17 Haz 2010

doğum günü yazısı

Bugün dayımın doğum günü.Bu blogu okuyan herkesin 8789473274983894 kez adını duyduğu ve çok sık bahsettiğim dayımın.
Sevdiğim insanların doğum günü geldiğinde genellikle yaşadığım şeyleri anlatırım.Bu da öyle olacak...
Biz küçükken annem bir iş çıkışında anneanneme geldiğinde kapıdan duyduğu seslere şaşırmış.İçeriden yüksek ses müzik duyuluyormuş.Korkarak kapıyı açtığında, ayakta yanyana dayım ben ve İpek Metallica şarkısında deli gibi kafa sallıyormuşuz.Dayımın o zaman saçları uzundu.Kıvırcıktı.O yüzden biz çok eğlenirdik.
Bütün doğum günlerimizde bir gün önceden gelir ve pastamızı yapardı.O zamanlar pastanemiz yoktu.Bir gün ciddi ciddi barbieleri pastanın üzerine koymuş,ve kremadan yorgan yapmıştı.Ertesi gün kreşte yaptığımız sükseyi anlatmaya hacet yok çünkü hala şu yaşımda öyle bir pastaya rastlamadım.Hatta yıllar sonra kreşten bir arkadaşıma rastladığımda ilk söylediği "O pastaları hiç unutmadım" olmuştu.
Anneannemlerin evinin şekli biraz garip.Televizyonun önünde bir kanepe ve yanında bir boşluk var.O boşluğa sırf istiyoruz diye yeryatağı atarlardı.Küçükken sadece fanila kilot şeklinde uzanır ve anneannemin tencerede patlattığı mısırdan yerken dayım eve gelirdi.Hemen yanıma uzanır ve mısırımdan aşırırdı bende ona bağırırdım "Yeeeaaaa dayı napıyosun yeeeaaaa?" diye.Aksiydim ama o beni çok güldürürdü.Hala yapmayı sürdürdüğü şeylerden birini o sırada da yapardı:"Hadi kızlar altta kalanın canı çıksın".Hiyuuuuaaa huuuuuaaa diye bağırır ve deli gibi gülerken anneannem bize gülerdi evin ikinci kısmından.Dedem zaten "Bak şu Hakanın yaptığına!Tövbe tövbe" derdi.Dayım bunları hiç duymaz ve sadece bizimle ilgilenirdi.
Sonra yine bir gece bilmiyorum nerden esti,aldı tam bir karpuzu ve üstüne bıçakla derin derin İpek Hazal yazdı.Sonra mum buldu o yarıkların üstüne dikti.Başladık iyiki doğdun u söylemeye.Dedem ve anneannem gülerek yine bilindik tepkilerini verdiklerinde alkışlıyorduk.Bunu sadece o anda aklımıza estiği için yapmıştık ve gerçekten gece yarısıydı...
Bir gün de kivi ekmiştik.Can suyunu beraber vermiştik.Çıkmadı ama olsun dedik...
Çok şey yaşadık gerçekten ve yıllar boyunca hep Hakan= eğlence oldu benim için.O geliyorsa eğlenilecek,o yapıyorsa eğlenilecek,o anlatıyorsa eğlenilecekti.Ben küçükken bunun yıllar sonra azalacağını düşünmüştüm.Bayram sabahı iki dirhem bir çekirdeki kapıyı açtığımda cart mavi ponponlu şapkasıyla elindeki kartopunu apartman girişinden "Yehuuuuuu" diye fırlatıp "Çok güzel kar yağmış" dediğinde,benden domates isteyip kesmeye gerek duymadan üstünü batırıp yediğinde bile yıllar sonra bu adamdan eser kalmayacağını ummuştum.
İşte sonra o yıllar geçti,pastanemiz oldu,işleri büyüttü,yaratıcı zekasını kullandı(kesinlikle reklamcı olmalıydı) ve ben gördüm ki hala ders anlatırken bile ciddiyeti eğlenceyle harmanlayan,üstünü başını çikolata yapan,etrafına hala hakim bir adam.Üstelik işin güzel tarafı şimdi elini kızına uzattı.Gitgide daha çok benziyorlar birbirlerine,geçen gün daha iyi anladım:Geçen gün fırında Eylülle muhabbet ederken birden kucağımdan zıplayıp çiğ mantıların dolabını açtı,sonra bir tanesini minik elinde ısıttı ağzına atıp çiğnedi çiğnedi yuttu.Şaşkın şaşkın bakıp "Naptın sen öyle?" dedim,gözlerini kocaman açıp "Hazal babam söyledi.Elinde ısıt sonra at ağzına diye" dedi.O an içimden dedim ki tamam.Olmuş,kızına el vermiş.Kendisi de her türlü dolmayı sarmayı pişirmeden çiğ yiyebilen biridir.Kızı da artık onun gibi...
İsterim ki bu doğum günü de,hayatında hiç vazgeçemediği temel şey olan eğlence içinde geçsin.O kadar mutlu o kadar mutlu olsun ki hiç unutmasın...
Kendisini çok ama çok seviyorum...O olmasa bu kadar eğlenemez bu kadar öğrenemezdim ben...Merak bile etmezdim:
-Çikolatanın en büyük düşmanı çok sıcak,çok soğuk ve sudur
-Elin sıcaklığı 39 derecedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder