Benden bahsetmiş ordakilere,gidip konuşmamı istedi.
Havalara uçtum.Evet bildiğin uçtum yani.Hemen ertesi gün gittim,konuştum ve haziran sonu için anlaştık!
Küçüklüğümden beri en büyük isteğim gazeteci olmaktı.Eğer sınava girdiğimiz sene katsayılarda problem olmasaydı,gazetecilik tercih edecektim ki sınavdan da hatrı sayılır ölçüde yüksek bir sözel puanı çıkarmıştım.İçim çok yanmıştır bu konuya ama olsun kendi bölümüm de bana göre.En azından insan sevmeyi gerektiriyor en başta...

Gördüğümüz üzre bu yaz programı şöyle:Haziran sonunda dha stajı,eğer mecalim kalırsa sgk stajı.Bu arada bikaç anketörlük işi çıktı hiç beklenmedik şekilde okulumuzda,kısa süreli,onu da yapıcam kısmetse.Bak bunu söylemeyi unutmuşum!E zaten kasiyerlik olayı olmadı,bari anketörlük olsun.Maksat para kazanalım:)
4.sınıfta ise bakıcaz,plan yapıyorum yine ama ne kadar tutar bilmem.
Zaman göstericek.
Bana şans dileyin...

23 May 2011

farkındayım...farkındayım...

Dün gece uyumadan evvel bir bardak su içmek gailesiyle mutfağa gittim ve halının üzerinde onu gördüm...
Kocaman bir karafatma...
Apartmanımızın en alt katında,nedeni bilinmez şekilde çöp biriktiriyorlar.Herkes yöneticiye gidip söyleniyor ama nafile.Böcekler çoğaldı bile...
Böylece kapının altından karafatma girişine şahit oluyoruz biz de.(bizzat yaşadığım bişeydir)
Eve her türlü böcek ilacını yerleştirdik,sıktık.Temizlendiler ama ayda bi kere bi tane falan çıkıyo.Biz öldürüyoruz,onlar geliyo.

Dikildim böceğin başına.Aramızda şöyle bir diyalog geçti:
"Eh be güzelim,eh be böcek!Ben şimdi gecenin on ikisinde seni nasıl öldürebilirim söyler misin?Hayır dokunamamak,tiksinmek değil mesele ama günah denen bişey var di mi?"
Bu arada hemen bir peçete aldım,hafifçe sıkıştırdım ve pencereden dışarı attım kendisini.
Olay bitti böylece...
************************

Bugün neden korkmadığımı merak ettim.Neden çığlığı basmadım acaba?
Sonra bir baktım,ben aslında inanılmaz kayıtsızım bu tip durumlara...
Yakın çevrem bilir:Kolay kolay acımaz benim canım,çok ağrım olsa da söylenmem mesela;her şeyden çabucak tiksinmem,böceklerden iğrenmem,"öff ya niye böyle oldu???" diye vızırdamam,üstüme bir şey dökülürse ağlamam,zira bir tırnağım kırıldı diye diğer dokuz tanesine de kıymam,çok sinirlendiğimde bile koşarak ağlamam yada bir şey fırlatmam,her şeye kolay kolay şaşırmam,insanlara laf sokmak için kendimi yormam-genelde susmayı tercih ederim,herkesin çok beğendiği bir filme karşı genelde kayıtsız kalırım mesela;benim sadece gördüğüm iğrenç şeylere midem bulanır,görmediklerimle ilgilenmem.
Bugün baktım da,ya bunun adı "güçlülük"-"dayanıklılık",yada "umursamazlık"-"sorumsuzluk".
Bilemem...
Geçenlerde rahmetli Uzay Heparının bir röportajını okudum.Cümle aynen şöyleydi:"
"Genel bir sorumsuzluğum var hayata karşı.Tek sorumluluğum piyano,müzik."
Bilmem ki bu sorumsuzluk mudur?
Fakat iyi bir şey değil sanırım...Farkındayım...Farkındayım...

22 May 2011

son moda!





Bebek arabası sürmek...Üstüme tanımam aaa lütfen!


20 May 2011

biraz deniz biraz uyku/bütün isteğim buydu

Gözlerimin önüne geliyor:
Sabah kalkarsın.Hava henüz serindir.Nerde olduğumun önemi yok.
Önce biraz miskinlik yaparsın,sonraysa kahvaltı.Güle oynaya ama.
Sonra gazete alırsın yada bir boy yürüyüşe çıkarsın.Güzelsindir.Mutlusundur.
Bi kahve içersin.Nasıl da güzel tadı var.Kapatırsın bitirince,tutarsın birini kolundan:"Amannnn salla bişeyler" diye tutturursun.
Saatler ilerler,öğle yemeği var sırada.Yada yok,çünkü hava çok sıcak.Deniz lazım.Kum güneş.
Hemen hazırlanırsın.Çantan ağzına kadar dolu:Üzerine yatıp güneşlenebilmen için bir havlu,denizden çıktıktan sonra kurulanabilmen için bir havlu,güneş kremi,güneş koruyucu krem,dergi,kitap,serin serin meyve ve su.
Denize girersin.Dalar dalar çıkarsın.Hele daldıktan sonra su yüzüne çıkarken gökyüzüne bakmaya bayılırsın;çünkü o dakikada hep şükredersin.
Sana göre dünyanın en güzel yeri denizin yanıdır.
Güneş batmaya yakın kumsal boşalır.Uzanır bakarsın.Yine bir şükür geçer içinden.
Ayakların kumludur,kitabın kumludur ve güneş kremi kokar.Saçların kıvır kıvır olmuştur;uyduruk bir topuz yaparsın.
Hiç yanmadım sanarsın ya,yanmışsındır aslında.Eve yada o otel odasına gidip duş aldıktan sonra çıktığın an anlarsın.Havlun beyaz,sen siyahsın."Ohaaa amma yanmışsın" derler.Sen o sırada saçlarını kurularsın...
Giyinir kuşanırsın.Sen zaten sadece ve hep banyodan sonra bir kere saçlarını tararsın.
En sevdiğin anlardan biri daha gelir o sırada:Havluları asarsın.O kavurucu sıcak,yerini rüzgara bırakmıştır.Saçlarının suyu omuzunu ıslatır.Boşverirsin.
Balkona oturursun,susarsın.O an susma zamanıdır.Rüzgar eserrrrr,saçlarını öperrr sen batan güneşe bakarsın.
Burnuna güneş kreminin kokusu gelir...
Bir de akşama "Son Sardunyalar" şarkısı:

"Ah o yazlık sinemalar,
Kapı önü akşamları,
Saksıda son sardunyalar,
Avluda el yazmaları..."

Bu yaz bunlardan mahrum kalıcam.
Çok özlicem.

18 May 2011

kırk yıl izlesem yine gülerim



Doğum günü videosu hazırlamaya çalışıyoruz.


Hazırladığımız dörtlüğü söylemeyi unuttum.


Yüz ifademe ömür boyu gülebilirim.

15 May 2011

kütahyadan bildiriyorum

Aslında bildirmiyorum.Çünkü Bursaya döndüm.

Yine ani bir plan yaparak gittim aslında.


Bizim üniversitenin manyak rektörü şenliklere izin vermedi bu sene.Haliyle insanlarda bi moral bozukluğu,halsizlik falan...Tahmin edersiniz ki.Halbuki bu sene bizim kızlar şenliklere gelecekti,öyle konuşmuştuk.

Bizim şenlik başka bahara kalınca Zeynep bizi Kütahyaya şenliklere çağırdı.Kırar mıyım?Kırmam.



Çok güzel üç gün geçirdik.Onlara Yusuf Güney,Grup Mecaz ve Nil Karaibrahimgil geldi.Hepsi iyiydi,göbek atmalar,gerdan kırmalar eşliğinde eğlendik.Sadece havanın azizliğine uğradık biraz,onun dışında bir problem yoktu.

Zeynepin de ev arkadaşları kendisi gibi çok komik.Hele sevgilileri var ya,aman Allahım resmen "doğal komik".Gak dese güldüm,guk dese güldüm.

Çok tatlılar.Kalan vaktimizi de kuş kadar Kütahyayı gezerek,Zeynepin dersine giderek-ki harika bir okulları var,saray diye yutturulur rahatlıkla-,hediyeler alarak ve Kemal Kılıçdaroğlu mitingini alkışlayarak geçirdik(Hayır ben hastası değilim,kızlar bayılıyolardı diye şeettim)

Bu da Kütahyadan bi fotoğraf.Ben-Zeynep ve chp bayrakları.

Anı kalsın diye.



7 May 2011

deniz koydum adını




Eylülün kardeşinin adı Adil Deniz oldu,ben yazmayı unuttum.En son "Yeni doğan+Eylül" başlığıyla doğduğu günki fotoğrafını eklemiştim.

Aradan iki buçuk ay geçti,ne zaman görmeye gitsem biraz daha büyümüş maviş maviş bakan bi bebekle karşılaşıyorum.

Bu da bugünden.Tam 6 kiloluk 2,5 aylık Denizcik karşınızda!

Bir de güzel kokuyo ki koca kafalı,balık gibi valla öp öp doyamadım salağı.

Seviyorum!


6 May 2011

bazen

An oluyor hiç kimseyle konuşmak istemiyorum.
An oluyor saatlerce anlatmak istiyorum-nefes almadan ama-,istiyorum ki karşımdaki insan hhhiiiçç sıkılmasın,ben döküleyim istediğim kadar.
An oluyor,evde bir başıma kalmak istiyorum.İçimdeki varoş kadını ortaya çıksın mesela; sadece evlilik programları izlemek,ekmek arası yapmak,"ohaaa çocuk çok yakışıklı,ne işi var ki orda,bağlansam mı yayına?" diye düşünürken saçlarımın yağlı kalmasını diliyorum.
An oluyor,ev o kadar kalabalık o kadar kalabalık olsun istiyorum ki,gitmek isteyenlere sarılıp "Gitme nolur gitme" diye feryat edeyim...
An oluyor,bugün bir blogta okuduğum gibi "Bir kavga görüyorum,içinde sadece ben varım" ruh halimin tamamen dinmesini ve yine kafamdan asla ama asla gitmeyen seslerin aynı anda susmasını istiyorum.
An oluyor,içimde birden fazla kişilik barındırdığıma olan yüzde yüz inancım sıfırlansın ve tek bir kişiliğim olsun istiyorum.
An oluyor,ben hiç eve girmek istemiyorum.
An oluyor,evden çıkmak istemiyorum.
An oluyor,"keşke hava burcu olmasaydım" diyorum.
An oluyor,"yok beee süper bi burcum var" diyorum.

Ve bazen,bunların hepsi birarada olmasaydı ben ben olamazdım diyorum.
Seviniyorum.

erken anneler günü yazısı

Anne,
Küçükken sorardım sana:"Babamla evlendiğinde kaç yaşındaydın?"
Aldığım cevap 22ydi.O zamanlar tabiki dünyam büyük kafam küçük olduğu için "Ne de geç evlenmiş" demiştim içimden.
Şimdi ise yaşım o yaşa çok yaklaştığı için diyorum ki "Keşke daha geç olsaydı"
Gençliğinin en güzel günlerinde aniden geliverdik yanına,hemde bir değil iki tane.Senin ilk zamanlar stresten sütün kesildi,nasıl bakacağım diye ağladın,geceleri kalktın yedirdin,uyuttun.Hatta çok komik,tam birimiz ağladık sen susturdun,tam sustu derken diğerimiz ağlamaya başladı.Anlattıkça güleriz hala.
Hayatında daha orta yaşlarda,çoğu insanın yaşamak istemeyeceği şeyler yaşadın;iki kızın vardı,hem evde üç kızdınız artık.Fakat sen aradaki hassas dengeyi çok iyi korudun anne.Hatta öyle iyi korudun ki,bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu anlattığında mantığıma yattığından olsa gerek kabul ettim,bizi karşına alıp "Siz birer bireysiniz,fikirleriniz çok önemli" dediğinde 9 yaşındaydım.Sen benim hem arkadaşım hem de annem oldun.Bunu yaşım ilerledikçe daha net görüyorum.Her geçen yıl,seninle "Bence bunu böyle yapmamalısın anne ama yinede senin fikrin tabi, daha iyi bilirsin" temalı konuşmalar yaptıkça,aramızda bozulması zor olan harika bir ilişki olduğunu düşünüyor ve şükrediyorum.

Anne,
Sen diğer annelerden çok farklısın.Her zaman her ortamda bize ayak uydurmayı bildin mesela.Arkadaşlarım bazen an oldu ki seni benden daha çok sevdi.Ağlayarak kapımıza gelip senden akıl aldılar.Buna çok seviniyorum,bu kadar sevilen bir kadına anne demek gurur verici.
Tabiki bazı yönlerimiz birbirine hiç uymuyor,sanırım o yönlerini ben çocuklarım üzerinde uygulamayacağım.Bu kızın senin kadar dokunsal,duygusal,sevecen,merhametli,dediğim dedik,tuttuğunu koparan biri değil.Ayrıca çok da inatçı,hatta ve hatta bazen çekilmez,mızmız ve itici.Buz gibi bazen.Mantığına yatmayan hiçbir fikri de kabul etmiyor,direniyor hep.Ve sen bunun farkındasın.Fakat senin kadar eğlenceli olmaya çalışıyor,insanları mutlu etmeye çabalıyor,verici davranıyor.
Buna da artık aşinasın.

Anne,
Sen beni hiçbir zaman kırmadın,kırmazsın.Canım ne isterse istesin,bilirim ki senden gelir.
Ben senin koynunda saatlerce ağlarım.Kimse senin kadar sıcak sarılamaz bana.
Ve inan sarıldığım hiç kimse senin kadar güzel kokmaz.
Kızsanda küssen de bir gülüşüme güler,hasta olduğumda uyumaz,kalkıp kalkıp ilaçlar içirirsin bana.
Ve yine bilirim ki benim nazım en çok sana geçer.
Benim sensiz kolum bacağım ocağım yok.

Dilerim Allah sana uzun ömürler versin.
Dilerim Allah seni başımdan eksik etmesin.Varlığın beni çok mutlu ediyor.
İyiki canım annemsin.Anneler günün şimdiden kutlu olsun.
Seni çok seviyorum...

3 May 2011

resmi baharı karşılama seremonisi

Çocukluğum Ptt lojmanlarında geçti benim.Çocuk nüfusunun hayli fazla olduğu bir yerdi.Şimdinin o güvenlikli siteleri falan var ya,işte o zamanlar bu lojman denilen koca koca sitelerde güvenliksiz otururduk.Saat tabiki "akşam ezanına" kadardı ama babam geliyor diye değil,standart olarak herkeste uygulandığı için.
Herkes birbirine aşinaydı,zaten içinde bir de kreşi vardı biz de oraya giderdik.Ara sıra fotoğraflara bakınca gülümserim.Güzel zamanlardı.

Basketbol sahasına koşar,çiçek toplar,top oynardık.Çok sık görülen ve baharda açan bir çiçek görüp -yani alelade-,bunu daha önce hiç görmediğimi iddia edip annemi elinden tutarak sürüklemiş ve "İşte bu!" demiştim,"Ben ona nazlı diyorum çünkü adı yok".Annem çok şaşırmıştı-aslında şaşırmış gibi yapmıştı.Şimdi o çiçeği bazen yürürken görüyorum da dokunup "Aaaa nazlııı!!!" diyorum;sırf karnıbahara benziyor diye ona da "çiçek yemeği" derdim zaten.Hala ne zaman evde karnıbahar pişse "Bugün çiçek yemeği var" der annem.

Ben küçükken çok çirkindim.("Şimdi çok güzelim" falan dememi beklemiyosunuz herhalde!)Bunu da söylemekten hiç çekinmem çünkü öyleydim,yalana sığınacak halim yok.Hiç sevilesi bir tarafım yoktu ama severlerdi ne hikmetse.Çok da zayıftım,25 kilo kadar çırpı gibi,dişleri dökülmüş,suratsız,kara kuru bişeydim.Bunun üzerine bir de dizlerim hep çürük,yara bere içinde,kabuk bağlamış halde gezerdim.Düşünüyorum da bacaklarımın şöyle sıyrıksız falan olduğu bir günü bile hatırlamıyorum.
Yaraların kabuklarını soymaya yönelik tüm sevdam o günlere dayanıyor.
Arkadaşlarım düşüp yaralandığında manevi dedeme götürürdüm,tentürdiyot falan sürerdi,"Benim dedem bilir" derdim hemen.

Geldim asıl konuya:Hıdırellez.Hayatımın en eğlenceli,en güzel seremonisiydi.Tüm site hava karardığında meydana toplanır,kocaman bir ateş yakardı,herkes o ateşin üstünden atlardı.Minnacıktım,ben bile atlardım.Dileklerimizi dilerdik.Olmasını beklerdik.


Şimdi ne zaman hıdırellez gelse içimi bir sevinç kaplar.Siteden ayrılıp buralara taşındığımızda da devam ettirdiğimiz bu geleneği uygulamaya geçirmeye can atarım.Ateş gördüğüm yerden hemen atlarım,gül dalı ararım.Çizerim gücüm yettiği kadar.

Yıllarca takdir belgesi,bir ev,beşlerle dolu karneler çizdim.Lisedeyken üniversite kapısı çizdiğimi hatırlıyorum.Üniversitedeyse sanıyorum bir kalp çizmenin zamanı...
Çünkü baksanıza ne dilediysem olmuş.
Bundan da elim boş dönmem gibi geliyor.