30 Haz 2013

İnsanın iki evinin olması hissiyatı üzerine.

Annem ve babam 14 senedir ayrı olmasına,babamın her zaman "Burası da sizin eviniz,alın arkadaşlarınızı gelin" demesine rağmen şimdiye kadar hiç de öyle "iki evim var"mış hissiyatına kapılmadım.
Kötü muamele gördüğümden" falan değil,sadece bi yerden kaçmak istesem gideceğim ilk yerin benim evim olmasından.Babamla ya da başkasıyla ilgisi yok yani;ilgi alaka hep gördüm çünkü hem anne hem de baba tarafından,bu konuda çok şanslı olduğumu hep dile getirmişimdir...

Öyle bir an geliyor,diyorsun ki "Ben bi gideyim" ama kime gideceksin?
Kişisel olarak bir arkadaşının evinde tek başınayken 2 saat bile oturamayan-bak oturamayan diyorum-,bi işi vardır da bilmeden oyalıyorumdur düşüncesi beynini kemirdiği için sürekli gitmeye çalışan,arkadaşı tarafından oturtulan bir insan evladıyken ben,kime gideyim?
Sorun onlarda değil,bende işte.Hep bi huzursuzluk,hep bişi.Bana gelsin 2333435 saat otursun,hiç sorun değil,başımın üstünde yeri var ama benim kendimle ilgili sıkıntım var.
Toplu halde olunca herkes ortak bi saat belirlediği için ben arada kaynarken,iş tek başına olunca öyle olmuyo işte,ondan ben arkadaşlarıma bayılırım,her halimle çekerler beni yavrularııımmm:)-Bu arada bu olay dışarda oturunca değil,ben onların evine gidince oluyo hahahaha absürdless-

Bugün İngiltere'ye geri döndüm.
Son üç gündür nasıl toplandım,nasıl birileriyle buluşmaya çalıştım,nasıl işleri hallettim valla anlamadım.Günler hızlı akıp geçmiş olacak ki kendimi bu yazıyı yazarken buldum.Gece 2ye doğru çıkılan yol,bölük pörçük uyku,valizde çıkan sorun ve eşyaları bölmek zorunda kalmamız,havalimanında aldığımız vizeyle davet mektubunun farklı olduğunu gören memurun kara kara düşünüp en sonunda onayı basması,trene binmek coach ta inmek,coacha binmek buraya gelmek,İpek'in evinden eşyaları alıp eve gelmekle gün bitti.
Kapının ardından beni gören Katrina içerden vurdu.Sonra açınca ne göreyim?Saçlarını kestirmiş,boyatmış pek bi güzel olmuş."Ay şahaneee" diye bağırırken ben,sarıldık.Sonra Adela geldi,bir de onunla sarılıştık.Baya bi muhabbet ettik sonra Katrina'yla:Dao,"Haz ya gelmezse?" demiş,bu da panik yapmış ama sana güvenim tamdı,söz verdi gelir dedim dedi.O bu yanda ben o yanda stres olmuşuz zağar:)
Sonra ben eşyalarımı yerleştirirken Dao geldi.Canım ya,onun yeri bambaşka bende.Erkek arkadaşından ayrılmış,çünkü eski sevgilisiyle bunu idare ediyomuş falanmış.Üzülmesin yeter,dünyanın en temiz kalpli ve saf insanlarından biri o çünkü.
O arada ben odaya çıktım,hediyelerini aldım geldim.Babam seviyolar diye ev sahiplerine birer şişe şarap yollamıştı,fırından baklava almıştık,Dao'ya anahtarlık-Bursa'yı anımsatan-,Adela'ya da nazar boncuklu bileklik aldım.
Adela aşırı büyük tepkiler veren bi kız değil,kedi gibi "Thank you" deyip şöyle bi sarılıp geçer.Odasına gittim,dedim napayım beğenmezse de yani diyerek hediyesini verdim."Ufak bişi ama" falan derken,OOOOWWW THANK YOUU diye bir ses,bayıldı ve de sarıldı bana.Aşağı koştu annesine anlattı;mutfağa gittiğimde annesine taktırıyodu.Hala bileğinde duruyo ahhahaha iyi valla sevindim:)
Hepsi beğendi Allahtan varya.Rahatladım.
Az önce de dinlenirken Dao odama geldi;"Katrina senin geri dönüşün şerefine tatlı aldı,onu yicez gel" dedi.Ay bi sevindim var ya.İşte o tatlıyı yerken ikinci ev konusu geldi aklıma.
Dünyanın bir köşesinde,evlerinde sadece 3 ay kaldığım bu insanlar bana inanılmaz bi his kazandırdılar.Babam da böyle yapıyo başkası da ama benim ikinci ev olarak hissetmeme en büyük neden;beni hiç tanımamalarına rağmen yaptıkları şey.Para veriyorum falan diye değil,almasa almazdı kadın.
İkinci neden de kimseye hesap vermeden kafamı dinliyor olmam.Kendi başıma kalmam.
Güzel hismiş ama.İnsanın birgün elbet döneceği ve ne zaman giderse gitsin coşkuyla karşılanacağı iki hatta üç evinin olması güzelmiş.
Darısı olmayanların başına.

25 Haz 2013

Onun söyledikleri.

Dün gece babamda kaldım.Gece 3 e kadar bitirip bitirip yeniden doldurduğu rakısını içerken uzaklara bakarak bir şeyler anlattı.Koltuğa uzanıp dinledim.Kardeşimle bana "Ben sizin ciğerinizi bilirim" temalı birer "Kişilik Analizi" yaparak benim mantıktan kalbe hareket ettiğimi,çok iyi bir yönetici olabileceğimi(ki burda hiç sanmıyorum dedim,bana maval okuma dedi) çünkü çok kesin olduğumu;bir şeyi bitirince dönüp bakmadığımı,telefonda çok uzun konuşmayı sevmediğimi,sevmiyorsam "sevmiyorum" diye çat diye söylediğimi,duygusal olmadığımı,meseleyi büyütmeden "Tamam artık" diye kapattığımı ve sızlanmadığımı,tahammül gücümün yüksek olduğunu söyledi.
Doğru evet.
Bu arada ona telefonda "İyi misin?"-"Mutlu musun?"-"Sağlığın yerinde mi?" diye sorup kısa kesip kapatıyomuşum.Oysa İpek durmadan detay soruyomuş.
O anda dank etti."Benim sana sadece bunları sormam seni düşünmediğim anlamına gelmez.Hayatımdaki en önemli 3 soru bunlar" dedim "Zira sadece sana değil,herkese aynısını soruyorum,gerisi teferruat.
Ha ama bak şu doğru,ben bile bir şey anlatırken İpek'i tercih ediyorum çünkü öyle bi dinliyor ki anlattıkça anlatasım geliyor.Sanırım insanlar da bunun farkında,ben öyle çok öyle büyük tepkiler verebilecek biri değilim.Fakat gelgelelim çok mantık isteyen bir konuda çoğu insan bana anlatıyor,çünkü böyle doğmuşum.Yani ben duygum mantığımdan sonra geliyor.O yüzden insan duygusuna pek inanmıyorum..."

Vize işim bir türlü hallolmuyor;buna mütevellit yüzümün boynumun her yerini sivilceler bastı.Sıkıntıdan ölüyorum,havalar da üstüne cabası-öldüresiye sıcak.Uykularım bölük pörçük,yani anlayacağınız Zeynep'in deyimiyle "Tam sıçık bi durum"dayım.Olsun,sağlık versin Allah diyorum,ona bırakıyorum.

Japon bir arkadaşım İstanbul'a gelmek istediğini ama olan olaylar yüzünden tereddütte kaldığını yazmış bana."Bence biraz ertele" dedim.Malum durmak bilmiyor,tatilinden de zevk alamaz.Aynı şekilde diğer Türk arkadaşlarım da öbür turistlere aynı şeyi tavsiye etmiş.
Ayrıca dün adalet konusunda ülkeme duyduğum güven tamamen sıfırlanmış oldu.Ne insan canının kıymeti var,ne hak ne de hukuk.Kendimi güvende hissetmem için bir neden yok.
Yazıklar olsun,diyecek söz kalmadı.

21 Haz 2013

Dayım'a "Geç kalmış doğum günü yazısı"

Sadece telefonda doğum günü şarkısı söylememe bile mutlu olan bir dayım var benim.
Aramızdaki ilişki herkes tarafından bilinir:Doğduğumda 16 yaşındaymış,bundan dolayı bir nevi arkadaşımdır kendisi.Küçükken anneannemde kaldığım akşamlarda yer yatağında yatarken gelir,"YEHAAA" diye üstüme atlar,patlamış mısırımdan aşırırdı."Dayı yeaaaa" deyişime aldırmaz,gülerdi."Ne izliyosun?" diye yanıma uzanırdı,boğuşurduk,deli gibi öperdi."Öpme yeaaa" deyişim bugün bile değişmedi."Pis ya,öptü yine sulu sulu yaa" diye aksilik ederek ananemlerin yanına gittiğimde-Çünkü fazlasıyla aksi bi çocuktum- "Hakan,oldun yine çocuk!" derdi anneannemle rahmetli güzel dedem,hafifçe kızarak ona.
Yıllarca uzun kıvırcık saçlarıyla bizlere Metallica eşliğinde kafa sallattı.Üzerinde öpücükler,kafatasları olan tişörtler giydi,tüm yeşil fosforlu tokalarımı ve taçlarımı çalarak beni ağlattı.Beraber karpuzun üstüne mum diktik,bahçeye kivi ağaçları ektik.Doğum günümden bir gün önce evimize gelip pastalarımızı yaptı ve bundan dolayı kreşteki herkesin dibini düşürüp bana haddinden fazla sükse yaptırdı(Kendisine burdan bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum)."Yaparız" dediği her şeyi yapan,yaptıklarıyla gözümde kahraman olan dünyanın en neşeli ve zeki dayısı oldu o.Bundan dolayı çok küçükken "Büyüyünce dayımla evlenirim herhalde" gibi bir düşünceye sahip olmama neden olmuştur hahahahaa:)
"Evlenmez,evlenemez" dediğim dayım bir gün "Evleniyorum" diye çıkageldiğinde şaşkınlıktan ağzım açık kaldı; zira bana göre kendisi bir hayat gurusu olup evlenemezdi,çocuğu falan olamazdı.Biz onunla anneannemde yine yer yatağında yan yana yatıcaktık,benim patlamış mısırımdan aşırıcaktı,sulu sulu öpücek ve beni sinir edicekti,beraber dans edicektik.Ben bunları düşünürken evleniverdi,çocuğu da oldu fakat ne ondaki enerji eksildi,ne de neşe...

Derken büyüyüverdim;lise,üniversite derken zaman hızla aktı gitti.
Hayatımda bir sürü şey oldu,ilk önce onu aradım,"Acaba yarın akşam müsait misin,bi yemek yiyelim" dedim.Anlattım da anlattım,anlattı da anlattı.O nedenle babamın bile bilmediği şeyleri bilir,fazlasıyla zeki olduğu için çok güzel akıl verir;en abidik esprilerime bile güler.Karşısında gözleri dolmasın diye salak salak gülen yeğenine en kısa yoldan çözüm bulur."Ortada kalma,debelenmeye mahkum olursun.Ya bat ya da çık" der."Sevdiklerimin ölmesinden korkuyorum" derim,"Elbet bir gün olacak" der.Bazı şeylerin neden olmaması gerektiğini açık ve net şekilde yüzüme vurduğu gibi,hoop kıvır yapacağım durumlarda "Kıvırma bana" diye çat diye söyler.
Aramızdaki ilişki bu kadar net,sade,anlaşılır ve neşeli olunca anneme her kızdığımda onu ararım,kahkahalarla güleriz;o da beni arar,geçinir gideriz."Yok valla gelemem anne" desem bile "Kızım gelsenize" diye telefon açan dayıma hayır diyemem;nitekim dayım bu zayıf noktamı bildiği için "Dayınız çağırıyo de,gelirler" yapar anneme.Onu hiç kırmam,o da beni kırmaz ama.Yetiş dersem yetişir,gitsek ya dediğim her yere götürür;neşe içinde,bolca gülerek,halden anlayarak,sevgiyle...
Buna rağmen şimdiye kadar birbirimize resmi olarak "Seni seviyorum" demişliğimiz yoktur,fakat bundan da hiç ama hiç gocunmam.Bazı insanların yüreğindeki sevgi çokluğunun dillerine tekabül etmemiş olması onların birbirini sevmediği anlamına gelmez,bunu ikimiz de biliyoruz..Zaten daha önce de söylediğim gibi sevgi sözcükleri konusunda bir hayli iddiasız olduğum için birbirimizin halinden,tavrından,şakalarından,öpüp  sarılmalarından anlıyoruz her şeyi...

Daha yazacak şey çok,yazdıkça daha da çok mutlu oluyorum aslında iyi ki böyle bi dayım var diye.
O gerçek bir halk kahramanı,ekstra süpersonik,neşeli,pratik,becerikli ve zeki...
Geç olsun güç olmasın,iyi ki doğdun dayı.
Allah seni başımdan eksik etmesin,neşen huzurun enerjin hiç eksilmesin.
Nice yıllara...
Seni çok seviyorum:)

Zeynep'e "geç kalmış bir doğum günü" yazısı

Haklı olarak beklediği doğum günü yazısını,beraber geçirdiğimiz iki haftanın ardından yazma fırsatı buldum.
İki haftadır her an her dakika beraberdik ve ben ilk defa hiç sıkılmadım.
Normal zamanlarda insanlarla uzun süre aynı yerde yaşadığımda an geliyor buhran geçirecek gibi oluyorum.Fakat konu Zeynepse eğer,bu imkansız.
Asla ama asla sinirlenmeyen,ne istenirse yapan,kırılsa bile sadece "Alındım,çok önemli değil ama" diyen gönlü zengin,neşesi ve sükuneti çok canım arkadaşım benim.Onunla birlikteyken an geliyor ikimiz de susup denize bakıyoruz.O kitap okurken ben ingilizce çalışıyorum ya da yan yana serdiğimiz havlularda sere serpe uzanırken yan tarafımızda oturan ve mütemadiyen "Çay demledim,demliği yıkadım çay demledim,güzel olmuş dimi aşkım?" diye kendisinden en az on yaş küçük görünen kocasını soru yağmuruna tutan teyzeye kahkahalarla gülüyoruz.Tayyip Erdoğan televizyonda konuşurken aniden dönüp "Bu adamı dinlerken senin de gözün seğiriyor mu?" diyor,bu sefer ben yıkılıyorum falan.
Onunla yaşamak hem çok kolay,hem de çok rahat.
Gece yatmadan önce uzandığımız yataklarımızda bazen hayattan,bazen ingilizceden kısa taksimler yapıyoruz,sonra aniden "Hadi uyuyalım" deyip pikeleri üstümüze örtüp rüyalara dalıyoruz.Aynı gece rüyamızda buzdolabı görmüş oluyoruz mesela;ve de bunu sabah gözümüzü aynı anda açıp,ellerimizi "çak" yaptıktan sonra "rüyaları anlatma kısmı"nda fark ederek "Oha!" diyoruz.
Geceleri üstüme battaniye örtmemi,bazen de hırka giymemi anlayamıyor."Babaanneler gibisin" diye dalga geçiyor benimle.(Neyseki havalar artık battaniye kelimesini duyunca koşacak kadar sıcak!)
İpekle kavga ettiğimde araya girip "Tamam ama aaaa,gel buraya Hazal" diye tutuyor kolumdan.Halbuki ben o anda onu duymuyorum bile.Sabır taşı olsa çatlardı,Zeynep'e bişi olmuyor.
Onunla her rutin,her an güzel."Gidicem Kumla'dan" dediğimde "Tabi,sıkıldın benden" dese de ondan sıkılmam mümkün değil.Her ne kadar -daha önce de söylediğim gibi- sevgi konusunda herhangi bir iddiam olmasa da,sevdiğimi gösteremesem de olsun.O biliyor ona olan sevgimi.
En büyük kanki-campingim o benim.
İyi ki doğdu.O olmasaydı,sakin kalmanın büyük bi lüks olduğunu ve de sevginin katlarını anlayamazdım belki.
Seviyorum seni bebişkom.
Mutlu yılların olsun.

6 Haz 2013

Eteğimdeki taşlar.

"Aslında o kadar çok istiyorum ki yazmayı ama sıkıldım artık galiba" diye mail attım bugün birine.Halbuki anlatacak çok şey vardı,var ama anlatacak ya da yazacak dermanım yok.
Zaten grip oldum,sesim bambaşka çıkıyor.Ne yaparsam yapayım o burun çekiliyor.
Dün çok sevdiğim bir arkadaşımın yüzüne telefonu kapattım,daha doğrusu zorunda kaldım.Duyanlar çok şaşırdı çünkü asla ama asla yapmak isteyeceğim ve yaptığım bişi değil;bana yapılmasını istemediğim şeyi başkalarına yapmamaya çalışırım.Kapattıktan sonra aslında tek bir hareketin,sadece bir tek hareketin,bana bunu yaptırabileceğini anladım:"Beni bi dinle" diyen birini dinledikten sonra "Şimdi sen beni dinle" dediğimde bana o hakkın tanınmıyor olması.Belki yüzbinlerce kez "Bi dakika"-"Ya bi dinler misin?"-"Ben seni dinledim,bi dinle lütfen"-"Ama sen bana söz hakkı vermiyosun ki anlatayım" gibi cümleler kurmak zorunda kaldım.Dilimde tüy bitti,boğazımda derman kalmadı.İşin tuhafı altın vuruşu "Ben artık konuşmak istemiyorum" diye yapınca şalterlerim atıverdi!"Tamam artık yeter,benim halim kalmadı iyi akşamlar" dedim,çat diye kapattım.
Mutlu muyum?Asla.Fakat önce bi dinle yaa.Dinle yani,ben seni hiç sesimi çıkarmadan müdahale etmeden dinledim,bi zahmet tutuver çeneni,uzatıcak halim yok meseleyi.


