7 Eki 2010

ya sonra?

...Sonra şöyle oldu:Hazal o günden itibaren bahar ayına kadar battaniyenin altında kaldı.Elinden "kışlık kupasında çay" düşmedi.Battaniyeyle öyle bir uyum içine girdi ki utanmasa yapışık gezecekti.
Kupa kupa çorba içti.Evet kupa kupa.Bardak çorbadan bahsediyorum.En sevdiği "kıtırlı domates çorbası"ndan...
Tüm kış olduğu gibi bu kış da fazla sıkı giyinemedi.Çok fazla boğazlı kazak giydiği günlerde sıkıntılandı.Fakat bünyesi sağlam olduğu için hiç hastalanmadı.
Her sabah uyandığında gözü gökyüzüne takıldı.Bir süre yatağın içinden baktı,keyif yapar gibi oldu,"Ayy ne güzel bir sabah!" demek istedi ama yapamadı.Çünkü o yazı severdi.Yazmayı da yaz mevsimini de yaz ismini de.Denizi suyu sıcağı severdi.Yağmur kar çamur onu cezbetmezdi.
O günden sonra Hazal hep polar giydi.Sıcak sularda daha çok yıkandı,üşüdüğünde.Daha melankolik,daha çok sorgular oldu.
Daha çok siyah giydi.En sevdiği renk malum...
Converseleriyle daha çok gözgöze geldi,giyemedi.Eli mahkum botları tercih etti-mart ayına kadar dedi.
Sık sık çorap değiştirdi.Çeşit çeşit şapkalar edindi.Paltosunun cebinden ellerini çekmeden,kazağının boğaz kısmına çenesini gömerek ve gözlerini kısarak yürüdü.Soğuktan gözleri yaşardı,"Ağladın mı sen?" diye sordular.
Daha çok özler oldu.Sonra unuttu.
Daha çok nefret etti,daha çok sevdi.

Yani kısacası,her kış olduğu gibi bu kış da aynı şekilde başladı.
Tahminime göre yine böyle sürüp gidecek,ta ki bahar çiçekleri açana kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder