31 Tem 2011

bu yazı "Anti Kahraman" a...

Bir günde iki yazı yine.Bravo bana!
Anti Kahraman:Napıyorsun kuzum sen,sorması ayıp?
American Beauty güzel film falan?
Dalga geçiyosun dimi?Bak nolur dalga geçiyorum falan de.
Bu filmi ilk gördüğümde "Aaaa güzel bişeye benziyor" dedim.Aldım.Allahım bitmedi ya film,geçmedi ya o dakikalar...Öfff pöfff...Dön bir sağa bir sola.Çıldırıcaktım.
Sanat filmi gibi...Ne anlatmak istediğini anlayamadım,yada ben çok aptalım.Dönüp duran poşeti kameraya alan bir genci hatırlıyorum.O sahnede büyük bişi anlamışım,hayatın anlamını çözmüşüm gibi yapamadım...
Cidden doğruyu söyle:"Sonbahar" diye bi film var.Bolcana da ödüllü.
İzledin mi?İzlediysen beğendin mi?
Cevabın hayır olsun.

Anlaştığımız tek nokta,senin blogunda yazan "Happiness is real when ıt's shared" cümlesini bas bas bağıran film.
Bayılırım ölürüm.65876987 falan izledim herhalde.Cidden süper.
Benden bu kadar.
Yanımda olsan yakana yakışıp iki de tokat atacakmışım gibi yazdıysam affet.
Saygılar,sevgiler...:)

bir masa etrafında altı kişi

Nihayet "bütün kızlar toplandık".
Liseden beri birbirini takip eden altı kızız biz.
Tanıştığımızda ortaokuldan yeni ayrılmış,lisede karşılaşmış,"okulumu özledim" yapan tiplerdik...
Havalar soğudu,biz birbirimize ısındık...Fark etmez dedik,merdivenleri koşarak tost alıp geldik.
ÖSS diye bir bela vardı başımızda.İlk yıl bunu pek hissetmedik.Daha çok eğlenelim,lay lay lom edelim derdindeydik.
İkinci sene dershane vardı,çıkışlarda güneş batarken bir otobüsün en arka koltuğuna doluşup şarkılar söyledik.Tantuni ve çiğköfte yedik.
Üçüncü yıl daha da çok çalıştık ama eğlenmeye de devam ettik.İşler ciddileşti.
Üç yıl içinde neredeyse hiçbirimizin-birimiz hariç evet-hiç sevgilisi olmadı,erkekler çok geri plandaydı,hedefler ve aile vardı.Biz hep sorularla,güzel bir üniversitenin hayaliyle konuşurduk.

Sonra üniversitelerimizi kazandık.Bazılarımız ayrı şehirlere gitti.Ben zaten ayrılacağımızı hiç hissetmedim ki...Beni sevmeyen birini fark ettiğimde nasıl bir titreme geliyorsa üzerime,ayrılacağımı anladığımda da benzer duygular yaşayan bir tipim.Olmadı.Ayrılmadık.
Hocalar,insanlar bir tuhaftı üniversitede.Biz hep çimenlere oturup gitar çalarken dinleyeceğimiz arkadaşlar hayal etmiştik,olmadı.Herkes kendi havasındaydı.Hocalar kafasına göre FF falan veriyordu.Anlatıp da güldük.
Şimdi son seneye geldik.Bugün çok sevdiğim mekan Gren'de birlikteydik yine,bir masa etrafında.Yetmedi o üç saat.Konuşacak çok şey vardı,daha çok kahkaha atıcaktık aslında.
"Çalışmaya başlıyorum" hepimizin ortak noktasıydı.İnanamadım.Herkes birbiri için sevindi,maaşlarını sordu,özel sektörün bokluğunu falan anlattık.Sonra konu aşka geldi.Yaa tabi söylemeyi unuttum,sadece iki kişi dışında herkesin aşk hayatı dolu sayılırdı:Zeynep ve ben.
"Ailede hep aman kızım öğretmenine saygılı ol,aman arkadaşını kırma diye öğretip durdular e bu da hayatımıza yansıdı.E noldu sonunda?Açık söyleyeyim ağzımıza sıçıldı" dedi biri.Hak verdim.
Evet arada bir ağzımızı bozuyoruz.Kusura bakmasın kimse.
İşin eğlenceli tarafı,kimse kimseye alınmıyor.Gülüp espri patlatıyor.
"Bana bak beni sinirlendirme,bu adaçayını suratına bi fırlatırım,kezzap etkisi yapar yanar kavrulursun" deyip bas bas gülen bana sadece gülmeleri gibi mesela...
Seviyorum sizi.
Kızlar:Muhtemelen bundan sonraki 10 yılda da yaşarsam,size yine "olması muhtemel" aşklarımdan bahsedicem.Ortada bi bok olmayacak yani.
Saygılar:)

29 Tem 2011

ben konuşayım da sen n'aparsan yap

DHA daki stajım sona erdi ve bana huzur içinde oturmak kaldı...
Falan dememi bekliyodunuz da o iş öyle değil.
Stajım bitti evet,oturuyorum evet ama sanırım sadece haftaya kadar.Çünkü haftaya büyük bir giyim mağazasında "satış danışmanı" olarak çalışmaya başlıyorum.
Tüm evraklarımı iki günde hallettim.Kan verme,sağlık raporu,sabıka kaydı raporu,fotokopisi çekilmesi lazım gelen belgelerim,açtırılması gereken bir banka hesabı vesaire...Sıcağın alnında halletmesi ölüm gibiydi ama bitti şükür.
Nihayet teslim etmeye gittim,zannettim ki bırakır giderim.Oldu canım! der gibi önüme 19 adet kağıt koyup mekanik bir sesle "isim-soyisim-adres-imza" dediler.Hadiii bir de bunları hallet,bekle babam bekle,imza at dur,resmen imzam değişti.
Sigorta işlemleri tamamlanır tamamlanmaz arayacaklar.Şimdilik beklemedeyim.
Bu süre zarfında evdeyim tabiki.Dün Zeynep geldi ona dedim "Kızım valla evde oturmak hiç bana göre değil."
"Ya sorma" dedi "Bizim okulda bazı kızlar var,kocam zengin olursa çalışmam diyor.E mal mısın neden o kadar para veriyosun okula o zaman diyemiyorum tabi"
Çünkü ev daracık bir hapis gibi.Hep aynı şeyleri yapmak bana ölüm gibi.Sıkıldım valla ya.Bu iş iyi oldu,hem maaşım var hem de "Allahım ramazan nasıl geçicek?" endişesinden uzaklaşıcam.Zor olacak elbette o kadar müşteri tependeyken katlamak yerleştirmek yada yardımcı olmak ama başarıcam biliyorum.Kolay olucak bi zaman sonra.
Ki işe yaramak en güzeli.

Her gün bir yazı ekleyince "Neden her Allahın günü yazıyo bu manyak" diye düşünmeyin.
Canı sıkılıyor deyin.
Hem o hemde bende söyleyecek laf bitmez.
Ben konuşayım da siz n'aparsanız yapın:)

28 Tem 2011

ne güzel kitapsın sen!

"Aşkı aramadan evvel, düşün bir, ya benden nasıl bir âşık olur? İnsanın sevdası karakterinin yansımasıdır.

Sen kavgacı isen, ha bire öfkeli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın. Gönlü pak olanın sevgisi de saf olur.

Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acıtır. En derin yaralar ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikâye, içten içe...

Attığımız her adım, yaptığımız her işte kendimizi yansıtırız. Budur çözülmesi gereken bilmece… "

Kitabı elime alıp da arkasını çevirdiğimde bu yazıyla karşılaştım.
İlk aklıma gelen "Bunu aynen alıp büyütüp odama asıcam" düşüncesiydi.Yapıcam da.
Elif Şafak benim için çok özel üç beş yazardan biri.Çok nadirdir böyle tüm kitaplarını okuduğum yazarlar.Bu güruhtaysa Elif hanımcım başı çekiyor.
Onun başka bir zekası var.Onun başka bir dili,başka bir bakış açısı var.
İnsanlar yerden yere vursalar da,prim yapmaya çalıştığını iddia etseler de ben onun içindeki kadını kendi karakterime çok yakın buluyorum.Sadece sürekli sorguluyor,anlamaya çalışıyor olan biteni.
Neden yoğun bir dil kullandığını başlarda ben de anlamamıştım ama o anlattı."Dil ölmez" dedi "Kim demiş eski kelimeler yaşamıyor diye?".Ben seviyorum bu kadını.Seviyorum hayata bakışını.
Okuduğum tüm kişisel gelişim kitaplarında hep aynı cümleler var "Sen iyisin,teksin,çok güzelsin,özelsin,başarırsın".Tamamen bana odaklı.Beni tanımadan beni anlatıyor.Çok saftirik.
Fakat bu kadının kitapları bas bas bağırıyor:"Evren koca bir umman,sen küçücük bir nokta...Ne diye hala nefreti kini yükü taşımaya çalışırsın?İnan ve mutlu ol".Zaten bu ara en sevdiğim kelime "affettim".Söyle bak ne kadar rahatsın.
Allah'a yürekten inandığına inandığım bu kadının yazdıkları içimde dolaşan milyonlarca irili ufaklı düşünceyi sakince yerlerine oturtuyor.Okurken sakin oluyorum,kitleniyorum,altını çiziyorum bazen.
Yok onun farklı olayım gibi bi derdi.Hep arıyor,hep soruyor sadece...

Tüm kitaplarını okumuştum,"İskender"i de çıkar çıkmaz aldım.Üç günde bitirdim.
Tam bir aile hikayesi...Trajedileri var.Türkiye'de çok fazla insan aynı hayatı yaşıyor.Absürdlük yok.Diğer romanlarından farkı,daha az karmaşık daha yalın bir dilinin olması ve daha da açık.
Mesela bir şeyi açıklarken on beş örnek vermiyor eski kitaplarındaki gibi.Anlatmak istediği çok şeyi olan birinin güzel telaşı hissediliyor.
Gereksiz detaylar yok.Diğer birkaç kitabında rastlamıştım.Ne anlatmışsa hepsinin düğümü çözülüyor.Şaşırtıyor,hayran bıraktırıyor yine.

Seviyorum seni Elif Şafak.
Sen yaz,ben hep okuyayım.

27 Tem 2011

hayır.anlamıyorum.

Aldatmak kaç şekilde olur,bu aralar küçücük beynimin içinde bu soru dolanıyor.
Al bak,cevabını bulamadıklarımdan biri daha sana...
Hadi her şekilde oldu diyelim.İşte zina yoluyla,yada yemek yerken,sadece bakışlarla...
E peki nasıl oluyor da bu erkeklerde bağımlı bir hal alıyor zamanla?

"Yapma ya,tüm erkekler aldatır" kalıbıyla gelmeyin bana.Hepimiz biliyoruz ki bu kocaman bir yalan.Aldatmayan çok erkek var benim etrafımda,siz kime palavra sıkıyosunuz?
Fakat bu iş sanıyorum uyuşturucu gibi.Tadını alan bırakamıyor.Ama nedir bu kadar zevkli gelen tarafı?
Cinsellik mi,evde sizi bekleyen karınızı bekletmek falan mı?Yada bu bir skor meselesi mi ben hala anlamadım.
Anlayamayacağım da sanırım.

Dayım geçen gün bu konuyla ilgili anneme şunu söylemiş:"İnsanı sinek gibi düşün,balın içine battığını...Önce yemeye başlar tadı hoşuna gider ama sonra ayakları sonra kanatları balın içine iyice batar,çıkamaz içinden.Yani insan bu işe bir kere bulaşmayagörsün bırakması imkansız"
Tabiki yaptığından değil,eleştirmek için söylemiş.
Fakat enteresan geliyor bana,koca koca adamların hala "karı kız" peşinde koşması.Evli adamların da gözlerinin dışarıda olması.Özellikle bunu eşleri hamileyken yapmaları.
"Yaaaa ben sıkılıyorum" falan,geçin bu ayakları.
O zaman kadınlar da sıkılsın...O zaman neden evleniyosunuz ki?
Cidden mantıklı bi açıklama yapın da inanayım bari.

Ki zinanın neden haram kılındığını bi düşünüyorum.İnanılmaz güzel bir sınama yolu.İnsanın nefsine hakim olması bazen çok zor ve bu sınav çok güçlü bir irade gerektiriyor,özellikle erkek için...

Yada gerçekten benim beynim küçük,anlamıyor bu işlerin işleyişini.

26 Tem 2011

konuşurken fark ettiğim gerçek

Benim Kıvanç diye bir arkadaşım var,daha doğrusu "Limon bahçelerinde yaşayan Kıvanç" dediğim...
Geçen akşam konuşuyoruz Facebookta.Amy ablanın "Back to Black" şarkısını çok seviyormuş,duygusal yönlerine hitap ediyormuş,öyle dedi.
Neşeli taraflarını göstermeyi seven,acısını içinde yaşayan bir tip diye tanımlıyor kendisini.
Bana "Sen neşeli görünüyosun ama illaki hayatında kırıldığın üzüldüğün insanlar vardır" dedi.
Ahanda!Kitlendim kaldım,hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.Düşündüm düşündüm ve gerçekten kırıldığım,içime ukde eden kimseyi bulamadım.
"Yok benim.Zaten çok prim vermem üzüntüye" dedim.Yada bunun gibi bir şey.

Olsa bile demekki anlık yaşamışım.Belleğimde yer edinmemiş.
Allaha şükür çok canım yanmadı.Benim tek derdim hayatı anlamak,sürekli sorgulamak,bu nedenle canım sıkılıyor,hatta hasta olabiliyorum.
Psikologum bana "Beyninde çözemediğin her şey seni hasta edebilir" demişti.Ben hala bazı şeyleri anlamaya çalışırken adama hak vermemek elde değil.

Demem o ki sevgili limon bahçelerinde hayatını geçiren arkadaşım Kıvanç,sen de üzülme sen de bakma geriye.Unutmak bazen en güzeli.Ki "unuttum" dersen unutursun zaten...

Ama Amy ablamızı dinle yani,ona lafım yok.
Daha kitap da çıkaramadım,blogla idare et:)

25 Tem 2011

oww yeaaaa beybi!

Hayatta çok eğlendiğim şeyler var benim.İzleyerek dinleyerek koklayarak falan.

1)Bir ortama girdiğimizde annemin aşırı kibarlaşmasını izlemek:İnanılmaz komiktir."He ha he ha aaa Hazal ben sana ne zaman manyak dedim?
Bak yaaa insan annesine hiç kuzu incik der mi?Hain evlat he ha he ha(kibar gülüş)"
Hayır yerine göre kibar da esasen evde gayet bizden,gayet "halkın arasına karışmış"-"toplumla uyumlu" bir insandır.Nedir bu gayreti,bir anlasam.
Hayır sonra söyleyince "Susss beeeeaaeeee" diyo,gülüyoruz o ayrı.

2)Anlam veremediğim hareketlerim:Burak'ın aldığı çikolata eriyor...Yine de yiyorum.Dişlerime bulaşıyor,"Siğğ..zeee çuklağğtalll dijjj gösss..tiriyim miiiğğ?" diyebiliyorum ancak ve tam diş gülüyorum.Kızlar tiksiniyor,Burak kahkahayı basıyor.
Denize dalıyorum,çıkınca "Kızlarrr size burnumdan tuzlu su çıkarayım mı?" deyip burnumdaki tüm suyu sümkürüyorum.Kızlar "ÖÖÖÖÖvvvvĞĞĞ" derken,ben kahkahayı basıyorum.
Kendi stilimi konuşturduğum bir "Moon Walk" dansım var.Tüm düğünlerde ve evimde bunu sergilemekten çekinmiyorum.Gelinle damattan çok ben alkış alıyorum,evdekiler genelde tınlamıyor,başka odaya gidiyorum.
Eylülle dişlerimizi fırçaladıktan sonra o ellerini havluya kuruladığı esnada "Bu bir savaş demektir.Su savaşıııı!!!" diyerek kendisine su atıyorum,elimle bir güzel yüzünü ıslatıyorum.Minik elleriyle deli gibi gülerek bana yetişmeye çalışıyor.
Ben çok ciddi yürürüm tamam mı.Dışarda beni otururken görseniz muhtemelen İngiliz kraliyet sarayında beş çayını içip politik meseleler konuşurken pat diye kendini Türkiyede bulmuş bir kontes sanırsınız.Durum vahim.Fakat ne zaman ki yanıma bir bebek yada çocuk geliyor,mesela elinde oyuncak tabanca var,üzerime tutup "dışın dışınnnnn!!!" fonuyla beni vuruyor,"aaaağğğğhhhh öldümmmm" diyerek yığılmış gibi yapıyorum,ana oğul gülüyolar.
Tabi bende bu durumda "Sidikli kontes" e dönüşüyorum.

3)Alem buysa kral sensin:İnternette mesela Facebookta Info bölümü var ya,(türkçesi bilgi mi ne hahahah) orada kendinle ilgili şeyler yazabileceğin bölüme "BENİ TANIYAN TANIR,TANITMAYA GEREK YOQ YHA" yazan tip-seninle çok eğleniyorum.
Yada şey bak,"Tanıyan tanır,tanımayan yol alır" diye albüm adı var la.
Hahahahaha!

4)"Çok keyifli"-"@Xle kahve keyfi"-"Ohhh şöyle bi keyif yapak":
İnanın sizinle eğlenirken bir yandan da sinir katsayılarımı arttırıyorum.Hayır söyleyin itirazım yok ama ağzınızı yaydırmayın:"keyifliiiğğğğğğeeeee" gibi mesela.
Bu konuyu daha fazla uzatmayıp direkt taklit yapmaya geçiyorum.

Devamı gelecek...Beni izleyin anacım.

23 Tem 2011

nasıl yani?

Eve geliyorum,bilgisayarı açıyorum bir bakıyorum taaakk!!!:"Amy Winehouse öldü"
Dondurma yemeye çalışıyordum,kaşık elimden düşüyordu az kalsın.Öyle bir "Nasıl yaaaa?" demişim ki annemle kardeşim yanıma geldi.
Annem,"Bu kızın böyle öleceği belliydi" dedi.Tabi belliydi.Biliyorduk az çok.
İçim yandı.Bu dünyada böyle nice değerli sanatçı,mesela Kurt Cobain,John Lennon,Kerim Tekin,Uzay Heparı gibi,hep genç yaşta öldüler.Tam en verimli çağlarında...
Birdaha onlar gibi ses gelmez dünyaya.
Ki Amy Winehouse benim için önemliydi.


Daha önce twitter ve blogumda da bahsetmiştim:Başına buyruk olmasına bayılıyordum.Çirkin giyindiğini iddia edenler bok yesindi,o uyduruk kıyafetlerle bence hoştu.
"Öyle böyle ama tarzı var hatunun" demiştim.
"Süper sesli ingiliz Yıldız Tilbe" dediğimi de hatırlıyorum.O kadar ki bayılarak dinliyordum.



Bilgisayarıma şarkılarını yüklemiştim,mesela giyinirken,saçlarımı yaparken yada çok hoplayıp zıplamak istediğim zamanlarda açardım "Rehab" i ve bağıra bağıra söylerdim:'They tried to make me go to rehab but i said noooo noooo nooooo!' Bazen bu no ları nope diye söylediğim de olurdu.
Yada açardım "Stronger than me" yada "Back to black".OOOOO tadından yenmezdi.

Ben bu kadını çok sevmiştim,daha güzel şarkılar söyleyecekti ve ben her seferinde "Çok güzel sesi var be" deyip mest olacaktım.
Büyük bir ses gitti.
Allah yerinde dinlendirsin.

bitmeyen isyan

Çok köpeksiniz yaa.Valla çok köpeksiniz.
Yaz geldi,tatile gidiyoruz furyası başladı.

Şu şekilde gelişiyor

1-"Bodruma da gittik beraberrrrr:)"

2-"@Xle havuz keyfi"

3-"Bu tatil bitmicek galibağğğ"-hay ağzına gözüne.


Cidden çıldırıyorum.Abartmıyorum.

Tamam canım kardeşim sen tatile gidiyo olabilirsin,inan seni anlıyorum ama ben ve benim gibi bir dolu tatile gidemeyip para kazanmak derdine düşen insan evladına neden böyle davranıyosun?

Yok git yani,bişey dediğim yok da bu özendirme hareketleri,albüm oluşturmalar falan...Ben ki pazar gelsin de denize gideyim diye bekliyorum,iple çekiyorum,buralarda sıcaktan eriyorum,çekilir dert değil,sen kalkmış bir de İzmire gidişinden albüm oluşturuyosun.

Sevgili okur,inan olsun,anam avradım olsun en çok kıskandığım da şu Çeşmeye gidenler.Delisiyim Çeşmenin,gitmeyeli de iki sene oldu.Geçen sene de staj yapıyordum lanet olsun ki.Bir türlü varamadım,hasretiyle yandı gönlüm.

Yok İzmire gitmiş,asansöre gitmiş,Çeşme de denize ayağını sokmuş...Sıçarım böyle işe aaa valla çok sinirlendim.

Bak şimdi yarın Kumlaya gidiyorum günübirlik.Arkadaşımla beraber bir koya gidip denize giricem.Ve bu sadece günübirlik olacak.

Bundan albüm falan mı yapsam bilmiyorum.

Fakat beni Eylülde görün.Sağ kalır ölmezsem gideceğim tatili dibine kadar anlatıp millete öğğ getirmezsem adım Hazal olmasın.

Ahanda buraya yazdım.

21 Tem 2011

zeynep...bu yazı sana

Zeynep size de defalarca kez anlattığım üzere benim canım arkadaşlarımdan bir tanesidir.
Hayatına insanlar girer...Eğer o isterse kalırlar,istemezse giderler.Zeynep'in bir insanla can ciğer olması pek kolay değildir.İlk bakışta soğuk bile görünebilir fakat asla alakası yoktur.Severse bırakmaz,sımsıcaktır.Çok da komiktir,sevdirir kendini.Çok eğlencelidir,küpe zevki çok güzeldir.
Gönlü inanılmaz temiz,saf ve lekesizdir.Hani bazı insanların gönlündeki yüzüne vurur ya,Zeynep'in yüzü tertemizdir,gönlü gibi.
Çok ağlamaz Zeynep.Ağlarsa korkmalıdır insan.Sevinçten ağlıyorsa ne güzeldir.
Yanında asla sıkılmazsınız.İsterse 83728372 gün birlikte olalım.Hiçbir zaman yalnız kalmak istediğinizde tepenize çıkmaz,"Lütfen ya kimseyi görmek istemiyorum" deseniz bile-ki asla demem- size küsmez,anlayışla karşılar.Ne de olsa benim gibi içinde çok gelgit yaşayan bi arkadaşı var,alışmıştır herhalde bunca zaman...

Zeynep'in gönlü çok güzeldir,odacıkları doludur ama biri hariç:Gönlünün prensini bekler.Bunu hiçbir zaman için söylemez ama öyledir."Olsa güzel olur"cudur,ama özel bir çaba sarf etmez.
Aslında bana sorsanız o tam bir aşk kadınıdır.Görünüşü hiç öyle göstermese de ben onu tanırım,içini bilirim.Aşık olsa inanılmaz verici,inanılmaz sevgi dolu,gözlerinin içi aşkla gülen bir insan olur.
Hayatına girmeye çalışan,kabuğunu kapısını aşındıran insanlar onu bazen yeri gelmiş,üzmüştür.İnanılmaz üzülüp teselli vermeye çalışmışımdır,o benim kardeşim gibi,İpek neyse Zeynep'in ondan ne farkı var?Hayırlısı olmayan kimsenin hayatında yeri olmasın diliyorum.O hep mutlu olsun istiyorum.
İçi ısınsın birine...Olsun,aşık olsun.Tatsın bu duyguyu istiyorum.
Nedense "olmaz,bana aşık olmazzzz" dediği insanların ondan daha iyisini bulamayacağına bir türlü inandıramıyorum.Kendi değerinin daha çok farkına varsın istiyorum.O kadar içten o kadar tatlı o kadar güzel bir kız ki...Ah Zeynep,sadece arkadaşım olduğun için söylemiyorum bunları.
Seni çok seviyorum evet ama bunun yanında çok değerli bi insansın.Cansın.Çok tatlı,çok temiz kalpli ve biriciksin.

Dilerim her şey güzel gönlünce olsun.
O bana aşık olmaaazzz dediğin adam da aşkından kul köle divane olsun!
Seni çok seviyorum pampa.Öpücükler:)

20 Tem 2011

koku sorunsalı

Öncelikle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.(Lisedeki tarih hocamız sınıfa girip sandalyesine oturur oturmaz ilk olarak bu cümleyi söylerdi)
Sevgili okurlar,bu başlık benim en dayanamadığım şeylerden biri.Yaz aylarının vazgeçilmezi olan ter kokusu sorunu.
Efendim malum,yazın sıcak günlerindeyiz ve toplum olarak nihayetinde insan olduğumuz için nohut gibi terliyoruz.
Gerçi burda çoğul konuşmasam da olurdu çünkü ben terlemeyen bir insanım.40 derecede saçım açık gezdiğimi bilirim hatta Ayça dan bir dolu küfür yemişliğim vardır:"Oha cidden terlemiyosun" demişliği çoktur.Sadece aniden vücut ısısının yükselmesi durumu peydah(doğru mu yazdım acaba?) olur,bunalırım.Fakat bu yıl ilk defa saç diplerim ıslanıyor.

Her neyse.Dolayısıyla daha fazla su içme yada denize gitme ihtiyacı hissediyoruz.Suya dalıp dibinden kum çıkarma,boy verme,kurbağalama yüzme,çivileme atlama falan yapsak diyoruz.Bazıları için malesef mümkün değil bunlar,işlerine gidip geliyorlar.
Ülkemiz henüz çok gelişmiş olmadığından herkesin kişisel vasıtası yok,dolayısıyla toplu taşımalardan yararlanılıyor.
E ama bunun da bir adabı vardır değil mi efendim?Söyleyin bana!

Özellikle erkekler sizin için söylüyorum:ALLAH AŞKINA BANYO YAPIN!LÜTFEN.
Bir kere saçlarınız kısa,kurutma düzleştirme derdiniz yok,sadece yıkayıp çıkacaksınız.Lütfen her gün duş alın ve bizi o iğrenç ekşi koltukaltı kokunuzdan kurtarın.Rica ediyorum.


Hayır nedir bu kadar zorlarına giden?O kadar rahat ki aslında işleri...Ama nedendir bilmem,sabahın köründe işe giderken de aynı koku,akşam dönerken de aynı koku.Sizin vücut sistemi başka mı işliyor bi anlasam...
Bide rahatsız da olmuyolar.O sıcakta koltukaltını kaldırıp gözünüze sokmaya çalışan,daha çok yaklaşmaya çalışan,kokusundan asla rahatsız olmadan burnunu karıştıran...
Gerçekten pis midir bizim milletin erkekleri la?

Haaaa sadece erkekler değil,kızlarda da aynı sorun var.
Geçen gün eve gidiyorum tamam mı.Karşıdan 16 yaşlarında bir kız bana doğru koşuyor.Yanımdan geçip gitti,kokusunu da bana emanet etti sanki,anammmmmmmmmmm başım döndü birden.Öğğğğğvvvv o neydi lan diye söyleniyorum bir yandan da;mahallenin başına gelene kadar gitmedi ya o koku.Nasıl pissin nasıl terlemişsin ne yedin kızım yuh gibi türlü şeyler söyledim.

Hadi erkek zaten pis de sen kızsın be.Daha dikkatli olman lazım,git banyo yap diyecektim,sular kesikse dooğru hamama.Paran benden.


Her yaz mutlaka çekilir bu dert.
Lütfen koltukaltlarınızı suratımıza yapıştırmaktan vazgeçin.
Kokmamak için de ucuzundan bi deodorant alın.
Yıl 2011,her hastalığa çare var neredeyse,bir buna yok.
Zor ki ne zor...

19 Tem 2011

ortaya karışık

***Neden bu ara fallarımda "1 sene sonra evleneceksin" gibi bişi çıkıyo bi anlasam.
Geçen gün bi abla baktı-2012de sana evlilik var.
Oya teyze baktı-1 yıl 2 ay sonra evlilik var.
Feriha hanım anneme bakmış-1 sene sonra kızın evleniyor.
E oha!
Ağız birliği ettiler zağar.Bu ne be?
Hayır ben plan falan yapmayayım,hayal kurmayayım o zaman geleceğe dair.Paralarımı da düğün masraflarımı karşılamak için kullanırız.
Hatta annem "Kız Hazal paralarını ver de bari bilezikleri alalım" diyor,gülüyoruz.
Allah Allah,sonumuz hayrolsun.

***Twitterı günlük konuşma yapar gibi kullanan insanlar var.
Ve ben onlara acayip antipatik duygular besliyorum.Biliyorum ki bazı insanların içinde arabesk bir dünya var ve bunu değiştiremeyiz.
Neyse.Bak şimdi,kız yazmış,geliyorrrrrrrrrrrrrrrrrrr hop:"ACIKTIM"
E buyur.Napalım şimdi?Evine yemek mi yollayalım,nedir istediğin?
Bir tanesi sürekli "miğde" yazıp duruyor.Her okuduğumda fenalık geçiriyorum.Yazım hatası yapan insandan bir anda soğuyabilirim,o kadar önemli benim için.Hayır ingiliz ingilizcesi kibarlığında no ya nööööğğğğvvv deyin demiyorum,sürekli 'gideceğim geleceğim saygıdeğer babacığım' deyin hiç demiyorum ama en azından midenin miğde olmadığını yada yapamıyorumun yapamıyom olmadığını bilin. E mi?
Bir başkası,seçim döneminde "İşte siyasi görüşüm" yazıp foto yollamış.Bir açıyosun desteklediği partinin broşürleri.
Valla travmanın eşiğine geldim.Tutmayın beni...

***Blogumun konsepti değişti.Ben çok beğendim.
Sevgili Mustafa blogumu okumaya başlamış,"içten ve istikrarlı" olarak da değerlendirmesini yapmış.Bir de konsepte el atarak çok sevdiğim Gene Kellyden ve kuşlardan bir ortam yarattı.Çok neşeli oldu.Ağzım açık kaldı.Çok çok teşekkür ederim,hakkın ödenmez.
Sağ ol.Var ol.

***"Saçların çok siyah" diyolar bana.Doğru dimi?( 'Boya mı?' derlerse Allah...Ben zevkten dört köşe.Çünkü doğal rengi).Nedense doğru olduğuna inanmak istiyorum.İnsanların beni ya Araplara yada İspanyollara benzetiyor olması da hoşuma gidiyor.
İnkar etmiyorum bak.Burda bas bas 'Gördünüz mü ne kadar doğrucu davutum,içim dışım bir' mesajı veriyorum.Hahahaha!

***Ay bu Sezen Aksu beni öldürecek."Unuttun mu beni?" şarkısı,he bir de Nilin "Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum"u hayatıma bir yerleşti gitmiyor.Evde kendi kendime triplere girerek,Nur Yerlitaş gibi işaret parmağımı iki kaşımın ortasına koyduktan sonra sağa sola çevirerek yada apaçi dansıyla söylüyorum.Tabi bu apaçi dansı Nilin şarkısı için.Yada ellerimi "Akıştayız aga" gibi dalgalandırıyorum falan.
Ay beni evde bi görseniz zaten safi salak takılıyorum.Görenlerden haber alınamıyor.
Hadi yeter bu kadar.Öptüm :)

18 Tem 2011

çok panpişim!



Çok mutluyum.Şapkamı seviyorum.Owwwww yeeeaaaağğğ!!!





Yaz bitmeden ben kışı getirdim canlar.Hemen gördüm,baya da ucuzdu hemen kondum üstüne.


Tişörtle uyumu bi harika oldu hahahaha.En sevdiğim huyum,kendim söyleyip kendim gülmek.



Kışa hazırlanıyorum yaz bitmeden.Ne alınsa iyi aslında.Daha ucuz daha hesaplı.



Ben pek beğendim şapkayı.İsterseniz çocuk şapkası gibi deyin,valla kışın kasvetli havalarında pembe pembe parlayacak kafam,siyah paltonun üstünden.


Çok seviniyorum!:)

17 Tem 2011

hazal imparatorluğu

Bazen de diktatörlük.
Aslında şimdi yazacaklarım çok sıkıcı.Bilmem okur musunuz?
Benim bir sınırım var.Ve bunu herkes bilmez.
Çok çok çok sabırlı davrandığım bir dönemin ardından,patlayarak giderim.Birdaha da arkama dönüp bakmam.
Bunu hayatım boyunca hiç yapmadım.Elimde değil.
Her neyse ben bunu zaten hep anlattım.
Bu aralar,yıllardır zaafım olan insanlara karşı inanılmaz kayıtsızım.Çünkü bazı hareketleri beni çok rahatsız ediyor.Sınırıma geldi,bıçak kemiğe dayandı.
Bunun adına bencillik de diyebilirsiniz ama rahatsız olduğum hiçbir kelimeyi duymak,istemediğim hiçbir insanın yüzünü görmek zorunda değilim.Zihnim,ruhum,bedenim hep başka yerlerde gezer.Gereksiz gülüşler de sergilemem.

Bu aralar ne fark ettim biliyor musunuz?
Susmanın faziletini.
İnsan işine konsantre oluyor,içinde taşlar yerine oturuyor.
Ortam güzelse konuşmak harika,zaten genel olarak çok konuşan bir insanım ama sevmediğim insanlarla birlikte olmaya mecbur isem susuyorum ve başımı çeviriyorum.
İnanılmaz rahatlatıcı bişi o anda susmak.Yoğunlaşıyo insan.

Bir şeyi daha fark edip kendimi tebrik ettim:Twitterıma da yazdığım mesele,"Her şeyi kız başıma yaparım"cılardanım.İçimde bu gücü hissediyorum.Kısmetliyim.Elimi nereye atsam yeşeriyor sanki.Onu da yaparım bunu da diyorum,kimseye mütanaa(anammm böyle mi yazılıyodu bu?) etmiyorum.

İçimde bir imparatorlukla yaşıyorum.Karar mercii benim.Ruh halime göre giyinir,konuşur,karar veririm-zor da olsa karar vermek-.
Bazense içimde Hitlerle yaşıyorum sanki.Nasıl diktatörüm nasıl dikbaşlıyım.Hayır bu olsun, hayır o ne demekmiş diyorum,yanımda kimseyi istemediğim bir dönem var.

Yani kısacası bu aralar,zaafım olan insanlara karşı bile son derece soğuk ve dışlayıcı tavırlar içerisindeyim."Menopoza mı girdin?" diye abuk sorularla bile karşılaşıyorum.
Siz ne derseniz deyiniz/Benim bir gizli bildiğim var/Benim dengemi bozmayınız!

15 Tem 2011

hayattaki "en" ler


***Benim için hayattaki en zor şey,sevmediğim insanlarla aynı ortamda bulunmak zorunda kalmaktır,onların bana dokunmasıdır.
Nazara inanırım,bana kimden nazar değebileceğini de hemen anlarım:Altıncı hissim kuvvetlidir çok.
O her daim gülen yüzüm kimi rahatsız ediyorsa odur beni hasta edecek olan...
Bir dua geçer içimden...


***Hayatta en çok sevdiğim şey,ben fark etmeden neyi sevip sevmediğimi anlamış ve ona göre gardını almış insan tavrıdır.Çayım masaya geldiği an şekerliğe uzanıp "Sen tek şekerli içiyordun" diyen yada "Sen çok seversin diye bunun fındıklısından aldım" cümlesini kurabilen insan başımın tacıdır.Yerim la sizi!



***Hayatta en çok sevdiğim anneler,çocuğuyla dalga geçebilen annelerdir.Ona kıymetli bir malmış gibi ciddiyetle bakan değil,onunla kudurup onunla yerlerde yuvarlanan ve ağzına burnuna çikolata bulaştıran anne melektir,candır.



***Hayatta en çok sevdiğim insan,kendisini tanımadığım halde attığım laflara aynı sıcaklık ve güleryüzle tepki veren insandır."Yaaa sorma!" diyendir bana,yüzüme tatlı tatlı bakandır.


Çekinmem çünkü ben konuşmaya.Konu bulmakta zorlanmayışım bundan.



***Şu hayatta en çok güldüğüm hayvan kedi,en çok sevdiğim şey(evet şey.genel çünkü) patlıcandır.Kediler doğal komik,patlıcanınsa her türlü yemeğe gideri vardır.


***Hayatta en çok sevdiğim üç kelime:bereket-şahane-eğlenceli.

***Hayatta en çok sevdiğim ses,rüzgar ve denizin sesi;en sevdiğim koku taze nane ve bebek kokusudur.

Şimdilik bu kadar.

Devamı gelecek...(Aklınıza başka kategoriler geliyorsa yazın bana ki onlardan da cümle kurayım)

14 Tem 2011

bir kitap okudum hayatım değişti

Ofiste birlikte çalıştığım Fatmanur ablayla kitap muhabbeti yaptığımız bir gün,en sevdiklerimden birinin "Uçurtma Avcısı" olduğunu söyledim.
"Bin Muhteşem Güneş'i okudun mu?" dedi.Uçurtma Avcısını yazan Khaled Hosseini nin ikinci kitabı.Okumadığımı öğrendi,ertesi gün de kitabı getirdi.
Adını çok duymuştum ama konusunu bilmiyordum.
Okumaya başladım.Afganistanlı iki kadının bir noktada kesişen hayatlarını anlatıyordu.
İnanır mısınız iki günde bitti.Ben hayatımda bu kadar güzel,bu kadar içli bi kitap okumadım.
Meryem,Leyla ve yaşadıkları büyük acılar...Gözlerimden akan yaşlar...Afganistan'da kadın olmanın zorluklarını iliklerine kadar hissetmek...Boğazın düğümlenmesi...

Acılar var.Dünya o kadar ataerkil mantık üzerine işliyor ki,özellikle kadınları bekleyen büyük acılar var.Bu kitapta hepsi öyle güzel işlenmiş ki.Acının da güzeli olur mu?
Mesela ben böyle bir konuya kitap yazmak isteseydim,kesinlikle bu kadar yoğun bu kadar tiyatro izler gibi kare kare gözümde canlanacak kelimeleri seçip oya gibi işleyemezdim.Nasıl başarıp nasıl ağlatıyor bu adam her seferinde beni,şaştım kaldım.

Bizim anne tarafında büyük acılar yaşayıp hala dimdik duran kadınlar var.Zaten ne derseniz deyin,kadınlar erkeklerden daha dik,daha güçlü psikolojik olarak.Darbe ala ala daha dik duruyorlar.
Bu kadınların hayatına benzettim kitaptaki karakterleri.Hep üstünkörü anlatıyolar size günlük hayatta ama kitapta yıl yıl kare kare gözünüzün önüne geliyor.
Bir tanesi:Annemin teyzelerinden biri 14 yaşındayken kendisinden 10 yaş büyük Kürt bir adamla evlendiriliyor.Aynı evin içerisinde kayınvalide,kayınpeder,görümce,elti falan beraber yaşıyorlar.Annemin teyzesi kendi kendine Kürtçe öğreniyor,kayınvalidesinin onun yüzüne gülerken Kürtçe olarak "Allah belanı versin" dediğini fark ediyor.
Yıllarca çileli zor bir hayatın ardından kendi evlerine çıkıyorlar.Teyze üçüncü çocuğuna hamile.
9 ayın sonunda bir gün evde sancı geliyor.
Kocasına doğumun başladığını,kendisini hastaneye götürmesini söylüyor.Fakat aldığı cevap kan dondurucu:"Hastane falan yok.Şimdi ben bu odadan çıkıyorum.Kendi kendine doğur".Hatta köyde o odayı gördüm.Küçücük bir yer.
Ve kapıyı üzerine kitliyor.Teyze orada bağıra çağıra oğlunu dünyaya getiriyor.
Bunu anlatırken ağladı."Daha fazla anlatamayacağım" diyerek kalktı gitti,gözlerimiz doldu.
Sonraki yıllarda tam bir dibe vuruşla parasız kalmışlar mesela.Örgü örmüş teyze,gitmiş satmış ve derken iplik yün dükkanları var şimdi...

Ömründe hiç mutlu olmamış kadınları gördükçe içim yanıyor.Çünkü mutlu olmayı çok hakediyorlar.Onların içinde olmadığı bir dünya düşünemiyorum...
Bu kitap dilerim tüm acılı kadınların yaralarına merhem olsun.Onlara çok daha özgür bir dünya sunulsun,acıları son bulsun.

Siz de mutlaka alın okuyun.

13 Tem 2011

"my best friend is wedding"

Böyle bi film vardı,Julia hanım mı oynuyordu bilmem.İzlemedim de ama nedense aklımda kalmış.





Neden bu adı verdiğime gelince:En yakın arkadaşlarımdan biri evlendi ve ben düğünü için İstanbul'a gittim.


Özlem benim canımdır ciğerimdir.Gönlümde yeri ayrıdır.

Özlem hayatı boyunca türlü zorluklar yaşamış,adının anlamını fazlasıyla sırtlanmış ama buna rağmen gülmeyi,sevmeyi,insanlara dokunmayı bilmiştir.Dünyanın en verici insanlarından biridir.Öpmeden dokunmadan sevemez.Çok özlerse gözleri dolar.

Çok komiktir.Gözleri çok güzel,ışıl ışıldır,her zaman sevgiyle bakar.

Yalnızdır ama yalnız kalmaz.Bu kadar güzel bu kadar sevgi dolu bi insan yalnız kalamaz...


Ve nihayetinde 5 yıldır birlikte olduğu sevgilisi Metinle evlendi.

Kapıdan içeri girdikleri an gözlerime dolan yaşlara engel olamadım.Yanaklarımdan akmaya devam etti,makyajım bozulmasın falan diye de diretmedim:ağladım ağladım.Onun o güzelliğine,mutluluğuna ağladım.İçimde binlerce nazar boncuğu taşıdım sanki.İçimden çok dilek geçti.Hep mutlu olmasını diledim.Allahım nolur ayırma onları dedim.

Paratoner gibi hep mutluluk çeksin dilerim.Güzel yüzü hep gülsün.Gönlünden ne geçiyorsa hepsi gerçekleşsin istedim.


Bunları düşünürken bir yandan da ağlıyordum.İlk dans parçaları bitip de yerlerine oturana kadar ağlamaya devam ettim.Zannediyorum ki biri beni kolumdan tutup dışarı çıkarsa mutlaka devam ederdim.



Neyse ki bu duygusal anlar zamanla yerini neşeye bıraktı.


İki güzel insanım mutluluğunu kutladı tüm salon.Göbek attık halay çektik eğlendik güldük.
Dilerim çok mutlu olursun canım arkadaşım.Allah güzel gönlüne göre versin.Seni çok seviyorum.















6 Tem 2011

bu yazı bana ait değil!

Çok beğenerek takip ettiğim,kendime yakın bulduğum Arda'nın blogundan çaldım bu yazıyı.(Allah'ım inşallah telif hakkı istemez ;) )
Bayılıyorum onun kendini ifade ediş tarzına.Her okuduğumda 'işte ben' demekten yorulmadım.
Ardacım süpersin.Aynen böyle devam et,beğenerek izliyoruz;bu yazı da tıpkı ben,o yüzden paylaşıyorum müsaadenle.

"Sadece benim kafamın içinde mi patlıyor bunlar sevgili okur? Öyle zannediyorum ki bu sorumun yanıtı "Evet" olamaz. Ama hepimizin kafasında patlayanlar başka renklerde, şekillerde filan olabilir. Misal, güllü konfeti diye bir şey oluyormuş; yeni işittim arkadaşımdan.

Benim kafacağızımda patlayanlar genellikle sorular yağdırıyorlar zihnime. Kimi zaman tedirgin eden, kimi zaman rahatlatan acayip acayip sorular. Bugünküleri burada da "patlatasım" geldi. Herhangi birine yanıtı olan beri gelsin rica ederim!

1. Hak etmek ne demektir? Bir şeyi hak etmek için ne yapmak lazım? El kol işlemeli mi, kalori yakılmalı mı? Yoksa o "niyet" denen sihir taa buralara kadar bulaşır mı? Sadece niyeti temiz diye insan bir şeyi hak eder mi?

2. Bu gördüklerimi sadece ben görüyor olabilir miyim? Eğer sadece ben görüyorsam feci. Tersi de feci. Görüyorlar da neden böyleler?

3. Neden beni kandırmak bu kadar kolay?

4. Vicdan hainlik yapar mı?! Yapabiliyorsa eyvah! Dev sıçtım!

5. Ya yapabildiğimi sandığım şeyleri aslında yapamıyorsam, çekiniyorlarsa bana söylemeye?

6. İnsan hayatında, "hepsi geçti" dediği bir evre / aşama var mıdır gerçekten?

7. Para neden önemli? İhtiyaç mihtiyaç olması değil, bırakalım bu ayakları. İhtiyacın bittiği sınırdan başlayan para, neden gerekli, neden önemli?

8. "Kaba insan" diye bir şey neden var? Anadolu ağzıyla konuşmayı kastetmiyorum, hesabı kadına ödetmeyi kastetmiyorum; bayaaaaaaa uzakta bir şeyi kastediyorum: "duyarlık eksikliği"ni. Neden var ya kaba insan? "İnsan" kavramının özüyle karşıtlık arz eden bir şey değil midir bu ya?

9. Herkeste oluyor mudur şu: Biriyle konuşurken kafadan çok alakasız milyonlarca şeyin akması ve bunun iğrenç bir "ben kötüyüm lan" hissi yaratması? Peki kötü müyüm ben?

10. Bir zamanlar sohbetlerimiz sırasında "Sıkıldın mı?" deyip durmamdan şikayetçi insanlar vardı, samimiyetlerine inanmadığımı öne sürerek "Aşk olsun" deyip dururlardı. Şimdi yanında rahat olduğum biri var diye nasıl bir anlam ifade etmeliler bana? Yani gerçekten sıkıldıkları halde geçiştirmekteler miydi sorumu? Sıkılmayan adam zaten bende o hissi yaratmaz mı?

11. Yalan iyi bir şey mi kötü bir şey mi? Çok samimi soruyorum.

12. Dünyadaki her şeyin gerçekten bu kadar çok yüzü / görüntüsü / anlamı / sırrı var mı? Yoksa takılmayayım ben buna bu kadar ya.

13."Bir yaratıcıya inanmıyorum" diyorlar ya hani. Gerçekten inanmıyorlar mı acaba? Kafamda bir türlü canlandıramıyorum ben bunu.

14. Ahmakça kendisini bir akışa kaptıran, düşünmeyen tipler için kullanılagelen "koyun" metaforu sandığımız kadar isabetli mi? Bilmem, bi' şüphe düştü içime.

On dört. Yeter bu."

3 Tem 2011

hello malatya

Sabah 9da kalk,spontane gelişen şekilde giyin(bir gece önceden kıyafet ayarlamıyorum artık çünkü ayarladığım zaman sabah kalkınca hep başka bişi giyiyorum,kendimi biliyorum),gözkalemi falan filan,fırına uğra bişeyler al,işe git,çıkarsa habere git,fotoğraf kes,biçimlendir,yazısını yaz,kaydet,editöre yolla.
Sonra çık işten,arkadaşına söz verdiysen onunla buluş,alman gerekenleri al,düğün kına falan varsa hazırlan yada kursa git.
Bu hafta hele,işten sonra dinlenmeye hiç zamanım olmadı diyebilirim.Cumartesileri de çalışıyorum,ancak pazar günü bana kalıyor.
Cumartesi iş çıkışı Kumlaya gittik.Akşam gezmesine çıktık.Allahım bi pazarlık bi pazarlık esnafla,görmeyin.
Bir abi vardı,yaptığım pazarlıktan adama gına gelmişti."Sen yüreklisin bak valla sevdim seni" demişti.
Şimdi oradan bişi almamız lazım tamam mı.Gittik,"Abi kolay gelsin,hatırladın mı beni?" dedim.
"Hoşgeldin.Seni unutmak mümkün mü?Seni unutmak Atatürk'ü unutmak gibi bişey"
Sonra işte başladık pazarlığa.Hayır yedi hayır beş diyoruz,rakamlar uçuşurken adam isyan etti.Anneme dönerek "Abla Allah aşkına al şu kızını başımdan,kaç tane müşterim geldi en zoru da bu" dedi.Sonra bana döndü "Sen bi sussana,ben bu malı annene satmaya çalışıyorum"
Başımı önüme eğdim,güldüm.
"Bu kıza bişey satmak deveye hendek atlatmaktan zor valla".
Daha sonra annem bana şöyle dedi "Ben de kendimi sıkı pazarlıkçı zannederdim,benim kızlar benden betermiş"

Para biriktiriyorum lan ben!
Bu duruma annem çok şaşırmış,bugün öğrendim.Anneanneme "Maşallah anne,baya baya para biriktiriyolar" derken duydum çünkü.
Şu hayatta kimseden bişey istemeden ayaklarımın üzerinde durmak tek amacım coliler.Ensem niye kalın,kendi işimi kendim görürüm hesabı.
Bakalım,bu aralar böyle.
Yarın işten sonra kına,salı günü kurs,çarşamba alışveriş,perşembe kurs,cuma arkadaşlarımla bulışma,cumartesi İstanbula gidiş,pazar günü çok yakın bi arkadaşımın düğünü var.
Çok boşum di mi hahahaha!
Öperim:)