20 Ağu 2013

"Elveda Çarşamba" yazısı

Bunu söyleyebileceğim hiç aklıma gelmezdi.
Annem telefonda,"Kontratı imzalarken içim acıdı,ağlayasım geldi.Böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim çünkü ne kadar sıkıldığımı biliyorsun ama ne olursa olsun o kadar çok anı var ki burda,ayrılmak tahmin ettiğimden de zor olacak,Allahtan burda olmayacaksınız" dedi.
Belki de en güzeli bu.
Yoksa ağla ağla kendimi paralama ihtimalim vardı.

Kendimi bildim bileli Çarşamba'da oturduk biz.
Çarşamba Bursa'nın merkezidir.Her yere,en ünlü caddelerine taş çatlasa 15 dakikadır.Eli kolu her yere uzanır,her türlü avm ya da parka en kısa yoldur.
Kestirmeden gidilen bütün yolları avcumun içi gibi bilirim.Yeni açılan dükkanları takip edip hepsine bir ömür biçerim,tahminim de yüzde doksan dokuz tutar.
Çünkü Çarşamba demek,benim hayatım demek.

7 yaşından 13 yaşına kadar yine bu semtte bir evde,13ten 23 üme kadar da o evin iki sokak arkasındaki bi evde oturdum.
O yaşlarda Çarşamba "Hayatımın sonuna kadar oturacağıma inandığım" bir semtti.Çok hareketli,çok canlıydı.Stadyumun arkasında olduğu için maç sırasında açılan köfte ekmek tezgahlarından gelen kokularla mest olmak,taraftarından nefret etmek,havai fişek gösterilerini izlemekti.
Tolga abiyi aramak,ondan bana bişiler getirmesini istemek,üst kata çıkıp Fatih abiden bilgisayarımı tamir etmesini rica etmek ve oğlu Utku'nun flüt konçertolarıyla uyanmaktı.
Beyhan demekti.Eve ilk taşındığımızda karşı apartmandaki bir dairede durmadan camlara vuran çünkü kendini bilmeyen Beyhan'ı ilk gördüğümde çok korkmuştum fakat 10 senede yüz kere de cama vursa duymaz hale gelmiştim.
Serkan'dı.Dünyanın en tatlı "mongol" olarak tabir edilen çocuklarından biri olup bana göz kırpandı.
Portakal teyzeydi.Balkonun tam karşısına bakan evini ilk gördüğümden bugüne tepsilerinin içinde hep portakallar durduğu için ona bu adı vermiştim.O günden bugüne de asıl adı neydi hiç bilmedim,zaten artık çok geç,birkaç ay önce ölmüş.Allah rahmet etsin,onu da kaybettim.
Oktay abi,Metin abiydi.Oktay abinin bana "OOO Hazaliko",Metin abinin de "Hazal İpek,İpek Hazal hoşgeldiniz" demesiydi.Her zaman ama her zaman "Bu zeytinli mi?"/"Ispanaklı börek var mı?" diye sormaktı.
Arzu abla,Kemal abi ve Sibel ablaydı.Fırının karşısındaki eczanenin güzel insanları.Hep gittim,ya bir hastalık vardı,ya da ilaç yazılması lazımdı.Bebekler doğdu tebrik ettim,hep güldüm hep anlattım.
Gülhan abla,Gül abla ve Seval ablaydı.Canım kuaförümün baş aktörleriydi.Hayatlarından,gelen müşterilerden konuşup konuşup gülerdik.Randevu almadan bile gitsem kabul ederler,arefe gecelerinde saçıma fön çekerler bir de üstüne yiyecek bişiler ikram ederlerdi.Neşeleri,kahkahaları eksik olmazdı onların.
Murat abiydi.Çiçekçi dükkanına gidip "Abi en güzelinden şu kadarlık çiçek lazım,bak sana güveniyorum" derdim,en güzelini de yapardı.Aldığım çoğu şeyin parasını almazdı.Cömertti,eli boldu.
İnternet cafeydi.Her ne kadar her birinden ayrı ayrı hazzetmesem de her gittiğimde "Ben seni tanıyorum ya,tamam kalsın" diyenlerdi.
Transeksüelleriydi.Gecenin bir vakti seslerine uyandığımda duyduğum "Şimdi mi geldik polisin aklına??Ben bu yola düşmeden önce nerdeydiniz?" diye bağırmalarıydı.
Karşı caddede yıllardır bıkmadan usanmadan türkü söyleyen ve yüzünü bir kez olsun göremediğim güzel sesli adamdı.(Sanırım en çok onu ve beni uyutan sesini özleyeceğim.)
Camdan dışarı bakıp erik ağacının çiçeğe duruşunu,yapraklarını döküşünü,sonra yeniden dirilişini izlemekti.

Belki bin tane insan geldi,kaldı,yedi,içti bizim evde.
Düğünlere hazırlık yapıldı,cenazelere gidildi oradan.
Bazen ağladım,bazen güldüm,bazen de dans ettim.
Kahkaha atmadığım günüm azdır.
İlk defa o evde aşık oldum ben.
İlk defa o evde anladım arkadaşlık ne demek,dost ne demek.
O evde piştim,o evde aklımı başıma aldım.
Eylülle Deniz ben o evdeyken doğup başıma taç oldular.
O evde,o masada yemek yerken hep karşısındaki cama bakarak konuştu İpek ve hep ama hep konuşacak bişilerimiz vardı.
Kavga edenleri,gelen polisleri izlemek,gülme krizine girmekti.
Düğün dernek görünce göbek atmaktı,komşularla konuşmaktı.

Fakat Çarşamba artık o eski Çarşamba değil.
Suç oranının çokça arttığı,manyakların kol gezdiği ve herkesin gitmek için uğraştığı bi yer oldu çıktı.
Eve sığamaz olduk,hep bi problemi oldu.
En büyük özlemimiz olan balkon yoktu,yazın hep bi sıkıntısı oluyordu.
Nihayet satıldı,şimdi yeni bi eve ve semte gitme zamanı.
İşin güzel tarafı ev de alındı.Balkonu ve de bonus olarak bahçesi olan,ferah bi ev olduğu söyleniyor.
Şahane değil de nedir?
Her şeyin bir vadesi olduğuna inanıyorum,değişiklik herkese iyi gelicek.
Hem zaten döndükten sonra yeni bi hayat başlayacak benim için,yeni bi süreç.Bunu da taçlandırmış olacağız Allah nasip ederse.
Döndüğümde de evim nerde bilemeyeceğim bu arada.Annem tanıştıracak artık bizi:)

Fakat yine de ne olursa olsun,çocukluğumun ve genç kızlığımın en güzel hatıralarına sahip olduğum bu semti,güzelliğini,aksiyonunu ve insanlarını asla ama asla unutmayacağım,sadece araya biraz mesafe girecek...
Her zaman kalbimin en güzel ve en özel yerinde olacak...
Elveda Çarşamba...
Anılar...
Çocukluğum...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder