27 Oca 2013

Günün ikinci yazısı:Spice Girls'ten One Direction'a...

Ben küçükken Spice Girls vardı.
Dünyayı kasıp kavuran önce dört,sonra beş kızdı onlar.
İnternet minternet daha yeni yeni hayatımıza giriyordu o zamanlar.O yüzden bakma şansın yoktu şimdiki gibi twitterlarına falan.
O kadar ünlüydüler ki,kırtasiyelerde posterleri vardı-alıp da duvarıma astığım.Her hafta yenilenirlerdi.Babama "Yaaaa kasetleri çıktı yaa,alsana bana yaaaa" diye yalvarırdım.Bir akşam bir masal kasedi ve albümlerini almış gelmişti.Sevinçten delirdim.Bütün şarkılarını,sıralarına varana kadar ezberledim.
Mahalleden arkadaşlarımla apartman boşluklarında "Bak ben Emma'yım,sen Mel C,sen de esmersin Mel B ol" dedik birbirimize.Danslarını yaptık."Hat si yor ol taym" diye kıçımızdan salladık şarkı sözlerini,ingilizce ya malum:)Orhan marketteki şekerlerinden aldım her gün.Acayipti onlar,23 üme geldim hala o şekerler gibisini görmedim.Hepsinin özel pakette resimli,çilek kokan lolipopları vardı;içlerinde de çıkartmalar."Ya bizim orda yok,alsana bana da" diyen bütün arkadaşlarıma alıyordum.
Sonra birgün Kumla'da bir arkadaşım beni durdurup,"Biliyo musun,benim bi arkadaşım İngiltere'ye onların konserine gitmiş,bak bir de fotoğraf çekmiş." dedi ve bir kağıt uzattı "Bak bu da telefon numaraları".
İnsan ne cahil küçükken ya.Ne saf,temiz.Ya da salak.
Fotoğraf gerçekti,kabul ama o numara?O kadar uzundu ki,"İnanmıyoruuumm,hemen aramam lazım" dedim.Kodu Türkiye'ye ait değildi.Aradım,aradım hemde günlerce ama açan kim?Elde var sıfır.

Yıllar geçti.Grup dağıldı,hayranlık falan kalmadı.
Geçen Olimpiyat Oyunları'nda birden sahnede gördüm onları.Evde çığlık çığlığa "AAAAAAA İNANMIYORUMMM,ÇOK MUTLU OLDUM ŞU AAAANN" dedim.Çocukluğumdan bir hatıra gibilerdi orda.Sonradan öğrendim ki benim jenerasyonumdan olan herkes saçma bi mutluluk yaşamış o anda.
Bunu size neden anlattım?
Kuzenim Eylül,One Direction ve Justin Bieber hayranlığından ölücek.Onda küçük beni görür oldum.İşinin kolaylaşması internet yüzünden.Takip kolaylaşınca gizem azalıyor galiba ama kafamı kurcalayan şey;Biz küçükken böyle bebelere bakmıyorduk yine de.15 yılda çok şey değişmiş.Küçük starlar çok yoktu,onlar da bu kadar havalı değildi zaten.Esrar uyuşturucu çekip,ahkam kesmezlerdi.Hele lisedeyken ben hep Maroon 5,RHCP dinlediğimizi hatırlıyorum.
Ne acayip geliyo bana şimdi,heyecanlı heyecanlı One Direction bebeleriyle ilgili duyduklarını,hayallerini anlattığında."Bak kolyeme Hazal" deyip 1D li kolyesini gösterdiğinde.Ben de böyle mi görünüyodum acaba dışarıdan bakanlara?Ama yine de gülerek dinliyorum,"Ben de sendendim" diyorum.Zamanla geçicek onlar.
Ama keşke Justin Bieber falan olmasaydı bari.
Tipine tükürdüğüm yaaa.

Dünyanın en iyi kitabı!

Ömür Akkor'u tanırsınız.
Ben de tanırım.Hem de çok yakından.
Evimize gelir gider,görüşürüz,takılırız birbirimize.Kişisel olarak çok sevdiğim,enerjisine hayran olduğum biridir.
Çünkü siz on dakika mesafeye gitmek için dolmuş ararken,o sırf kaz yemek için Kars'a gider."Ya bi dur Allah aşkına yaaa" derim kesin,ben olsam.Fakat o sürekli gezer,yürür,tadar,yazar.Hep daha iyisini,daha lezzetlisini bulmak için çabalar.
Takdir etmekten başka ne yapabilirim değil mi?İşine bu kadar aşkla bağlı olan kaç insan var?
Hayatımıza girdiğinden beri evde pişen yemeklerden sunumlara kadar her şey baştan aşağı değişti.Daha önce hiç tatmadığım şeyler tattım,"Ya Ömür abi yaa,geçen gün yumurtalı bişi yaptın,yapsana bize ondan" dedim,asla ikiletmedi.Hatta ve hatta ben söylediğimi unutmuştum,o unutmamıştı...
Yani onca hızlı akan hayatında bize de yer açmış,kırmamıştı...

Bu arada kendisinin "Bursa Mutfağı" adında bir kitabı var.Bursa'nın iskenderi ve pideli köftesi dışında bir yemeği yok derler.Doğrudur da.Mesela bir Tarsus,bir Adana gibi olamayız.Biz kendimizi bu kadar "bahtsız bedevi" zannederken Ömür abi geziyordu.Bursa'nın adı duyulmamış köylerindeki 80lik teyzelere yemekler sordu."Bu yemek daha önce Tevfik Fikret tarafından yazılmış,sadece Umurbey'deki seksen yaşında bir teyze nasıl yapıldığını biliyordu.Ondan öğrendim,çok teşekkür ederim kendisine" diyor,bundan heyecan duyuyordu.Ve bu "Fransızların Yemek Kitabı Nobel'i" sayılan "Gourmand World Cookbook Awards"ta, "Yerel Mutfak" kategorisinde 2009 birincisi olan kitabıyla,"Hayır abi,Bursa'da çok yemek var.Sadece siz ya hiç duymadınız,ya da unuttunuz" diyordu.Okuyunca gördüm.

Şimdi de "Selçuklu Mutfağı" adında bir kitap çıkarıyor.Okuyan üç beş şanslı kişiden biriyim ve gururla söylüyorum ki içeriği hakkında yazan da tek kişi.
Bitirince "Vay be" dedim,çünkü daha önce hikayesi olan bir yemek kitabı okumamıştım.
Ömür abi,birçok insanın inanmaktan uzak olduğu bir şeye gönlünü veriyor ve önceki hayatında Beyşehir'de bir aşçı olduğuna inanıyordu.Sultan'a yemek pişiren biriydi.Sadece Allah onun orda doğmasını istememişti.Onun dışında bütün ibareler bu yöndeydi.
Beyşehir'e büyük bir aşkla bağlıdır.Bu uğurda yine gezmiş,konuşmuş,yazmıştır.Oraya kaç kez gittiğini bilemiyorum bile,varın siz düşünün.En sonunda bu kadar çok yemek öğrenince,kitaplaştırmaya karar vermiş olmalı.
Kişisel görüşüm,bu kitabı ona Beyşehir'in havası,suyu,insanların yaşayışları ve tabaklarının yazdırdığı yönünde.İnsan bir şeye hayran olunca,anlatmadan duramıyor.Ömür abi bunu çok güzel,sade,anlaşılır bir şekilde yapmış.Kendisini minyatür olarak gösterme fikri de dahiyane.
23 Şubat'ta Paris Kitap Fuarı'nda beş kitapla yarışacak.Dünyanın en iyi kitapları arasında olup,birinciliğe oynayacak.Ben kazanmasa bile dünyanın en güzel kitabı olduğuna dair imzamı atarım.Piyasaya çıktığında alın derim.Okurken öğretiyor da çünkü.
Ömür abicim,sana gönülden başarılar diliyorum.Dualar seninle.

Hazalcığın:)

21 Oca 2013

Sınav sonuçlandı!

"Bakın, siz benim 5 almamı bekliyosunuz ama imkansız.Zor çünkü ve benim seviyem de bunun için yeterli değil."
"Olsun Hazal hanım,bir deneyin şansınızı yine de.Bakarsınız alırsınız ha?"
"Tamam,öyle olsun bakalım.Hem ben de bi kendimi denemiş olurum"

IELTS öncesi böyle konuştuk resmi ve ciddi hanfendiyle.
Sınava girdim,anlatmıştım.Beklentimin düşük olduğunu da yazmıştım.
Sonuçların açıklanacağı gün,Zeynep ve Ayça'yla beraberdim.Doğum günü kutlamasına gidicektik Ayça'nın.
Bakalım kaç aldık dedik.Hemen gereken bilgileri girdik ve bir baktık kiiiiiiiiiiiiiiiiiii
5 ALMIŞIM LA 5!
"OHAAAA" dedi İpek,kızlarda sevinç çığlıkları...
Ben hala "Olamaz" diyorum.Üç haftalık bir çalışmayla,yetersiz bir ingilizceyle mümkün değil.
Ama almışım işte.Bazen ben bile şaşırıyorum yaptıklarıma,yapabildiklerime...
Çünkü kendime inanmıyorum bazı konularda.
Demek ki birkaç ay sıkı bir çalışma yapsaymışım,rahat bi 6-7 alırmışım.
Vay be!Bu da bir şeydir.

5 almak birkaç şey üzerinde etkili oldu.
Ve gidişatı da olumlu yönde değiştirdi.
Hayırlısı bakalım:)

19 Oca 2013

İyi ki doğdun Ayçoo!

"Hazal kuşummm bana da blog yazcaksın di miiii?" diye sordun bana.Halbuki cevabını biliyordun:)
"En sevdiğim arkadaşlarımın doğum günlerine özel yazı yazma" aktivitemin ikinci ayağı,Ayça.Bugün onun doğum günü...

Bunu da daha önce anlatmıştım:Lisede 19 mayıs için seçilmeden önce,kendisini tanımıyordum.Günlerce süren provalar yaptık.O sıcağın beyninde bir sağa bir sola koştuk.Koşarken de Ayça geldi beni buldu.
Sarı mini etekler,fularlar,beyaz tişörtler,sarı eldivenler ve çemberler giymemiz gerekiyordu.Her provadan sonra sıkış tepiş bir belediye otobüsüne binip evimize gitmeye çalışırdık.Elim yüzüm kıpkırmızı bir şekilde stadyum durağında iner,bezgin bezgin eve yürürdüm.
İşte bu günlerden birinde,yine yürürken "Pardon bakar mısınız?" diye bir ses duydum.Arkama dönüp baktım gayet öküz bir şekilde.
"Siz de 19 mayıs provalarındansınız,sanırım X e gidiyosunuz,beraber yürüyelim mi?" dedi.
Bakıyorum...Güleryüzlü biri ama fazla samimi...İlk anda tanımadan etmeden arkadaşlık kurmaya çalışmak büyük cesaret...Çok konuşmak istiyor gibi bir hali var,benimse mecalim yok...Ama git denmez,ayıp.
Tamam dedim.Demez olaydım!Yol boyu,ilk defa gördüğü birine ailesini,gelmişini geçmişini,erkek arkadaşını anlatacak kadar rahattı.Bunları tam on dakikaya nasıl sığdırdı aklım almadı.
Üzülmesin diye gülümsüyorum,bir iki şey de ben söyleyeyim diyorum ama halim yok.En sonunda evimizin önüne geldim,"Bak burası" dedim,"Ay nolur bizim evi de gör,hemen bu sokağın arkası ve çok yakın.Gider geliriz ne güzel" dedi.İçimden öyle bir "ALLAH KORUSUN" demişim ki,nasıl anlatsam."İmkanı yok oğlum laaan" falan diyorum,çok konuşuyor katiyen istemiyorum!
Fakat gelgelelim peşimi bırakmadı.(Ayça kızma ama öyle oldu,bu hikayeyi hep bu şekilde anlatıyoruz.Bunlar acı ama gerçek:)"Hazal bana logaritma çalıştırır mısın?" dedi,evime çekine çekine geldi.Bu sırada provalar devam ederken-bak hala gülüyorum- hocayı dinlediğimiz anda "HAZAL ÇOK GÜZEL BACAKLARIN VAR BEE!" diye bir ses duymamla,dönüp arkama bakmam bir oldu.Bakışlarım "oha" derken,dış sesim teşekkür edip sakin olmasını söylüyordu hahaha:)
Bundan sonra nasıl oldu da birbirimize sık sık gelip gittik,annesinin muhteşem yemeklerinden yedik,birbirimizi sevdik bilmiyorum.Ona sorsanız,hala "Onu ilk gördüğüm gün bana çok sıcak davranmıştı" der,halbuki ben hep tersini iddia ediyorum.Onu sevmem zaman aldı,bu arkadaşlığın olmaması için nedense çok uğraştım ama oldu.İyi ki de oldu.Yeri asla doldurulamaz altı kızdan biri şimdi.

Her zaman derdimi dinleyen,kendisinden önce bizleri düşünen,bir ihtiyacımız olduğunda iki eli kanda olsa da koşan,her daim gülen süper bir arkadaştır.9 yıl boyunca neler yaşamadık ki:az mı sabahladık,göbekler attık,güldük,ağladık...Ciğerini bilirim ben onun:)
Birbirimize küfür bile ederiz.En sevdiğim tarafıysa birbirimizi yerden yere vurabilmemizdir.Asla bir artniyet olmadığını biliriz.Birbirimizi severiz.

Ayça arkadaşları için canını bile verir.
Çok güçlüdür.Gördüğüm en güçlü ve azimli insanlardan biridir.
İnsanları ikna etmek ve etkilemek konusunda üstün yeteneklidir(peşimden koşmalarını düşünüyorum da valla öyle)
Dayımın Ayça için kullandığı cümle:"Çok keyifli bir kız o yaa" dır.
Anneannem için "Çok iyi bir kız" dır.
Annem için "Ben çok seviyorum onu,can o can!Sizden ayırdığım yok"tur.
Evimize neşedir,yüzüme gülümsemedir.
Onun kadar iyi bir dinleyici bulmak zordur.
Tek falsosu çabuk inanmaktır.Bazen kalbi kırılır.Sonra zamanla toparlar,tamir eder.Çünkü dediğim gibi,ekstra güçlüdür.
İkinci falsosu,benim zeki olduğumu zannetmesidir."Hayır,zeki falan değilim" desem de 9 yıldır ikna edememişimdir.Nedense böyle enteresan bir çıkarım yapmıştır.İnanmamasını tavsiye ediyorum.

Ayçom canım,
Gönlümde yerin ayrı.
Seni çok seviyorum.İyi ki peşimi bırakmamışsın,inadınla inadımı kırmışsın.
İyi ki doğdun,iyi ki varsın:)
NOT:Şap şup öpmene asla izin vermeyeceğim hahahah:)

Hazal.

15 Oca 2013

Günler günlerin ardından...

Hahah nasıldı şarkının devamı?"Seni unutmak mecburiyetindeyim/Seni sevmeler cumhuriyetinde dındındıııın".MFÖ iyidir ya.İnsana anlamsız bi mutluluk verir.
Çay gibidir.Bugün izlediğim dizide,çaya methiyeler dizdiler."Çay,hayata mola vermektir" dedi adam.Benim içinse anlamı bundan daha fazlası çünkü bağımlıyım.Ciddiyim.İçmediğim zaman sinirlerim bozuluyor."Kansızlık yapıyomuş,çok içme" diyenlere aldırmıyorum.Yasaklandığını bile düşünemiyorum.Derkeeeeennnn...
İki gün önce gece vakti boğazımda müthiş bir ağrı hissettim.Yutkunabiliyorum ama başımı sol tarafa çeviremiyorum,nasıl bir acı duyuyorum anlatamam.Dokunuyorum,beze gibi bişi var,şişlik.Gece yattığımda en rahat,en acısız nasıl uyurum bulabilmek için şekilden şekle girdim.Sabaha hafifler falan dedim de uyanınca bi nane değişmemiş,hafiften ateşim var,yorgunum.Uyumak istiyorum-ki gerçekten çok uykusuz değilsem gün içinde asla uyumuyorum-.Yattım uyumaya çalışıyorum.Baktım olcak gibi değil,gittim sağlık ocağına.
Beni her gördüğünde "Okuyo musun sen?" diye sormaktan asla vazgeçmeyen,suratsız olmasına rağmen güldürmeyi başardığım,pratisyen olmasına rağmen en baba doktora on basıcak kadar başarılı olan Yasemin hanım,tahta spatulasını gırtlağıma kadar sokup üç kere "AA" dedirttikten sonra,"Enfeksiyon!İğnelik valla" dedi.
"Hadi yaaa,başka bi yolu yok mu?"
"İlaç vericem,geçmezse iğne yemek zorunda kalıcaksın.Beyaz bişi var boğazında,iltihap bembeyaz olmuş"
Buraya nerden geldim?"Çok sıcak ve çok soğuk yiyecekler-içecekler yasak" dedi çünkü.Yani şunu demek istiyor:"Paşa çayı iç yavrum".Ya da içme.
İki gündür kahvaltılarım zehir olmuş durumda.Çünkü "Ablası,onun çayına soğuk su kat" diyen kadınlara bile "Abla bırak da sıcak çayın güzelliğine alışsın" diyecek kadar kızan,bulanık çayı içmeyen,ajda bardak kesmediği için kupalarla irtibat halinde olan,günde en az bir büyük kupa çay içmek zorunda olan bir insanım.(He diceksiniz ki,"E o zaman çay içme başka bişi iç" ama kahvaltıda çaydan başka bişi içemiyorum.Günlük hayatta da öyle diyebilirim,saat beş gibi falan nasıl meyve suyu içer insan?)
Doktor hanım yüzünden ıstırap çekiyorum.Bir de "Bu kutulardaki ilaçlar biticek,hadi bakalım" diyo,öldürdü yemin ederim.
Ama buna rağmen yine her Allahın günü dışardayım diyebilirim.Yine koşturmaca,halletmem gereken işler var.Biraz da kilo verdim.En çok buna seviniyorum.
Bişiler daha yazıcaktım da unuttum valla.
Neyse,aklıma geldikçe artık.
Si yuu.

11 Oca 2013

Öpücükler bizden canım!


Bu geceyi yine bir The Beatles gecesi ilan etmiş bulunuyorum.
(Bir tanesi Sezen Aksu,diğeri de bu)
Çok sevdiğim,merakla dinlediğim bir grup.Her şarkılarını tabiki bilemiyorum ama öğrenmeye çalışıyorum.Çok da zevk alıyorum.

En tatlı üye,bana göre solist Paul McCartney.Herkes için söylemem bunu ama,hayat enerjisine,deliliğine hayran kaldığım nadir insanlardan biri.İngilizcedeki en basit kelimeleri kullanarak 2 dakikalık şarkılar yazarak dünyayı ayağa kaldıran bir dahi!(Zaten videodaki şarkının türkçesinin 'Şimdi oturacağım ve kendime bir mektup yazacağım' olduğunu düşünürsek,çıkarımıma daha kolay onay veririz)
Ve bu şahane adam,6 şubatta "Kisses on the Bottom" adında bir jaz albümü çıkardı.
Dinlemek bu ara nasip oldu...

En son 16 yaşındayken Red Hot Chili Peppers'ın "Stadium Arcadium"unu almış,dünya para bayılmıştım ama halen pişman değilim.Çünkü değdi.Severek dinledim.
Korkarım şimdi de bunu alıcam.Çünkü uzun zamandır beni bu kadar heyecanlandıran bir başka albüm daha olmadı.
Şarkıların hepsi,hani şu filmlerde gördüğümüz siyah mini elbiseli,elinde şarap kadehi olan;saçları dağınık,evi mumlarla dolu,dans eden kadınları hatırlattı bana.Dans etmek istedim-tabiki şarap kadehi falan olmadan ki zaten içmeden sarhoş olabilirim-,ağır ağır,gülerek...Ya da kulağımda sadece bu şarkılarla gece vakti uzun yola gitmek arabayla...Elimi hafifçe dizime vurarak tempo tutmak...

Gerçekten şahane olmuş.
Ne kadar ilgilenirsiniz,ne kadar hoşunuza gider bilmem ama jaz sevdiğimden belki,bu albüm bana ilaç gibi geldi.
Bi dinleyin derim:)

9 Oca 2013

Biraz can sıkıntısı.Biraz kitap.Biraz limonlu kek.

Bugün;
-3 saat elektrikler kesilmese kitap okuyamaz,sudoku çözemez,ingilizceye yüklenemezdim.
-Elektrikler geldi,kombinin suyu bitti.Biraz fazla açmışım,şarrrrr diye her yere aktı.Temizlemesi uzun zaman aldı.
-Bir kek tarifi gördüm,yapabileceğime nedense inandım.Anane köfte patatesinden sonra çayla iyi gider diye düşündüm,denemek istedim.Şeker kavanozunu açarken ellerim acıdı."Zaten bugün nedense her şey ters gidiyo" dedim.En sonunda başardım,çünkü kafaya koymuştum.(Düşün,evde limon yoktu,üst kat komşuda da yokmuş,onun da bir üst katına çıkmak zorunda kaldım.Bir de 'Napıcan?' diye soruyo manyak.Tövbe yarabbim,bişi derdim de yeri değil)
-Ananemde saatlerce göbek attım,dünyanın en anlamsız danslarını yaptım,deli gibi güldük.Dönüşte kardeşime yol boyu bağırdım ve radikal kararlar aldım.Şu an suratım şu şekilde .
                                                 

Üzerime büyük ve oldukça ağır bi ciddiyet hakim."Beni ilgilendirmez" diyorum,hafifliyorum.Takmıyorum,ilgilenmiyorum,her şeyi aynı anda yüklenmeye çalışmıyorum.
Bak kötünün de iyiye kapısı varmış.
Tasdikledim bugün,evet.


7 Oca 2013

Bir sınavın anatomisi.

Evveeeettt,nihayet ben de milyonlara hitap eden sınavlardan birine dahil olayım diye IELTS e girdim!
Bursa'daki tarih bir hayli geç olduğundan,İstanbul'a gittim Zeynep'i de alıp.Şahane abisinde konakladık,bizleri gezdirdi,harika insanlarla tanıştırdı yine,güldük eğlendik,büryan-perde pilavı ve şahane kabak tatlıları,efenime söyleyeyim enginarlar yedik veeee sınav anı geldi çattı!
                                   ***
Efendim malum,IELTS bi tofıl kadar olmasa da "kasan" bi sınav.
Ne zamandır,"Ne yapsak acaba?" diye bakıyordum az da olsa.Hatta sipiking konusunda bi abladan destek de almıştım.Gelgelelim,sınava girmem gerektiğini öğrendiğimde sınava tam 3 hafta vardı!Hem zaten ingilizce seviyem de asla ama asla yeterli değil geçmek için ama napalım,el mahkum bir deneyelim dedik.
Zeyneple beraber gittik."Piyano eşliğinde çay saati" olan bir oteldeydi.(VAY VAY VAAAYYYY dedim,dalgamı da geçtim,hayatta kaçırmam)
O kadar çok insan gelmiş ki,üç salona ayırmışlar.Neyse,buldum hangi salonda gireceğimi.Dediler ki,"Fotoğraf çektirmeniz lazım".Tamam.Kimlik numaramı söylüyorum,"Böyle biri yok" diyor adam!"Nasıl ya,nasıl yokum?" dedim,attım kendimi yere,tepiniyorum,bağırıyorum falan(Oh,come on!Back to the facts ya!)Adam en sonunda adımı soyadımı yazdı,baktı ve "Hanfendi kimlik numaranızı yanlış yazmışlar,mail atmanız lazım" dedi.Şöyle bi baktım."Şu önünde duran bardağı görüyon di mi?" dedim,"Hee" dedi."İşte al onu,benim kafamda kır" deyince bozuldu.Niye bozuldu anlamadım yani,kurumca yaptığınız hatayı neden çekmek zorunda kalayım arkadaşım?(Korkma,demedim demedim.Çok kibardım o gün)Yine de çektiler fotoğrafımı,adam gibi "gülümsemek" gerekiyormuş;ben yine tüm dişlerimi gösterdim de "Hanfendi(ayyyyy!bana hanfendi dedi!) sadece tebessüm edelim hafifçe" dedi.("Edelim" de ne salakça bi kelime lan,'gel beraber çektirelim' moduna bağlıyor insanı!)

Neyse geçtim salona oturdum.Kadın ingilizce olarak anlattı.Listening ile başladık.Baktım birkaç şeyi doldurabiliyorum,"LAAAANNN" dedim içimden,Ankara'nın Bağları'nı oynadım.Hayır çünkü cidden kasan bi sınavmış,duyduğuma göre bildiğin öss gibi hazırlanıyomuş insanlar,benim haberim yok.Hatta ve hatta yirmi iki kez giren varmış bu sınava.Peh dedim ya,Türk insanı abartmada dünya birincisi zaten ezelden beri.Avrupa'ya kaptırmadığımız tek kulvar anasını satayım...
Listening bitti,boşluk bıraktıklarımı salladım.Sonra reading başladı,kitapçığı gördüğümde başımı geriye atıp "YANDIM ANAAAAAĞĞĞMM" diye bağırdım.3 tane eşşek gibi paragraf var ve hepsi tıpla alakalı...Süre 1 saat...Hem anlayıp hem soruları cevaplaman lazım.Afedersiniz ama sıçtım yani.Çünkü asla yetişmiyor ve yapabilmemin de imkanı yok.Yarısı da boş.Aman dedim,ne olursa olsun yani,kendimi öldürcek halim yok.Çünkü sınava gelirken kendime şöyle demiştim:"Sen kendini kassan da yapamayacaksın,kasmasan da...E kasma da bari sağlığına bişi olmasın".İnsan böyle düşününce çok rahatlıyor,benden söylemesi.
                                   ***
Reading bitince writing başladı.Yazıda fena değilimdir,aklıma ne gelirse yazdım.Valla nasıl bir sıralamayla gitmemizi bekliyolar bilmiyorum ama o anda Allah ne verdiyse sıraladım.Şu yazdığım hiçbir bölümden emin değilim,büyük ihtimalle hepsi düşük gelicek,elden bişi gelmez,daha önce de söylediğim gibi.Neyse,speaking bölümünü ise ertesi güne koymuşlar.Öğleden sonra yine bir oteldeydi.Gittim,Rebecca diye bir kadınla konuştum.Daha önce aklıma gelen hiçbir cümleyi kuramasam da epeyce bi yardırdım,müthiş hatalar yaptım,bi ara dimağım durdu yemin ederim,aklıma bişi gelmedi ama toparladım iyi kötü.Soru sormasına fırsat bırakmamak burada amaç,az da olsa başardığımı düşünüyorum.

Böyle yani.
Hiçbirinden harika sonuçlar beklemiyorum,hatta vasat gelebilir çünkü ingilizcem bu sınava yeticek kadar iyi değil.İngilizce eğitim görenler bizden her zaman bir adım önde,bunu unutmamak lazım...
Bakalım,yine de skor yüksek gelirse(hayal bunlaaaarr) yazarım burdan.

1 Oca 2013

Yeni yılın ilk kareleri!

                                   Bir sürü hediye.Bazıları iç içe.

                                  Zeynep'in içindeki gizli Antonio Banderas!

Pek güzel,eğlenceli,neşeli,bol göbek atmalı,tombalalı,kestane şekerli bi yılbaşı oldu.
İnşallah böyle de devam eder,bu sene beklenti büyük qh@nqseler yh@ hahah:D