Aramam gereken insanlar var.Hepsi her an her saniye aklımda.Belki bir kısmı blogumu okuyor,içten içe sitem ediyor bana.Fakat ne halim var ne dermanım,kolum kanadım kalkmıyor neden bilmem.
Birde grip oldum-daha önce de söylediğim gibi-,saçım başım bi yerde,iştahım yok falan.Bunu üzerimden atabilmek için giyinip makyaj yapmaya çalışıyorum çünkü kendimi dağınık gördükçe ruhum da bin parça oluyor.Telefona elim hiç varmıyor ama inansınlar bana,aklım hep onlarda.Biraz tembelim ve biraz da asosyalim bu aralar.Üzerimdeki ölü toprağını atmadıkça da arayamayacağım galiba.

Neden bilmem,biriyle oturup karşılıklı konuşma ihtiyacı hissediyorum bu aralar.Mümkünse beni çok iyi tanımayan birisi olsun çünkü her şeyi en baştan anlatmam gerek,bunu da beni çok iyi tanıyan birine yapamam.Bin dörtyüzüncü baskı falan olur,o yüzden hem eğlenmeli hem anlatmalıyım.Neden bilmem,böyle hissediyorum.Ha bu arada aşktan falan konuşmayalım ama,dünyadan,bizden,bilimden,kitaplardan falan olsun.İçimiz kararmasın:)

Döktüm taşları yine.
Artık gündeme geri dönebilirim.
Çüüüzzzz.

4 Haz 2013

Asosyalim anam.

Günlerdir Gezi Parkıyla yatıp kalktım.
Her an her saniye aklımda,kalbimde.Her dakika twitterdan takipteyim,aileme anlatıyorum,yürüyüşlere katılıyoruz.Bazıları ise bunu tamamen bir "ağaç meselesi" sanarak fena halde yanılıyorlar ama farkında değiller.Bir doluşun son noktası,çığlık ya da diriliş.Güzel ülkemin aklı ve mizahı bol,gönlü geniş,herkese kucak açan mücevher kadar değerli insanları elele verdi,muhteşem bir direnişe geçtiler.Onlardan biri olduğum için çok mutluyum.Hükümete çok kızıyorum,olanı biteni biliyorum ve ilerde çocuklarıma da anlatacağım.31 mayısın harika bir tarih olduğunu hatırlatacağım onlara;"Sadece iyi insan olun,herkese saygı duyun ve Atatürk'ü unutmayın" da vereceğim tek nasihat olacak.Anlasalar yeter.

Bu aralar hem beynimin her dakika gezi parkında olması,hem de inanılmaz uğraştıran ve beni son derece sükut-u hayale uğratan vize başvurum sayesinde-kabul edilmediğinden değil türlü türlü nane çıkardıklarından- inanılmaz asosyal biri oldum çıktım.Her yıl bir zaman diliminde mutlaka asosyal olurum.Şaka gibi ama öyle;ruh halim bir yıl içinde bir dönem aşırı sakin,bir dönem inanılmaz sinirli ve gergin ve bir dönem de mutlaka ama mutlaka asosyal olur;değişmeyen şey ise hep gülüyor olmam.Allah eksikliğini göstermesin:)
Bu "asosyallik" içinde her gün yaptığım rutin şeyler var.Mesela sürekli haberleri takip ediyorum,dış basına bakıyorum,kendimi evin bu koltuğundan o koltuğuna atıyorum,ingilizce çalışmaktan sıkılınca banyo yapıyorum,sürekli meyve yiyorum,akşam 7 buçuktan sonra-istisnai şekilde bazı akşamlar en geç 8-9 u bulsa da- bişi yemiyorum hatta bunu İngiltere'de alışkanlık haline getirdiğimi söyleyebilirim.Ola ki yersem zaten midem ağrıyor.Ha bu arada 50 kilo oldum ben:)Geçen sene bu zamanlar 60 kiloydum,bir senede on kilo vererek tam bir azim örneği oldum.Ahan da fotoğrafım!

Öyle yani.Bu yazıyı da uzun zamandır bişi yazmadım diye yazayım dedim.Hem Gezi Parkını da az da olsa anlatmış oldum,içim ferahladı.
Güzel günler göreceğiz inşallah...
Hoşçakalınız:)